Tıkırında olacak insanın işleri, alıp başını gideceksin gidebildiğin yere kadar. Nasıl, rahatlatan bir cümle, öyle değil mi?
Öyle öyle. Bal gibi de istiyor insan. Ama boş cümle aslına bakılırsa. Çünkü hiçbir zaman insanların işi yolunda değildir. Gökzenginin bile. Gökzengin parasına para ilave edemezse zarar yazar hesabına. O nedenle işini bırakıp da bir yere gidemez. Tuvalete giderken bile gözü arkada gider, çalışanlarından birisi kazık mı atacak diye.
Gökzengin, çok zengin, parasının hesabını
bilemeyecek kadar zengin demektir. Aslında cimridirler bilir misiniz? Çok
fukaradırlar da. Sevemezler kimseyi. Yakınlık kuramazlar kendilerinden bir şey
isterler diye. Daima rüyalarına girer savaş halleri, hükümetlerin değişmesi,
devrim falan. Demem o ki yerlerinde olmak istemezsiniz.
Adam yoksulluktan gelip Gökzengin
oldu. Beş mi altı mı çocuğu oldu kızlı erkekli ama sorsanız doğru dürüst
isimlerini söyleyemez çocuklarının. Çocukları onsuz o da çocuklarsız geçirdi
zamanlarını. Çok çalıştı. Gece gündüz denir ya hani, tabir tam olarak doğru o
kişi için.
İş görüşmesinde tek şartı olurdu:
“Seyahatleri geceye planlayacaksın.” Demek istediği, çalışma saatinden
çalmayacaksın. İş için bile olsa bir yere gidilecekse gündüz değil gece
yolculuk yapacaksın. Kendisinin de temel prensiplerinden birisiydi gece
seyahati meselesi.
Adam gökzengin oldu. Gökzengin yaşlı
oldu. Çocuklarının bir kısmı okudu, bir kısmı okuyamadı. Herkes kendisine bir
iş buldu ve çalışmaya başladılar. Çocuklar babalarından bir şey istemek için
bile karşısına dikilemediler çünkü korkuyorlardı. Yabancıydılar birbirlerine.
Kim bir yabancıdan iş kurmak için para ister ki? Diyelim ki istedi, havasını
alır ancak.
Adam yaşlılığında da işle
ilgilenmekten başka bir şey gelmezdi elinden. Hanımı dert yanardı komşularına.
İmrenirdi onlara. Bir gün bile ailecek piknik yapmadıklarını hatırladıkça
kadının gözleri yaşarırdı. Komşuları hafta sonları gidecekleri zaman haber
verirler ve birlikte giderlerdi. Kadın başkalarına yük olduklarını düşünür
eziklik hissederdi.
Artık elleri ve ayakları kendisini
taşıyamaz duruma geldiği ilk zamanlarda bir gün kahvaltıdan sonra kahvelerini
getiren karısına “otur hatun yanıma otur. Dertleşelim seninle” dediğinde karısı
yanlış duyduğunu düşünerek anlamsız anlamsız suratına bakar gökzengin
kocasının. Adamın gözleri dolu doludur o anda. Elini uzatır adam karısına.
Karısı tutunca elini, çeker yavaşça ve oturtur karşısına. Kadın kocasıyla karşı
karşıya ilk defa oturacaktır. Dünya mı tersine dönmeye başladı acaba diye
aklından geçer. Oturur. Kahvelerinden birer yudum aldıktan sonra:
“Çocuklarım nasıllar?”
Anlamakta zorlanan kadın: “iyiler
Tanrı’ya bin şükür” der başını önüne eğerek. Gözlerinden dökülen yaşı saklamaya
çalışır ama kocası görür, belli etmemeye çalışır. Ne de olsa duyguları yok diye
bilinir. Duygularını belli etmemiştir ne çalışanlarına ne yakınlarına.
“Halleri vakitleri iyi mi bari?
Geçimleri nasıl, ihtiyaçları var mı?”
“İyiler iyiler bey, her biri
yuvasını kurdu, işlerini kurdu. Birbirlerine el verdiler. Kimselere
ezdirmediler kendilerini. İhtiyaçları var mı bilmem ama huzurları yerinde.
Kaygılanma sen. Havalar ısınsın hep birlikte piknik planladılar geçenlerde. Ben
de büyük kızın yanındaydım. Oraya geldi oğlanlar…”
Kahve boşlarını mutfağa götürdü
kadın. Kendisini toparlayıp hemen döndü.
“Hayrola bey, sen neden soruyorsun
bu soruları? Ne var aklında?”
“Bir an anlatmak istedi ama boğazı
düğümlendi konuşamadı. Birer damla yaş kaydı yanaklarından. Kadın kalktı sildi
kocasının yanaklarındaki yaşları. Elinin sıcaklığını hissetmek için elinin
üzerine bastırdı adam elleriyle. Kadın şaşkınlık üstüne şaşkınlık yaşıyordu.
Bir şeyler olmuş bu adama diye tedirginlik yaşamaya başladı. Çocuklardan
birisini mi çağırmalıydı tedbir için. Hele dur bakalım dedi kendine.
“İyi misin sen bey? Bir şeyin yok
ya? Bak, varsa bir şeyin söyle çaresine bakalım? Korkutma beni, ne olursun çabuk söyle kalbim dayanmayacak!”
Karısının suratının rengi solmaya
başladığını gören adamın kalbi hızla atmaya başladı. Telaşlandı. İlk kez karısına
bir şey olacak diye korktu adam. Olmaması için elinden geleni yapmayı düşündü
ve oturttu karşısına tekrar.
“Yok sultanım bir şeyim yok.
Kaygılanma sen. Anlatacağım sana meraklanma. Önce bir rahatla. Soruları neden
sorduğumu da anlatacağım.”
Geçenlerde, bir ay kadar oluyor
kahveye gideyim dedim ilk defa. Biliyorsun işi gücü bıraktım artık. Eski
arkadaşlardan görebilirim diye düşündüm, dertleşiriz, sohbet ederiz diye
uğradım. Baktım tanıdık kimse yok arkadaşlardan. Oturup kahve söyledim. Kahveyi
getirdi “afiyet olsun amca” dedi bıraktı garson önüme. Tanıyamadım o çocuğu da.
Neyse, uzatmayayım fazla. İleriki
köşede oturan dört beş kişi vardı. Arada bana bakıyorlar sohbet ediyorlardı ama
rüzgar benden tarafa estiği için dediklerini duyabiliyordum. “şu adam var ya şu
adam, gökzengindir emme bi çocuklarını pikniğe götürebilecek gada parası pulu
olmadı heç. Komşuları götürürdü yavrıcakları, mahrum galmasınla deye…”
dediklerini duydum. Belli etmedim. İçime bir şey saplandı dediklerini duyduktan
sonra. Haklıydı adamlar.
O günden sonra bir daha kahveye
falan çıkmaya korktum. El içine çıkmaya korktum. Dün de bir rüya gördüm. En
büyük oğlan ‘baba balon al, baba balon al” diye ağladı durdu karşımda ama ben
yüzünü seçemiyordum. Elimi uzattım elinden tutayım diye kaçtı benden balon
almadım diye. Hakikaten suratını hatırlayamadım çocuğumun. Ne olursun hanım,
sık sık bir araya getir bizi. Bir şeyler bahane et. Yemek düzenle. Torunların
yaş günlerini bu evde yap… ne bileyim işte düşünürsün sen bir şeyler. Seni
kırmazlar. Benden bilmesinler. Sormamın nedeni kendimi affettirmenin bir yolunu
arıyorum ama sanki yok gibi. Ben bir yol bulamadım. Tek umudum sensin hanım.
Senin hakkını ödeyemem. Bir güne bir gün sızlanmadın karşıma geçip de. Gerçi
bulan gören var mıydı desene…
Ben de uzatmayayım daha fazla. Kadın
çocukları sık sık bir araya getirdi kocasının istediği gibi. Çocuklar
babalarını anlayabildiklerini ve kendisine kırgın olmadıklarını belirttiler.
Önceleri kırılıp darılmışlardı ama sonra düşündüklerinde
suçlamadan ve kızmadan vazgeçmeleri gerektiğini anladılar. Babalarının
desteğine ihtiyaç duymadan ayakları üstünde durmayı öğrendikleri için de
babalarına teşekkür ettiler üstelik. Çocukların hepsi de son söz olarak
babalarının servetinden bir lira dahi istemediklerini uygun bir dille
anlattılar kendisine.
Bir yıl kadar geçti aradan. Adamın gökzenginliği,
gökfakirliğe dönmüş ailesi içinde. Kimseye faydası yok parasının pulunun,
malının mülkünün. Üstelik miras da kabul etmeyeceklerini belirtmelerinden sonra
neye yarar ki diye düşünmeye başladı.
Hanımının yüzüne bakmaktan utanır oldu. Çocuklarının yüzüne
de öyle. Şöyle alıp karşına gözlerinin içindeki sıcaklığı göremedikten sonra ne
kıymeti var ki bir arada olmanın, malın mülkün…” diye aklından geçirdi sürekli.
Bundan sonra kimseye ne bir yük ne de bir acı vermeye niyeti
yoktu. Gözden ırak bilinmez bir yerde sesiz sakin kalan yaşamını bitirecekti.
Ama hepsinden önce varlığını sıfırlamalıydı. Nesi varsa satıp parasını hayır
kurumlarına dağıttı. İhtiyacı olanlara yardım etti. Özellikle komşularını
gözetti onlara fark ettirmeden. Mahalleyi gözetti. Mahallenin tüm ihtiyacını
karşıladı. İhtiyacı olan çocukların eğitim masrafını karşılayacak bir vakıf
kurup kalan servetini de vakfa bağışladı.
Kimseyle vedalaşmadan bir gece kimseye fark ettirmeden
ayrıldı evinden. O günden sonra kimse öğrenemedi nerede olduğunu. Haberi de
alınamadı. Hanımı yol gözledi. Kapı zili her çaldığında yüreği kalktı.
Bayram günüydü. Kapı zili uzun uzun çaldı. Açan olmayınca
anahtarını çıkarıp açtı büyük kızı. Anneleri yerde yatıyordu. Bedeni yumuşak ve
sıcaktı henüz. Yeni olmalıydı. Ambulansa haber verdi. Boşunaydı tüm çabalar.
Kalbi dayanamamıştı artık zil seslerine.
Bir ay kadar sonra kadının yanına bir mezar kazıldığı haberi
geldi çocuklara. Gittiler. Babaları yazılı not bırakmış komşularına.
Komşularından yardım istemiş. Öldüğünde karısının yanı başına gömülmek
istediğini belirtmiş. Komşuları da bu isteğini yerine getirmek için
getirmişler.
İşlerin bitmesinden sonra konuşur çocuklar babalarının
komşularıyla. Karısının yanına gömülmek istediğine göre karısının öldüğünü
öğrenmiş olmalı diye düşünürler. Haklı
çıkarlar. Adam karısının öldüğünü öğrendiğinde çok üzülür. Adamlar da açık açık
ifade ederler durumunu. Ne kadar üstüne gittilerse de kimseye bir şey söylemeyen
adam günden güne eriyerek tükenir ve göçer dünyadan. Çırpınsa da
çevresindekiler, kulak asmaz kimseye.
Mahalli gazetede küçük bir haber çıkar. “Memleketimizin en
zengin adamı … bey bütün mal varlığını hayır işlerine dağıttıktan sonra
yoksulluk içinde yaşayarak ömrünün kalanını tüketti. Nihayet dün hakkın
rahmetine kavuşmuştur.”
25.02.2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.