Cumartesi, Şubat 27, 2021

Gökzengin

         

hayat

 Tıkırında olacak insanın işleri, alıp başını gideceksin gidebildiğin yere kadar. Nasıl, rahatlatan bir cümle, öyle değil mi?

            Öyle öyle. Bal gibi de istiyor insan. Ama boş cümle aslına bakılırsa. Çünkü hiçbir zaman insanların işi yolunda değildir. Gökzenginin bile. Gökzengin parasına para ilave edemezse zarar yazar hesabına. O nedenle işini bırakıp da bir yere gidemez. Tuvalete giderken bile gözü arkada gider, çalışanlarından birisi kazık mı atacak diye.

            Gökzengin, çok zengin, parasının hesabını bilemeyecek kadar zengin demektir. Aslında cimridirler bilir misiniz? Çok fukaradırlar da. Sevemezler kimseyi. Yakınlık kuramazlar kendilerinden bir şey isterler diye. Daima rüyalarına girer savaş halleri, hükümetlerin değişmesi, devrim falan. Demem o ki yerlerinde olmak istemezsiniz.

            Adam yoksulluktan gelip Gökzengin oldu. Beş mi altı mı çocuğu oldu kızlı erkekli ama sorsanız doğru dürüst isimlerini söyleyemez çocuklarının. Çocukları onsuz o da çocuklarsız geçirdi zamanlarını. Çok çalıştı. Gece gündüz denir ya hani, tabir tam olarak doğru o kişi için.

            İş görüşmesinde tek şartı olurdu: “Seyahatleri geceye planlayacaksın.” Demek istediği, çalışma saatinden çalmayacaksın. İş için bile olsa bir yere gidilecekse gündüz değil gece yolculuk yapacaksın. Kendisinin de temel prensiplerinden birisiydi gece seyahati meselesi.

            Adam gökzengin oldu. Gökzengin yaşlı oldu. Çocuklarının bir kısmı okudu, bir kısmı okuyamadı. Herkes kendisine bir iş buldu ve çalışmaya başladılar. Çocuklar babalarından bir şey istemek için bile karşısına dikilemediler çünkü korkuyorlardı. Yabancıydılar birbirlerine. Kim bir yabancıdan iş kurmak için para ister ki? Diyelim ki istedi, havasını alır ancak.

            Adam yaşlılığında da işle ilgilenmekten başka bir şey gelmezdi elinden. Hanımı dert yanardı komşularına. İmrenirdi onlara. Bir gün bile ailecek piknik yapmadıklarını hatırladıkça kadının gözleri yaşarırdı. Komşuları hafta sonları gidecekleri zaman haber verirler ve birlikte giderlerdi. Kadın başkalarına yük olduklarını düşünür eziklik hissederdi.

            Artık elleri ve ayakları kendisini taşıyamaz duruma geldiği ilk zamanlarda bir gün kahvaltıdan sonra kahvelerini getiren karısına “otur hatun yanıma otur. Dertleşelim seninle” dediğinde karısı yanlış duyduğunu düşünerek anlamsız anlamsız suratına bakar gökzengin kocasının. Adamın gözleri dolu doludur o anda. Elini uzatır adam karısına. Karısı tutunca elini, çeker yavaşça ve oturtur karşısına. Kadın kocasıyla karşı karşıya ilk defa oturacaktır. Dünya mı tersine dönmeye başladı acaba diye aklından geçer. Oturur. Kahvelerinden birer yudum aldıktan sonra:

            “Çocuklarım nasıllar?”

            Anlamakta zorlanan kadın: “iyiler Tanrı’ya bin şükür” der başını önüne eğerek. Gözlerinden dökülen yaşı saklamaya çalışır ama kocası görür, belli etmemeye çalışır. Ne de olsa duyguları yok diye bilinir. Duygularını belli etmemiştir ne çalışanlarına ne yakınlarına.

            “Halleri vakitleri iyi mi bari? Geçimleri nasıl, ihtiyaçları var mı?”

            “İyiler iyiler bey, her biri yuvasını kurdu, işlerini kurdu. Birbirlerine el verdiler. Kimselere ezdirmediler kendilerini. İhtiyaçları var mı bilmem ama huzurları yerinde. Kaygılanma sen. Havalar ısınsın hep birlikte piknik planladılar geçenlerde. Ben de büyük kızın yanındaydım. Oraya geldi oğlanlar…”

            Kahve boşlarını mutfağa götürdü kadın. Kendisini toparlayıp hemen döndü.

            “Hayrola bey, sen neden soruyorsun bu soruları? Ne var aklında?”

            “Bir an anlatmak istedi ama boğazı düğümlendi konuşamadı. Birer damla yaş kaydı yanaklarından. Kadın kalktı sildi kocasının yanaklarındaki yaşları. Elinin sıcaklığını hissetmek için elinin üzerine bastırdı adam elleriyle. Kadın şaşkınlık üstüne şaşkınlık yaşıyordu. Bir şeyler olmuş bu adama diye tedirginlik yaşamaya başladı. Çocuklardan birisini mi çağırmalıydı tedbir için. Hele dur bakalım dedi kendine.

            “İyi misin sen bey? Bir şeyin yok ya? Bak, varsa bir şeyin söyle çaresine bakalım? Korkutma beni,  ne olursun çabuk söyle kalbim dayanmayacak!”

            Karısının suratının rengi solmaya başladığını gören adamın kalbi hızla atmaya başladı. Telaşlandı. İlk kez karısına bir şey olacak diye korktu adam. Olmaması için elinden geleni yapmayı düşündü ve oturttu karşısına tekrar.

            “Yok sultanım bir şeyim yok. Kaygılanma sen. Anlatacağım sana meraklanma. Önce bir rahatla. Soruları neden sorduğumu da anlatacağım.”

            Geçenlerde, bir ay kadar oluyor kahveye gideyim dedim ilk defa. Biliyorsun işi gücü bıraktım artık. Eski arkadaşlardan görebilirim diye düşündüm, dertleşiriz, sohbet ederiz diye uğradım. Baktım tanıdık kimse yok arkadaşlardan. Oturup kahve söyledim. Kahveyi getirdi “afiyet olsun amca” dedi bıraktı garson önüme. Tanıyamadım o çocuğu da.

            Neyse, uzatmayayım fazla. İleriki köşede oturan dört beş kişi vardı. Arada bana bakıyorlar sohbet ediyorlardı ama rüzgar benden tarafa estiği için dediklerini duyabiliyordum. “şu adam var ya şu adam, gökzengindir emme bi çocuklarını pikniğe götürebilecek gada parası pulu olmadı heç. Komşuları götürürdü yavrıcakları, mahrum galmasınla deye…” dediklerini duydum. Belli etmedim. İçime bir şey saplandı dediklerini duyduktan sonra. Haklıydı adamlar.

            O günden sonra bir daha kahveye falan çıkmaya korktum. El içine çıkmaya korktum. Dün de bir rüya gördüm. En büyük oğlan ‘baba balon al, baba balon al” diye ağladı durdu karşımda ama ben yüzünü seçemiyordum. Elimi uzattım elinden tutayım diye kaçtı benden balon almadım diye. Hakikaten suratını hatırlayamadım çocuğumun. Ne olursun hanım, sık sık bir araya getir bizi. Bir şeyler bahane et. Yemek düzenle. Torunların yaş günlerini bu evde yap… ne bileyim işte düşünürsün sen bir şeyler. Seni kırmazlar. Benden bilmesinler. Sormamın nedeni kendimi affettirmenin bir yolunu arıyorum ama sanki yok gibi. Ben bir yol bulamadım. Tek umudum sensin hanım. Senin hakkını ödeyemem. Bir güne bir gün sızlanmadın karşıma geçip de. Gerçi bulan gören var mıydı desene…

            Ben de uzatmayayım daha fazla. Kadın çocukları sık sık bir araya getirdi kocasının istediği gibi. Çocuklar babalarını anlayabildiklerini ve kendisine kırgın olmadıklarını belirttiler.

Önceleri kırılıp darılmışlardı ama sonra düşündüklerinde suçlamadan ve kızmadan vazgeçmeleri gerektiğini anladılar. Babalarının desteğine ihtiyaç duymadan ayakları üstünde durmayı öğrendikleri için de babalarına teşekkür ettiler üstelik. Çocukların hepsi de son söz olarak babalarının servetinden bir lira dahi istemediklerini uygun bir dille anlattılar kendisine.

Bir yıl kadar geçti aradan. Adamın gökzenginliği, gökfakirliğe dönmüş ailesi içinde. Kimseye faydası yok parasının pulunun, malının mülkünün. Üstelik miras da kabul etmeyeceklerini belirtmelerinden sonra neye yarar ki diye düşünmeye başladı.

Hanımının yüzüne bakmaktan utanır oldu. Çocuklarının yüzüne de öyle. Şöyle alıp karşına gözlerinin içindeki sıcaklığı göremedikten sonra ne kıymeti var ki bir arada olmanın, malın mülkün…” diye aklından geçirdi sürekli.

Bundan sonra kimseye ne bir yük ne de bir acı vermeye niyeti yoktu. Gözden ırak bilinmez bir yerde sesiz sakin kalan yaşamını bitirecekti. Ama hepsinden önce varlığını sıfırlamalıydı. Nesi varsa satıp parasını hayır kurumlarına dağıttı. İhtiyacı olanlara yardım etti. Özellikle komşularını gözetti onlara fark ettirmeden. Mahalleyi gözetti. Mahallenin tüm ihtiyacını karşıladı. İhtiyacı olan çocukların eğitim masrafını karşılayacak bir vakıf kurup kalan servetini de vakfa bağışladı.

Kimseyle vedalaşmadan bir gece kimseye fark ettirmeden ayrıldı evinden. O günden sonra kimse öğrenemedi nerede olduğunu. Haberi de alınamadı. Hanımı yol gözledi. Kapı zili her çaldığında yüreği kalktı.

Bayram günüydü. Kapı zili uzun uzun çaldı. Açan olmayınca anahtarını çıkarıp açtı büyük kızı. Anneleri yerde yatıyordu. Bedeni yumuşak ve sıcaktı henüz. Yeni olmalıydı. Ambulansa haber verdi. Boşunaydı tüm çabalar. Kalbi dayanamamıştı artık zil seslerine.

Bir ay kadar sonra kadının yanına bir mezar kazıldığı haberi geldi çocuklara. Gittiler. Babaları yazılı not bırakmış komşularına. Komşularından yardım istemiş. Öldüğünde karısının yanı başına gömülmek istediğini belirtmiş. Komşuları da bu isteğini yerine getirmek için getirmişler.

İşlerin bitmesinden sonra konuşur çocuklar babalarının komşularıyla. Karısının yanına gömülmek istediğine göre karısının öldüğünü öğrenmiş olmalı diye düşünürler.  Haklı çıkarlar. Adam karısının öldüğünü öğrendiğinde çok üzülür. Adamlar da açık açık ifade ederler durumunu. Ne kadar üstüne gittilerse de kimseye bir şey söylemeyen adam günden güne eriyerek tükenir ve göçer dünyadan. Çırpınsa da çevresindekiler, kulak asmaz kimseye.

Mahalli gazetede küçük bir haber çıkar. “Memleketimizin en zengin adamı … bey bütün mal varlığını hayır işlerine dağıttıktan sonra yoksulluk içinde yaşayarak ömrünün kalanını tüketti. Nihayet dün hakkın rahmetine kavuşmuştur.”

25.02.2021

Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.