Cavit, Covit-19’a karşı
Covit-19,
Cavit’e ne düşündürdü acaba? Cavit’e sordum ben de. Cavit benim askerlik arkadaşımdır ve kapı
komşumdur oldum olası. Çocukluğumuz birlikte geçti sayılır, bebekliğimiz de
elbette.
Bizim Cavit
sürekli bir şeylerle uğraşır, aylak otururken gören olmamıştır. Size abartılı
gelebilir ama uyurken el, kol hareket halindedir, tepinmeleri de eksik olmaz
hani. