"Gamzeli Çocuk" |
Boktan
püsürükten şeyler gelir aklıma benim zaman zaman. Yine günümdeyim anlaşılan;
dolaşırken başıboş kuçular gibi, takılmaya başladılar gözüme gözüme; birbirine
benzeyenler. Önce kararsız kaldım, fikrim yoktu hiç; düşünmemiştim de.
“Karı
kocasına mı, koca karısına mı benzemiş? Afalladım, “sana ne be salak oğlum?”
sormadan edemedim. Yürüyüp ağız açmaya devam ettim ortalıkta bir süre. “Hay
gözünü …”
Bu
gün tersimden mi kalktım acaba? Hiç de böyle bir takıntım olmamıştı
çocukluğumdan bu yana. Ters yön, ne fark eder ki? Sonuçta kalkıyorsun işte,
başka bir halt yemiyorsun ya! Kim olsa da kalkacak illaki bir taraftan, başka
bir yön keşfedildi de benim haberim mi olmadı? Ya sağından ya da solundan
kalkacaksın, amuda kalkarak kalkanı duymadım daha.
Benziyorlar
yahu, basbayağı benziyorlar işte; gözlerimin önündeler, hem de kaç tanesi!
Tıpkısının aynısı, kıçıyla başıyla aynı be. Başımı silkeledim birkaç kez, görme
özrüm mü başladı ileri derecede acaba? Önümdeki yazılara baktım büyüklü
küçüklü; rahat okuyabiliyorum. Demek ki gözlerimde arıza yok, varsa bile her
zamanki kadar.
O
zaman benim bu gördüklerim ne? Halüsinasyon mu başladı yoksa. Hani olur ya,
birden oluverir; şeşi beş görmeye başlarsın, ayvayı yediğinin resmidir böyle
bir durum. Tedirgin oldum basbayağı; acaba ayvayı yedim de benim mi haberim
olmadı. Olur mu olur bu zamanda; çok değişti çünkü, artık her şey ihtimal
dahilinde.
O
zaman gördüklerim doğru, ben ayvayı yemediysem eğer. Ayvayı yemediğimin ispatı
da çorba içebiliyor olmam, çorbayı yutarken lık, luk, curk gibisinden sesler
geliyor aşağı inerken; bazen balıklama dalıyor okyanusa bazen de sel hezeyanı gibi
curk yapıyorlar. Ben karışmıyorum işlerine, ağzıma alıp dişlerimle ezdiklerim
ne canı isterse onu yapıyor ezildikten sonra, ister curt, isterse lark, lurk
ediyorlar; keyifleri bilir o kadar da müdahaleci değilim, yani despot değilim
anlayacağınız.
Aceleyle
kasemdeki bol sarımsaklı işkembe çorbasını yudumladım arkamdan kovalayan varmış
gibi, kasaya geçtim hemen hesabı ödeyip çıktım aceleyle. Acelem falan yok
aslında, bir yere de yetişmeyeceğim; avare avare dolaşacağım ama gözümün
önündekiler kaybolsun diye aceleyle kalktım yürüdüm işte.
Hay
anasını be yahu, aynılar aynılar tıpkısının aynısı hem de. Benziyorlar, ya da
biri benzetmiş diğerini. Kopya olmuşlar birbirine. Çocuklara bakıyorum
yanlarındaki, bazılarında bir, bazısında iki, bazılarında da üç; yalanım yok,
dört çocukluya rastlamadım hiç. Çocuklar biraz farklı duruyor onlara bakınca.
Karı kocanın, ya da koca karısının aynısı anacığım; becermişler işte bir beceri
var orta yerde ama kim beceren onu tam anlayamadım, burnumu da sokmadım
korkumdan. Beni de benzetirler diye korktum. Niyetim yok çünkü benzemeye veya
benzetilmeye.
1/13
Terk ediş
Terk
etmeye karar verdim bölgeyi, başka yerlere gideyim de kurtulayım şu kâbus gibi
halüsinasyondan diye düşündüm bindim bir otobüse nereye giderse gitsin hiç fark
etmiyor benim için, yeter ki görüntüden kurtulabileyim. Gide gide vardı
varacağı yer otobüs, son durak dediler ve indim. Etrafıma bakındım garajda, farklıydı
ortalık, anacık babacık günüydü sanki kalabalık mahşer yeri gibi.
Bindim
servise, devam ettik yola, yine nereye giderse. Gide gide gittik, havuz gibi,
fıskiyelerden su fışkırıyor bir yere vardık. Sıcak kanlı insanlar memleketiydi
demek ki bu kış gününde hala havuz fıskiyeleri çalışıyor şehir meydanlarında.
İmrendim o kadar sıcaklığa ve indim son durağında servisin.
Nereye
gidersin ki yabancı olduğun bir yerde; biraz göz attım çevreme ve biraz ileride
bir kafeterya gördüm, yanında da büyük ışıltılı bir lokanta. Karnımın
acıktığını hissetmeye başladım; aklım başıma gelmeye başladı soğuktan olmalı,
oldukça yol geldiğimi anladım. Acıkmaya başlamam normaldi bu durumda. Önce bir
çay içip biraz ısınmaya karar verdim. Sonra da güzel bir yemek yerim. İyi bir
plandı bana göre.
Daldım
kahveye, kalabalık, kadın erkek dolu her tarafta, oturabileceğim bir yer
aradım, manzarası da olursa benim için değmeyin keyfime olacaktı bu kadar yol
teptikten sonra. Buldum, fena değil, kıyısından köşesinden bahçe görünüyor
biraz daha ilerileri de görebilecektim.
Oturur
oturmaz garson geldi yanıma dikildi elinde kalem kâğıt, bana bakıyor melül
melül. Ben de hatırı kalmasın diye baktım melül melül. Göz attım gülümseyerek,
o anladı beni ve gitti ağzını açmadan. Birkaç dakika oturdum ki bir bayan
dikildi bu sefer tepeme. Baktım o da bakıyor melül melül. Yine hatırını
kırmadım baktım melül melül. Gülümsedi, içim ısınmıştı; çay istedim daha da
ısınmak için.
Etrafa
göz atma fırsatım oldu çayımı yavaş yavaş yudumlarken. Ayağa kalkıp yürüyen
gördüm mü aynı şeyler oluyor bana yine, birbirine benzemiş kadın ve erkek
görüyorum. Huy mu oldu acaba bende, yeni bir yetenek miydi bende gelişen ama
benim yeni fark etmeye başladığım. Olur mu olurdu, itiraz edemedim kendime. İhtimal
hesaplarını öğrendim biliyordum neyin kaçta kaç ihtimalle olabilirliğini.
En
sonunda yeteneğimi kabullendim istemesem de şimdilik bu yeteneğim beni rahatsız
ediyor belki ileride bir işe yarar ve ben de alışabilirim; bir de para mara üç
beş kuruş kazandıracak bir yetenek olsaydı bari. Başkalarının yeteneği
uzaylardan, öbür dünyalardan falan haberler alır işe yarayışlı olur, benim
gelişen yeteneğim karı kocanın benzemesini görüyor. Oğlum sana ne kime ne karı
kocanın benzemesi, kim kime benzemiş, kim benzetmiş, nasıl benzetmiş? İş miydi
şimdi bu, kim ilgilenir ki böyle bir şeyle?
2/13
Masamda Başka Birileri Oturuyor
Hemen
yandaki lokantaya daldım elsiz ayaksız. Şaşırdı herkes bana, ücreti bile zar
zor ödedim, ellerim ayaklarım titremeye başladı yeteneğim karşısında. Olmaz
olsaydı böyle yetenek. Elin alemin karısından, kocasından bana neydi yahu,
tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş daha nesi? Olur mu, tencere kapak değildi
mesele olan, Nasrettin’in kazanı gibi mübarekler iç içe kazanlar gibi;
birbirinin içine oturmuşlar aynen, ufak tefek ölçü farkıyla biri diğerinin
kopyası. Sok birini diğerinin içine olduğu gibi girer pat diye.
Bu
işin bir sırrı olmalı, benim gördüklerim doğruysa eğer. Eğeri meğeri kalmadı bu
işin, o kadar yol tepip buralara kadar gelmişken burada da aynı şeyleri
görüyorsam, gözlerim şaşı veya şehla veya da bakar kör değillerse eğer, eğer ki
değiller adım kadar eminim; o zaman bu işte bir iş var demektir. Bu işin sırrı
icat olur yani ve icadı bulan da ben olurum. Al sana işe yarayan bir yetenek
çıktı işte ortaya. Hadi iyi yandan kalkmışsın anlaşılan. Yatılmadan kalkılır mı
be kardeşim, önce yatacaksın aklın başında sonra da sabah olacak veya kâbus
falan göreceksin. Daha olmazsa sıkışıp falan edeceksin çiş yapmaya gideceksin
ki kalkasın; yatmaya fırsat mı bulduk.
Lokanta
da tıka basa dolu. Kapıdan giresiye yüzüme bir sıcaklık üflendi, karşımda da
melül melül bakan erkekli kadınlı insanlar var üniformalı üniformalı. Ayıp
etmeyeyim diye baktım teker teker gözlerinin içine melül melül. Üç kişi önüme
düştü üçü de arkamda, önümdekiler erkek arkamdakiler kadın, gençler ama hepsi
de. Melül melül bakmanın faydaları mı diye de düşünmeden edemedim adımlarımı
atarken yavaş yavaş. Yolum çabuk bitsin istemiyor olmamdan dolayı yavaş yavaş
önüme dikkatle baka baka karınca falan ezmeyeyim diye o kadar çok çaba ve efor
sarf ediyordum ki inanılmaz bir durumdu benim açımdan.
Oturdum
gösterdikleri masaya. Sandalyemi azıcık gerisine çekivermişlerdi zaten önden
giden erkekler. Sandalyeyi çekip gittiler zaten hiç beklemeden. Melül melül
bakamadım bile yüzlerine. Kızlar geçti
diğer boş kalan sandalyelerden her birinin başına ve bana bakmaya başladılar
ceylan bakışlarıyla. Ben ceylan bakışını bilmediğimden dolayı melül melül
baktım yine onlara teker teker. İkisi
gitti biri kaldı bana. Yazdı da yazdı elindeki kâğıda elindeki kalemle. Kalemin
rengini göremiyordum oturduğum yerden, kalkmak da ayıp olurdu, bir şeyden
şüphelenmiş gibi töhmet altında bırakırdı kızcağızı. Gitti aheste aheste
yürüyerek, baka kaldım arkasından.
Masanın
üzerinde konulacak bir yer kalmadı, doldu taştı masanın üzeri. Rüya mı
görüyorum diye gözlerimi ovuşturdum iki elimle de elimi çektiğimde gözlerimden,
masa hala doluydu tıka basa; faydası olmamıştı gözlerimi ovuşturmamın. Gelen
elindekileri masanın üzerine koyup gidiyor, bir başkası gidip diğeri geliyor
falan başım dönmeye başladı, gözlerim karardı, soğuk soğuk terlemeye başladım;
midem bulanıyordu alabildiğine ve acilen kalkıp lavaboya gitmek geldi aklıma.
