"iddialı" |
İddia Bolluğu
Hayatta
iddiaları oluyor insanların, iddiası olanlara bayılırdım oldum olası. Ben de
heveslenirdim iddiam, iddialarım olsun diye. Bazen olduğu da oldu elbette ama
benim istediğim gibi olmadılar.
İddia
deyince çok şey geliyor aklıma; at iddiası, yat, kat, karı, koca daha ne
bileyim bir sürü iddia var.
İnsan bu
kadar iddia bolluğunun içinde kalınca kendi iddialarını hafife alıyor galiba
hele bir de yaşama dair iddiaları varsa yandı demektir. Yaşama dair ne iddiası
olabilir demişti bir arkadaş, sohbet arasında; salıvereceksin kendini, herkesin
gittiği yoldan gideceksin işte. İddiası mı var bunun. Herkes neyse sen de o
olacaksın.
Ne demişler,
“elle gelen düğün, bayram” işte bu kadar basit hayat. Ben aksi biriyim galiba
diye çok düşündüğüm olmuştur. Bazen hala da düşünürüm ama bir anlamı da
kalmadığının farkına varınca insanın içi cızlıyor.
At, kat,
yat, falan iddiam olmadı hiç ama gayet ciddi iddialarım oldu aslında hayatta.
Herkesinki ciddi değil demek istemiyorum elbette ama benimkiler daha
farklıydılar başkalarından, en azından çoğunluktan.
Anamın
dedikleri aklıma geldi: “ananı doğrucu mu si..ti?” demişti; başkasından tokat
yediğimde. Yalan söylemediğim için iki tokat yemiştim abisinden, okkalı
tokatlardı, yıldızlar uçuştu durdu etrafta dakikalarca. Abisinin ayakkabılarını
kesmiştim kızdığım için. Haksızlık yapmıştı bana da. Abisine bir şey
diyemeyince, hırsını benden çıkarmıştı.
Anamın öyle
demesi, çocukluk gururumu okşamıştı, hoşuma gitmişti o ifadesi de gülmeye
niyetlenince arkamdan bir odun parçası fırlatmaya kalkmıştı o sinirle. Haklıydı
kadın, kimin için söylüyordu sanki.
Sopa gibi
doğru olmak vardı serde, ser verip taviz vermiyorduk biz. Hatta işi biraz daha
ileriye götürüp, sopa gibi yürüyorduk, dimdik. Başımız, kıçımız oynamadan
yürürdük yollarda ellerimizi kollarımızı sallaya sallaya. Kızlar da poposunu
sallarlardı tabii ki. Ama hoşuma giderdi onların yürüyüşü de. Yakıştırıyorlardı
cilveliler.
O kızların
yürüyüşü de öyle kolay sanılmasın ha. Marifet popo sallamakta değil ki. Asıl
marifet, hem popo sallanacak, hem de dimdik ve sert adım atılacak. Bastığın
yerdeki toprak titreyecek. Sıkıysa yanaş yanına da bir laubaliliğin olsun
kendisine karşı. Başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmezdi.
1/4
Hayatımdaki ilk ve Tek İddiam
Devam edecek...
Hayatımdaki ilk ve Tek İddiam
Yani demem o ki iddialar büyüktü
bizlerde, bizim zamanımızda. Çoook eskilerde kaldı artık. Şimdi popo sallamalar
Hülya Avşar’ın popo sallamasına döndü. O popo sallamak değil ki, kuyruk
sallamaktı eskiden beri. Hoş, o gibi de beceremiyorlar ya.
İddia dedim de,
lafı uzattıkça uzattım, nereden nereye geldik değil mi; dağdan, tepeden oldu bu
iş.
Hayatımda
tek bir sefer iddiaya girdim bir zabıtayla.
İşini yaptığım bir belediyeye hakediş yaptım, kontrol için ve imza için
getirdim, sabahın köründe. Tam da yılbaşı akşamı, o gün parayı çektim, çektim,
aksi halde arada bir gün yılbaşı tatili ve hemen arkasından hafta sonu tatili
geliyor. Parayı çekemezsem, çeklerim, senetlerim gümleyecek. Yeteri kadar
hatırım sayılmıştı zaten, kimseye de diyecek bir sözüm kalmamıştı. Söz
vermiştim herkese “yılbaşı akşamına mutlaka alacaksınız, gerekirse elden
ödeyeceğim akşam kahvede” demiştim.
Demez
olaydım, dilimi eşşek arıları soksaydı da. Sabahın köründe vardım ama kimseler
yok daha ortalıkta. Tefeci bir zabıta var, o çıkageldi sonra. Beni kilitli kapı
önünde beklerken görünce daha yüz metre ileriden takılmaya başladı bana: “var
mısın iddiaya?” dedi bağırarak. “varım” dedim ben de laf olsun diye. İlk kez
böyle bir şey dedim anlayıp dinlemeden ama önemli de değildi zaten ne olursa.
Benim asıl
derdim başkaydı, başka hiçbir şeyi de gözüm görmüyordu. Zabıtayla muhabbetimiz,
birkaç kez tefeli, hem de oldukça okkalı bir tefeyle küçük bir miktar para
almıştım birkaç kez. Cep harçlığı gibi düşünmüştüm miktar küçük olduğu için de
pazarlık yapmamıştım. Zaten pazarlık yapmaya kalksam da bir şey yapma imkânı
olmayacağını biliyordum çünkü cebinde duran parayı bilmem ne köyünden yaşlı bir
nineden alıp geleceğini söyleyerek bir gün sonraya getirip veriyordu parayı da.
Kapıyı açtı,
girerken “nereye, hani iddiaya girecektik” dedi. Döndüm bir adım sonra geriye:
“Ne iddiasıymış bu?” dedim.
“sen boşa
geldin bugün, yukarı niye çıkıyorsun ki? Seninkiler –fen memuru ve belediye
başkanını kastetti- bu gün izinliler,
rapor aldılar dişçiye gitmek için. Anlayacağın dişçiye gidip diş çektirecekler
onlar. Öğleden sonra da gelmeyecekler. Sabah konuşurlarken duydum.” Deyince
önce inanamadım. İnanmak istemedim.
Her saniye
içimde bir yangın alevleniyordu durmadan. Yakıp kavuran bir alevdi bu. Önemsememiş
gibi görünerek. “senin iddia ne?” diye geçiştirmeye, zaman kazanmaya çalıştım
düşünebilmek için. Sakin olmalıydım.
2/4
Görsel: Google Görseller
En büyük iddiam "iddiasız" oluşum.Desem asla inanmazsınız.Hayatta insanı rekabete sürükleyen gün içinde bir çok olay yaşıyoruz.Hayatın kendisi rekabet üzerine kurulmuş.Ama iddia konusunda şunu söyleyebilirim "konrolsüz güç güç değil" fazla hırs insanı kontrolden çıkarıyor.
YanıtlaSilsibel özer,
Silhaklı söze ne denilebilir ki? Elbette hiç bir şey. :)