OKUMAK YAZMAK VE YAŞAMAK ÜZERİNE
Yazar: Arthur Schopenhauer
Çeviren: M. Sırrı ERER
s.19- Dünyanın
herhangi bir yerinde elde edilebilecek çok fazla bir şey yoktur. Dünya sefalet
ve ıstırapla doludur; ve eğer bir insan bunlardan yakasını kurtarırsa, bilsin
ki can sıkıntısı her köşe başında pusuda beklemektedir. Hatta daha da fazlası;
genellikle galip gelen kötülüktür; gürültü ve şamatayla sesini en fazla duyuran
budalalıktır. Talih insafsız ve acımasızdır ve insanlık acınacak durumdadır.
Bunun gibi bir dünyada kendinde (içinde) zengin olan bir insan Noel zamanında
aydınlık, sıcak, mutlu bir yuvadır; buna mukabil bundan yoksun olanlar karlarla
kaplı soğuk bir aralık gecesidirler. Dolayısıyla yeryüzündeki en mutlu talih,
fevkalade seyrek tesadüf edilen zengin bir kişiliğe ve daha da özelde iyi bir
akıl donanımına sahip olmaktır; bu en mutlu talihtir, her ne kadar son kertede
çok parlak olduğu söylenemese de.
s.56- Cehalet
ancak zenginlerle bir arada bulunduğu zaman tereddi ettiricidir. Sefalet ve
ihtiyaç yoksul insanı sınırlar; onun işi yahut uğraşı bilgisinin yerini alır ve
düşüncelerini işgal eder. Fakat cahil olan zenginler sadece zevkleri peşinde
koşarak ömürlerini tüketirler ve vahşi bir hayvana benzerler; her gün
görülebileceği üzere, bunlar aynı zamanda servetlerini ve boş vakitlerini
kendilerine en büyük değeri kazandıran şey için kullanmadıklarından ötürü de
tenkit edilmelidirler.
Okurken bir başka kimse bizim için
düşünür: Biz sadece onun zihin sürecini takip etmekle yetiniriz. Nasıl ki
yazmayı öğrenirken talebe öğretmen tarafından kalemle çizilmiş çizgileri takip
eder; okurken de tıpkı bunun gibidir; düşünme işinin büyük bölümü zaten bizim
için bitirilmiştir. Bunun içindir ki kendi düşüncelerimizle meşgul olduktan
sonra elimize bir kitap almak her zaman bizi bir parça rahatlatır. Fakat
okurken zihnimiz aslında başka birisinin düşüncelerinin oyun alanından başka
bir şey değildir. Ve dolayısıyla öyle olur ki çok fazla —yani neredeyse bütün
gün— okuyan ve arada düşünmeksizin geçirilen eğlence yahut meşgale ile
kendisini eğlendiren kimse, yavaş yavaş kendi kendine düşünme yeteneğini
kaybeder, tıpkı at üstünden inmeyen bir adamın sonunda yürümeyi unutması gibi.
Birçok eğitimli insanın durumu bundan pek farklı değildir: Okumak kendilerini
ahmaklaştırır. Çünkü her boş vakitte okumak ve sürekli olarak sadece okumak
zihni, mütemadiyen elle çalışmaktan daha fazla felç edici bir etkiye sahiptir,
zira bu ikinci durumda uğraş kişiye kendi düşüncelerini takip edebilme imkânı
sunar.
s.63- Hiçbir zaman
kötü kitaplar çok az, ya da iyi kitaplar çok fazla okunmaz: Kötü kitaplar zihin
için zehir mesabesindedir, aklı harap ederler.
İyi olanı okumak için kötü olanı
hiçbir zaman okumamayı insan kendisine düstur edinmeli: Çünkü hayat kısa ve hem
zaman, hem dinçlik insan için sınırlı.
s.66- Bir
insanın okuduğu her şeyi muhafaza etmesini istemek, yediği her şeyi midesinde
muhafaza etmesini istemekten farksızdır. Yediği şey onu bedenen, okuduğu şey de
zihnen beslemiştir ve o bunlarla ne ise o olmuştur.
s.94- Adres
bir mektup için ne ise başlık da bir kitap için o olmalıdır; bir başka
söyleyiş, onun temel amacı kitabı kamuoyunda onun içindekilere ilgi duyacak
olanlara ulaştırmak, takdim etmek olmalıdır.
s.117- . . ,
fikirce zengin iyi bir yazar hemen başından okurun güvenini kazanır; okur onun
gerçekten ve içtenlikle söyleyecek bir şeyleri olduğuna inanır; ve bu akıllı
okuyucuya yazarı dikkatli bir şekilde takip etme sabrı verir. Bu tür bir yazar
her zaman kendisini en doğrudan ve en basit bir tarzda ifade eder, bunun tek
nedeni onun gerçekten söyleyecek bir şeyleri olmasıdır; çünkü o okuyucuda başka
bir şey değil, kendi kafasındaki düşünceyi uyandırmayı arzu eder.
s.128- .
. , söyleyecek, aktaracak gerçek bir
şeye sahip olan bir insan onu açık seçik bir tarzda, olabildiğince kapalılıktan
uzak bir üslupla ifade etmeye çalışmaz mı?
s.130- Küçük
bir düşünceyi anlatmak için çok sayıda sözcük kullanma her zaman, her yerde
vasatlığın en şaşmaz işaretidir; buna mukabil çok sayıda düşünceyi birkaç
sözcüğe giydirmek seçkin kafaların hiçbir zaman aldatmayan belirtisidir.
Çıplak
hakikat her zaman en güzelidir ve ifadesi ne kadar basit ise bırakacağı izlenim
de o kadar derindir. Bunun nedeni kısmen dinleyicinin zihnini, ikincil
düşüncelerle dikkati dağılmış olmaksızın, doğrudan ele geçirmesidir ve kısmen
de retorik yahut belagat sanatlarıyla ifsat edilmediğini yahut aldatılmadığını,
bilakis bütün tesirin şeyin kendisinden geldiğini hissetmesidir.
s.138- . . .
Nasıl ki giyim kuşama özen göstermeme bir insanın içinde bulunduğu topluluğu
hafife aldığını ele verirse, aceleci, özensiz, kötü bir üslup da yazarın okura
sarsıcı saygısızlığını gösterir ki o da böyle bir kitabı okumamakla bu
saygısızlığı haklı olarak cezalandırır.
s.145- . .
. Bir insan bilmediği bir şeyi zihninde evirip çeviremez, düşünemez; bu yüzden
önce bir şeyi öğrenmelidir; fakat bir insan ancak üzerine düşündüğü şeyi bilir.
s.148- Eğitimli
öğrenimli insanlar kitapların içindekileri okuyanlardır. Düşünürler, dâhiler ve
dünyayı aydınlatıp insan soyunun ilerlemesine katkıda bulunmuş olanlar,
doğrudan tabiat kitabından yararlananlardır.
Faydalı bir paylaşım. Teşekkür ederiz.
YanıtlaSilRica ederim. :)
Sil