Son gelen kıza sordum lavaboyu ve işaret ederek gösterdi elindekini masaya
bırakınca.
Döndüm
lavabodan bir on on beş dakika içinde, masamı aradı gözlerim. Yanılıyordum,
benim sandığım masada üç insan vardı biri çocuk, diğer ikisi karı kocaydı
tahminim. Benim şaşırdığımı anlamış olmalılar ki iki kişi acelesi varmış gibi
hızlı adımlarla bana doğru yaklaşıyorlardı. Bozuntuya vermedim yavaş
hareketlerle arayışıma devam ediyormuş gibi yapıyordum hala yanımda bittiler buyurun efendim masanız burası,
ancak sizi kırmak istemedik ilk başta ve kusurumuzu bağışlayın size söylememiz
gerekliydi başlangıçta. Kıymetli bir müşterimiz de tam sizin oturduğunuz anın
öncesinde rezervasyon yaptırmıştı, onlar sizin durumunuzdan haberdardı ancak
siz haberdar değildiniz durumdan. Onlar sakınca görmediler sizin oturmanıza.
Biraz
düşününce benim için de mahsur olmadığı kararına vardım, önemli değil diyerek
masaya doğru temkinli adımlarla yürüdüm. Boş olan sandalyeye oturmadan önce
herkesi selamladım başımla ve gözlerimle. Onlar da aynı şeyi yapmaya çalıştılar
ama ben başlarının oynadığını fark edemedim, gözleri oynuyordu sadece.
3/13
İhtimal
Alımlı,
kuaförden yeni çıkmış, bıyıkları ve kaşlarının yolunduğu, epeyce de uğraşıldığı
kızarıklıklarından rahatlıkla belliydi; üzerlerine projektör yönlendirilmişti
sanki. Kocaman bir baş, başın her tarafı kabarık bulutumsu, alacalı renklerde
saç ve yerinden fırlamış bir çift enerjisi sönük göz bakıyordu, nereye baktığı
belli olmayan bir bakışla.
Oldukça
iri göğüsler, bırakın bizi diye bağrışıyorlar sıkıştıkları yerden kurtulmaya
çabalarken; dayanamadım göz ucuyla baktım sadece. Göğüslerin arkasındaki bağlı
olduğu vücut parçasını sorarsan eğer illallah çektiği her haliyle belli,
ağırlık öne çekmiş arkadan oldukça belli kamburluk belli omuzlardan. Hafif
çekik gözleri fark ettiğimde sumocu diye düşündüm otururken ama oturduğumda
olmadığını, anladım; babası ya fırıncı ya da tatlıcı olmalı diye fikir
yürütmeye çalıştım. Biraz sonra belli olacaktır nasılsa diye bastırdım
merakımı.
Adama
göz atmaya çalıştım çaktırmadan, çocuk da merakla bana bakıyordu bencileyin
çaktırmamaya çalışarak. Şirin bir çocuk edasıyla gülümseyen yüzü ve gamzesiyle
al yanaklı bir görüntü altında zeki de. Annesinin yanında mini minnacık
görünüyor, kolunu üzerine koysa ezilecekmiş bir hali var, acıdım biraz haline;
yerinde olsam biraz uzağına otururdum, hadi çocuk düşünemedi diyelim, baba
olarak sorumluluğun senin yahu çocuğunun can güvenliği.
Ya kadına bir şey olurda düşer
yan yatar falan ederse, sersemleyip kolunu sağa sola sallarken bir yere
tutunayım diye çocuğu yakalarsa can havliyle, ne olurdu bu mini minnacık
gamzeli çocuğun durumu; siz kurtarıncaya kadar boğulur bu çocuk alimallah,
düşündüğüm şeyin korkunçluğu tüylerimi diken diken edince işaret parmağımı
bükerek sırtıyla masanın kenarına vurduğumda sesi kendime getirdi, şöyle bir
toparlanma hareketi yaptım ve gülümsedim gülümseyen gamzeli mini minnacık
çocuğa bakarken.
Çocuğun anası ve babası masayı
kaplamışlar zaten, neredeyse bize yer yok; oturdukları sandalyeden yarıları
taşıyor dışarıya. Giyilen kıyafetler beni tutun gidiyorum, gittim diye
bağırıyor durdukları yerde, eğer bir patlarsa düğmelerden birisi ve
damacanalardan birisi bir yuvarlanırsa ya da oynarsa yerinden vay anam vay
olacaklara dayanılmaz, ortalıkta heyelan oluyor gibi arka arkaya gelir geride
kalanlar; fırsat tam fırsat diye düşünerek takılırlar birbirinin peşine.
Dayanamayıp
vicdanımı rahatlatmak ve bir can kurtarma sevinciyle çocuğun sandalyesini
birazcık kendime doğru çektim annesi ve babasının şaşkın bakışları arasında,
neyse ki onlar da anlayışla karşılamak için kendilerini zorladılar da çocuğu
gelecek olası kazalardan kurtardım, neme lazım olur mu olur; korkulu rüya
görmektense işini garantiye al canım. Ben de aynen yaptım zaten. Kendim için
hiçbir şey yapmadım yalnızca geleceğe bir vatandaş kazandırmış oldum.
4/13
Gamzeli Çocuk ve Ben
Çocuğun
şaşkınlığını üzerinden atması için parmak koparma sihirbazlığı yaptım örtünün
altında ve gamzeli çocuğun ilgisini iyice çekip güvenini kazanmaya çalıştım,
işe yaradı da gamzeleri iyice belli oluyordu ağzı kulaklarına varırken.
Karşımızda kocaman kocaman yerinden fırlayacakmış gibi bize bakan gözlerden
rahatsızlık duyduk biraz ama çak da takılmadık o gözlere, başka numaralar
denemeye başladık birlikte mini minnacık gamzeli çocukla.
Gözlerimi
şaşı yapınca irkilen çocuk, şaşkınlığını üzerinden attığında “bir daha bir daha
yapsana amca” demeye başladı. Karşımızdaki çifter gözler iyice şaşırmış
görünüyorlardı o an, boyunları hiç hareket etmiyor yalnızca gözlerinin merceği
sağa sola koşturuyorlardı kocaman kocaman kirpiklerin altında. Olamazdı bana
göre öyle bir şey, kadın ve adamın kirpikleri neredeyse aynı boyda ama
kadınınkinde biraz katran vardı galiba, nereden bulaştıysa, kirpiklerini ok ok
etmiş.
Gamzeli
çocukla arkadaşlığı ilerlettik anlaşılan, anası ve babasının tedirginliği de
ortadan kalkmış görünüyor; akıllı telefonlarına gömülmelerinden rahatlıkla
anlıyorum bu durumu. Masadan bir bıçak aldı çocuk, birini de bana uzattı;
şaşkınlık içinde -çaktırmadım kimseye- aldım bıçağı ve masanın altında ikimiz
kılıç oynadık, bazen sesi çıkınca diğer gözler şöyle bir kıpırdanıp yine
koşturmaca yerlerine oturdular.
Akıllı
telefonum olmadığı için, hayıflanmalı mıydım karar veremedim hemen, ancak kılıç
kalkan oynamak daha eğlenceliydi; umurumda olmadı sonra akılısı da akılsızı da
telefonun. Bir süre sonra gamzeli çocukla benim varlığım unutuldu masada.
Derken
bir şeyler yemeye karar verdik gamzeli çocukla ve acelemiz vardı, ne denk
geldiyse çatal, kaşık daldırdık tabaklara ve servis tabaklarımıza bir şeyler
almaya çalıştık. Dedim ya diğerleri bizi unuttular, hiç dikkatlerini çekmedi
bizim çatal kaşık tıkırtılarımız.
Meğer
biz onları görmemişiz daha öncesinde ve tabaklarda bir şey kalmamış doğru
dürüst de biz kalanını sıyırmışız tabakların. Aç kaldık, birbirimize baktık
gamzeli çocukla; gözleriyle işaret veriyor çocuk garsonu gözüyle göstererek. O
kadar ki, gözlerimizle iletişim kurmaya başlamıştık gamzeli çocukla. Sipariş
ver demek istiyordu, ben de taraftardım aslına bakılırsa. Zaten tepemizde
dikiliyordu bir adet zebani gibi adam. Başını öne eğerek çocuğa baktı benim
işaretimle. Çocuk teker teker gösterdi istediklerini. Hemen geldiler masaya
yiyecekler; kimsenin ruhu bile duymadı.
Ne
var şu akıllı telefonda diye merakımı gidermek için ayağa kalktım lavaboya
gitme bahanesi uydurarak. Adamın omzundan baktım çaktırmadan. Oyun oynuyordu
adam. Eşli oyun; karşısında da bir ayı
simgesi vardı eş olarak.
5/13
Çocuğun Anasına Ne oldu?
Gamzeli çocuk
ve ben doyduk birlikte bahçeye çıkmaya karar verdik onun teklifiyle. Çocuk izin
istedi ana ve babasından ama kafalarını kaldırdıklarını biz mi göremedik yoksa
onlar kaldırmamış mıydılar başlarını, ses çıkmayınca bir kez daha tekrarladı
çocuk isteğini yine yoktu bir hareket belirtisi, ses de duymadık. Bana baktı
çocuk şaşkınlıkla ve gözlerinin içi gülerek işaretle anlaştık yine. Çocuk
önümden ben arkasından bahçeye doğru yürüdük.
Oturduğumuz
masayla aramızda yalnızca kalın bir cam vardı sadece ama tüm salonu dolandık
çıkmak için. Kapı açıldı bir genç görevli tarafından ve biz dışarıya çıktık.
Hava oldukça serinlemiş gecenin karanlığında. Gündüzün aydınlığından daha da
parlaktı ortalık. Kay kayı görünce koşturmaya başladı çocuk. Ben yanına varıncaya
kadar kaymıştı bile. Tünele girdi, maymun taklidi yaparak barfiks çekmeye
çalıştı, sallanıyordu; bir an sırt üstü düşecek diye ödüm koptu ve hemen koştum
yanına, bahaneyle değiştirmesini sağladım. Yaylı atlar vardı ileride, söğüt
ağacının yanında,
Ördekleri
gördük masmavi havuzda. Elimiz boş gelmiş olduğumuz için suçlandık ve bir süre
izledik onları. Üşümüyorlardı hiç biz gibi. Biraz üşümeye başladığımı fark
ettim. Gamzeli çocuğun dünyası değişmişti adeta nereye koşacağını şaşırmış
halde birinden diğerine; buradan oraya, oradan buraya koşturup durdu. İşaret
edince yanıma geldi, sırtına elimi soktuğumda daha boynundayken terlediği
belliydi. İçeriye girip havlu istedik ve hemen bir adet beyaz pamuklu bir havlu
getirip verdiler bana ve gamzeli çocuğun sırtına yerleştirdim.
İçeri girmeye
karar vermiştik ki camdan içeride bir hareketlilik gözüme takıldı yürürken.
Kapıdan içeriye girdiğimizde bizim oturduğumuz masanın yakınlarındaydı
hareketlilik ve birkaç masanın olduğu yeri kaplamıştı sanki, uzaktan seçemedim
masanın durumunu. “Açılın lütfen açılın, ben doktorum” diyerek çöktü yere bir
adam. Kalabalığı zorla yararak daldı ortaya doğru.
Gamzeli
çocuğun anasıydı yerde yatan ama yan mıydı, sırt üstü müydü fark edemedim
telaştan. Doktor yakayı açmaya çalışıyordu ve kalp masajı uygulamaya
başlamıştı. Ambulans çağırdıklarını duydum. Gamzeli çocuk şaşkınlıkla elimi
sıkmaya başladı anasını görünce. Bir şey
olmaz, bir şey olmaz değil mi amca?” diye tekrarladı birkaç kez ama ben cevap
veremiyordum sadece kucakladım, birbirimize baktık bir süre. Endişeliydi
gamzeli çocuğun gözleri.
6/13
Kameranın Görüntüsünü değiştirdim.
Ambulans
geldi hemen ve aldılar kadını ambulansa, babası gamzeli çocuğu benim kucağımdan
alarak ambulansa bindi birlikte ve hızla ilerlediler, ben bakakaldım öylece.
Bir süre ayakta kaldım, etrafımdaki insanlar yerlerine oturmuşlar, ben de yavaş
adımlarla gelip oturdum masaya istemeye istemeye. Ortalık savaş alanına dönmüş
gibi görünüyordu, her ne kadar acilen temizlense de bir sürü yemek bulaşığının
izleri belli belirsiz ortalıktaydı. Işığın parıltısında cam ve porselen
parçaları parlıyordu aralara kısıp kalan.
İçeride
olup bitenleri merak ediyordum ama sormak çok ebes olacak, meraklı Melahat
durumuna düşeceğim bu kadar insanın içinde. Garsonlardan birini çağırıp yavaşça
sorsam kulağına fısıldayarak, olmaz, neden olmaz? Garson dedikodusunu yapar ya
da bilmiyordur ama görevini yerine getirmiş olmak için yalan söyler, bu seferde
yalan haberle zehirlenmiş olurum.
Doğru
bilgi almalıyım, almalıyım da nasıl, nereden, ne zaman? Dedektif oldum
oturduğum yerde. Sana ne yahu el alemin karısından kocasından, hasta, hasta ,
bayılmış anladın mı? İşte senin bileceğin kadar bilgi! Şimdi dön önüne de işine
bak haydi dön önüne!
Çocuğun
gamzeleri geldi gözlerimin önüne, ne de güzel gülümsüyor, gözleri de
canlanıverdi birden, parlıyorlar karşımda. Elimi uzattım başına dokunmak için
ama elim yere düştü, şaşkınlıkla kaldırdım elimi masanın üzerine. Uğultular
gelmeye başladı kulaklarıma. Sakin ol, sakin, kendine gel önce sonra ne
yapacaksan yaparsın tamam mı? Diyordu uğultunun içinden bir ses bana
fısıltıyla.
Ne
yapacaktım o anda, hiçbir şey. Bir sıcak içecek içip belki bir tane daha,
sonrasında hesabımı ödeyip kalkıp gidecektim geldiğim yere. Elimi belli
belirsiz kaldırdım masanın üzerinde, hemen dibimde bitiverdi sarışın bir tığ gibi
bayan garson. Rahatladım görünce, istemeden tepeden aşağıya süzdüm, kabalıktı
yaptığım farkındaydım ama elimde değildi, zihnimdeki kameranın görüntüsünü
değiştirip bir süreliğine sabitlemek istiyordum hemen acilen yapmalıydım bunu
da.
Bir
çay istedim, siyah çaydı tercihim, biraz kendime getirir ümidimle, ne kadar da
narin hareketleri var, sesi de bir o kadar narin ve sımsıcak, bakakaldım
arkasından giderken; etrafımdakileri kollayarak. Adam sarkıyor, kırkından sonra
azanları teneşir paklar demesinler, akıllarından bile geçirmesinler diye. Kötü bir
niyetle değildi elbette, dedim ya kameranın görüntüsünü sabitlemek için. Daha
sonra silmeye niyetliyim bu görüntünün arkasında kalan diğer görüntüleri.
7/13
Saha Bilgileri
İşte
çayım geliyordu, yine aynı narin garson getiriyordu aynı narinliğiyle yavaş yavaş
süzülerek masa ve sandalyelerin arasında kalabalıkları yara yara geliyordu bana
bakarak. Uzaktan belli oluyordu bakışları, bakışları sabitlenmişti hedefine
doğru. Kaçırmak istemedim ve hafızamın kamerasına kayıta devam ettim, yalnızca
onu alıyordu kayıtlar başka araya karışan parazitleri temizleyerek kayıt
yapıyordu. İyi oldu bu kayıt işi, ben büyük bir kâbus şöleninden kurtulacaktım.
Yoksa halim dumandı gene kâbus ve halüsinasyonlarla.
Bayılıp giden
kadının üstüme düştüğünü düşündükçe nefesim daralıyordu, belli etmemeye
çalışıyordum ama rengim ele veriyordu terlememle birlikte. “Rahatsızlığınız mı
var efendim” demişti kulağıma fısıltıyla garsonun biri. Hemen toparlandığımı
hatırlıyorum.
Benim
ne yiyip içtiğim de belli değil doğru dürüst bu masada, hesap işi nasıl
olacaktı acaba? Merakım arttı, heyecanım da elbette. O kadar gelen şeyi nasıl
ödeyebilirim bu halimle, benimkileri ayrı tutmuş olsalar bari! Neden baştan
sağlama almadım ki kendimi, yine bir gaf, hem de yenilir yutulur gibi değil. Eh
bakalım nerede bitecek gece ya bulaşıkhane ya da karakolda nezarette biter gibi
görünüyor eldeki verilere göre. Hadi hayırlısı demekten başka çarem de yok
hani. Yatıp da öleyim mi yani, ne yapayım; bekleyeceğim. Hiç olmazsa ortalık
sakinleşsin iyice ondan sonra hareketlenirim ve kimse olmayınca da rezil
olmamış olurum; ne olacaksa sessiz sedasız olur. İşte bu kadar çözüm gayet
basit.
Ah
çocuk ah, nerelerdesin şimdi, acaba, evinde sıcak yatağında mı yoksa hastane
odasında mı? Merak ettim doğrusu. Keşke ben de gitseydim. Yuh sana be, bunamaya
başladın anlaşılan, yabancı birisin sen, götürürler miydi beraberlerinde “sen
kimsin, necisin?” demezler miydi?
Çayımı
yudumladım ama aklım öncesindeydi masanın. Kulağımı tırmalayan sesler
geliyordu. Dikkat kesildim nefes alışverişlerimi kontrol ederek. “Kadın
devrilmiş yan tarafına, hele ki çocuk falan yokmuş, Allah kurtarmış çocuğunu;
bir üstüne düşseymiş çocukcağızın kırılmadık yeri kalmazdı…” tüm antenlerimi
devreye sokmaya karar verdim bir anda daha fazla istihbarat edinebilmek için.
Kalp
krizi geçirmiş, daha da önce geçirmişliği varmış, görmüş müş birisi, yok yok
kilodan mış orada da ne varsa silip süpürmüşler kocasıyla birlikte, arkasından
tekrar siparişler derken olacağı buymuş ne olacakmış ki başka… bir uğultu
kapladı her yeri. Bütün binanın içi uğuldamaya başladı. Hava nemlendi demek ki
benim antenler parazit yapmaya başladığını anladım, kapattım çoğunu. Çay iyi
geliyordu, birkaç yudum üst üste aldım ılık ılık. Bazı gözler beni gözlüyorlar
hissi vardı nedense içimde, etrafı kolaçan etmeye çalıştım ama öyle bir durum
fark edemedim.
8/13
Dev Adam Geliyor
Doğru
bilgiye hesabımı öderken ulaşabilirdim belki de hesabı masada mı ödesem, kalkıp
gidip kasada mı ödeseydim bir türlü karar verebilmiş değildim henüz. Ortalıkta
hareket başladı, kalkmaya başladı müşteriler. Hele biraz daha bekleyeyim de
daha da tenhalaşsın ortalık, rezillik yaşayacaksam da kendi başıma yaşayayım
bari; sık dişini dedim kendime, oturdum biraz daha.
Ah
çocuk be, gamzeli çocuk! sen mi şanssızsın yoksa ben mi? Bilmiyorum bu sorunun
cevabını henüz. Yıllar geçecek belki bunu cevabını öğrenebilmek için. Ben olmam
ki o zamanlarda, kendin cevaplayacaksın bu soruyu.
İşte
kimseler kalmıyor içeride, son masa da kalkıyor karı koca birlikte, gençten bir
çift; arkadaş da olabilirler veya sevgili, çok uyumlu görünüyorlar yürürken,
tam teslimiyet var görünürde. Kesin sevgili bunlar, çocuk falan da yok yanlarında,
bu kadar da geç kalabildiklerine göre evde de bekleyenleri olmamalı. Buradan
eğlenmeye gideceklerdir belki de gece kuşu olabilirler.
Ayaklarım
birbirine dolaşmaya başladı daha yerimden kalkar kalkmaz, düşününce
bulaşıkhaneyi; dağlar kadar bulaşık yığılıdır şimdi orada, hesabı ödemek öyle
kolay iş olmayacak bu gece. Gözlerim kararsa da yolumu bulmaya çabalayarak,
arada sandalyelere tutuna tutuna kasaya yaklaştım korku içinde.
Kasadaki
orta yaşlı sarışın, yeşil gözlü bayan tatlı tatlı bana bakıyor ve gülümsüyor.
Bir iş var bu işte, tamam hesabımı kesmişler çoktan, arkada bir güzel sopa
sonrasında da dağ bulaşıkların arasında tatil yaptıracaklar bana bu gece. Dalga
geçiyor demek ki daha şimdiden.
“Hesabımı
ödemek istiyorum lütfen” kadın gülümsemeye devam ediyor hiç istifini bozmadan,
gözleri yeşilden maviye döndü, yoksa başka kılığa bürünmüş uzaylı ya da başka
bir… Ayakta kalakaldım ama ayaklarım
beni zor zapt ediyor, zangır zangır titriyorlar; söz geçirmekte zorlanıyorum,
bir adım daha attım zorlanarak, yavaşça yaslanmaya çalıştım yanımdaki bankoya.
Tam
da yaslanıyordum, arkamdan gelen bir ses duydum “yardıma ihtiyacınız var mı
beyefendi?” irkilerek döndüm arkama dev gibi benim iki katım boyda bir adam
geliyor bana doğru. Nasıl kaçabilirdim bu halimle, adım atacak halim yok zor
bele ayakta durabilirken.
9/13
Hastane Odasında Açtım Gözlerimi
“Oh be, ne
güzel uyumuşum…” diyerek gözlerimi açtığımda şaşkınlığım artı gitgide. Hiç
tanımadığım bir yerdi, etrafıma bakındım bir süre, hastane odasıydı burası,
anladım biraz da geç olsa. Kimseler yoktu ortalıkta, kocaman bir oda ve
ortasında yalnızca ben yatıyordum. Olacak iş değildi, nasıl buraya
gelebileceğim hakkında fikirler yürütmeye başladım, o kadar hızlı fikirler
yürütüyordum ki hızına kendim bile yetişemiyorum, daldan dala konar haldeyim.
Vücudumu
yokladım ellerimle hızlıca, ayaklarımı oynattım, kalkıp oturdum yatağın
üzerinde kıçımı kaydırdım aşağıya yukarıya yatak üzerinde, başımın her yanına
dokundum, hiçbir anormallik yoktu hiçbir yerimde, her şey gayet iyi çalışıyor,
hiç kimse itiraz etmedi yap dediğime ve hemen yerine getirdiler emirlerimi.” O
zaman neden buradaydım ve nasıl geldim ben?” bağırarak birilerinin gelmesini
sağlayabilirdim… olmaz olmaz, sakin sakin olmalıyım önce, bir gelen olacaktır
elbette.
Kapıya baktım
yarı aralık duruyor, kolumda serum hortumu bağlı, kapıya gitmekten vaz geçtim
“otur oğlum yerinde, bulmuşsun rahat yeri kaşınma” dedim fısıldayarak kendime.
Kabullendim bir süre daha sessiz oturmayı. Koskocaman odada tek başıma, ilk kez
böyle bir durum yaşıyordum hayatımda; rüya desem rüya değil, kâbus hiç değil.
Çimdiklerimin acısından anladım durumumu.
Derken oldukça
zaman geçmiş olmalı, ortalıkta sesler çoğalmaya başladı, koridorda da sesler
başladı duyulmaya. Merak ediyorum bir gelen olacak mı yanıma diye ama kim
gelecekti ki olmayan eş dost ve akrabalardan. Üstelik neredeydim hiçbir fikrim
yok.
Bir hemşire
geldi güler yüzlüydü, elinde bir şeyler tutarak bana doğru ilerliyor oluşundan
memnunluk mu duymalıyım yoksa memnunsuzluk mu bilemeden şaşkın şaşkın bakınmaya
başladım. Birkaç adım yakınıma gelince “iyi misiniz efendim, kendinizi nasıl
hissediyorsunuz?” dediğinde bir kez daha afalladım.
“Bu ilaçlar ve
iğne sizi hemen ayağa kaldıracaktır emin olabilirsiniz, izin verirseniz önce
iğneyi yapalım…” konuşurken gözlerim kararmaya başladı, bulanıklaştı
görüntüler, çok çaba gösteriyorum hemşirenin yüzünü görebilmek için.
“Bazı
tetkikler yapılıyor, sonuçlarının çıkmasına az kalmıştır, bugün netleşir her
şey meraklanmayın daha fazla, çok önemli bir şey çıkmasını beklemiyoruz…”
seslerini duyabildim belli belirsiz, rüyada gibiyim ama nefes alışımı
hissediyorum, elimi göğsümün üstüne koyarak test ettim kendimi, yaşıyordum ve
nefes almam bunun ispatı. Rahatlamaya çalışarak saldım kendimi yumuşak
yatağıma. Arada sıcaklık hissetsem de gelip geçiciydi, katlanabiliyorum.
Daha
da iyiyim, kendime geldim anlaşılan, ama neden ortalık biraz bulanıkmış gibi
görünüyor, pencereden dışarısı biraz karanlıkmış gibi görünüyor. Gözlerimi
ovuşturduktan sonra tekrar bakıyorum aynı pencereye tüm dikkatimi toplayarak.
Doğru gördüklerim, karanlık gibi bir görüntü var dışarıda, ayağa kalkmaya
niyetlensem de hemen fikrim değişti, yatağımdan çıkmak istemedim.
Bu
şekilde beklemek iyice sıkmaya başladı beni ne gelen var ne de giden, ses seda
da yok. Kapı gıcırtısının sesi bile keman sesi gibi gelecek bana, bir ses
duymak istiyorum ne sesi olursa olsun, yeter ki ses olsun.
Olacak
iş mi bu? Gamzeli çocuk geçiyor aklımın ucundan durmaksızın, hayal meyal
hatırladım gamzeli çocukla masa altında kılıç kalkan oynadığımızı, bahçede
dolaşıp oradan oraya hoplayıp zıpladığını ve sırtına havlu koyduğumu, neredeyse
aynen oradaymışız gibi cap canlı duruyor gözlerimin önünde gamzeli çocuk. İnanamadım
halime, halüsinasyona girdiğimi düşünmeye başladım, uyanmak için çimdikledim
kendimi. Ne de fazla çimdik yediğim aklıma geldi bir gören olursa bacaklarımı,
morluklar ortadadır her halde.
10/13
Gamzeli Çocuk Geldi
“Tamam,
her şey tamam, tüm analiz sonuçları geldi, beyinde kısmen bir belirsizlik var
sadece, bilinmeyen bir durum bu. İlk kez görülen bir durum. Bazı bölgelerinde
aktivite çok fazla ve birden başlayıp birden yok oluyorlar, süre saliselerle
ölçülen cinsten. Bu durumu rapor ettik şimdilik bir gelişme bekleyeceğiz.
Yaşamasına bir zarar verecek türden bir durum değil gibi görünüyor. Hastayı bu
gün öğleye doğru taburcu edeceğiz. Geçmiş olsun.” Yatağımın yanında biraz
ileride konuşuluyordu bu sözler, doktor olduğu anlaşılan beyaz önlüklü adamın
sırtı dönüktü bana doğru ve diğer adam onun karşısında ben göremiyorum.
Bir
çocuk koşturarak girdi içeriye ve arkasından da “yavaş oğlum yavaş, hasta var
içeride rahatsız edeceksin…” sesi geldi kulaklarıma. Kapıya doğru çevirdim
başımı yastık üzerinde. “Çocuk bana doğru geliyor diye geçti aklımdan,
rüyadayım diye düşünmeye başladım. Yakın zamana kadar bu kadar sessiz bir
ortamda şimdi birden bitivermişti topraktan biter gibi, çocuk ve sesler.
Gözlerim takılı kaldı çocuğa, o kadar yavaş atıyordu adımlarını ki havada
kayarak geliyor gibi.
“İyi
misin amca, iyi misin? Çok merak ettim seni dünden beri!” şaşkınlığım büsbütün
arttı, gamzeli çocuk’ tu bu karşımda duran ve konuşan. Dilim tutuldu, ağzım kupkuru, dilim damağıma
yapışıktı o anda; dilimi damağımdan ayırmaya zorlandım. Elimi kaldırıp gamzeli
çocuğun başına koydum “ben iyiyim, iyiyim de sen nereden geliyorsun, nasıl
haberin oldu?..” bir sürü soru vardı aklımda ve zaman bitiverecek diye korkarak
hepsini de birden sıralamaya çalıştım.
11/13
Gamzeli Çocuğun Annesi
Annesi
de göründü çocuğun arkasında. Gülümseyerek geliyordu çocuğunun arkasından.
Gayet iyi görünüyordu, saçları biraz bozulmuş ama olsun daha iyi göründü
gözüme. “Geçmiş olsun bey efendi, geçmiş olsun. Hiçbir şeyiniz yokmuş,
öğrendik. Bugün öğleden sonra çıkacaksınız merak etmeyin. Kime haber verelim,
merak etmiştir sizinkiler. Dün geceden beri buradaymışsınız. Bizden hemen sonra
gelmişsiniz buraya, daha doğrusu getirilmişsiniz. Bizim de gece haberimiz oldu
durumunuzdan, eşim ilgilendi durumunuzla merak etmeyin. Hiçbir şeyi yarım ya da
eksik yapmayı sevmeyen bir yapısı vardır eşimin…”
En
çok sevindiğim gamzeli çocuğu görmek oldu benim için. Kendi durumumu
önemsediğim yoktu aslına bakılırsa, çıkıp nereye gideceğim ki, yine yalnızlık
ve soğuk odaya gidecektim. Üstelik neresi olduğunda da bir fikrim yoktu, soğuk
bir odam var mı yok mu bir fikrim yoktu o anda. Olsun her zamanki yaşamıma
dönerim başka bir yolu var mı?
Gamzeli
çocuğun parlayan ışıl ışıl gözleri ve dudaklarının kıpırdamaları içimi ısıtmaya
başladı, içimin don tutmuş hali çözülmeye başladı yavaş yavaş. Bir ılıklık
akmaya başladı damarlarımda. Dudaklarının kıpırdamaları hiç kesilmesin isteği
oluştu içimde hep onlara bakıp durabileyim. Ne söylediklerinin ne önemi var,
kıpırdayıp dursunlar işte çoğunlukla kıpırtıdan daha da fazla açılmaları içimde
şelaleler oluşturuyor, damarlarımdaki sıcaklık daha da hızlanarak akıyor hiç
durmadan.
12/13
Davetiye
Öğle
vakti gelmesini hiç istemedim ama geldi işte.
Elime bir sürü kâğıt verdiler poşet içinde, poşetin birisi çok daha
büyüktü. Elime tutuşturulan bir de davetiye vardı. “Çağrıldığınızda, bu adreste bulunursanız önemli
bir çalışmaya yardımcı olacaksınız, tercih sizindir. Saygılarımızla...” yazan
antetli bir davetiye. Ne olduğunu anlamadan koydum küçük poşetin içine.
“İşlemleriniz
tamam efendim, sizi nereye bıraksınlar istersiniz?” dönüp baktım gelen sese
doğru. Gülümseyerek bakıyordu bana, anlam veremedim ama “teşekkür ederim,
gerisini ben hallederim” diyerek geçiştirmeye çalıştım şaşkın şaşkın
gülümsemeye çalışarak. Neler olup bittiği ve bundan sonrasında neler olup
bitecek zerre kadar bir fikrim yoktu adımlarımı atmaya çalışırken. Ayaklarım
inatla gitmek istemiyorlardı, savaş ilan ettim onlara ve kapıdan dışarıya attım
kendimi.
Ciğerlerime
soğuk havayı doldurdum, bakındım ileriye doğru ve çevreye. Büyük bir yerdi
gördüğümden anladığım ama ne adı ne kimin veya kimlerin olduğu hakkında fikrim
yoktu, nasıl ve neden oradaydım hiç mi hiçbir fikrim yoktu. Yalnızca gelmişim
oraya ya da getirilmişim, ne far ederdi, oradaydım sonuçta ve işte şimdi de
gidiyorum.
Arkama dönüp
el salladım “Hoşça kal Gamzeli Çocuk, hoşça kal.” Bahçe kapısından nöbetçi
güvenlik görevlilerinin bakışları nezaretinde uzaklaşıyorum kapının yaya giriş
bölümünden. “Kim bilir nerelerde içimi ısıtan Gamzeli Çocuk?..”
13/13
24-10-2017
Halil
Gönül
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.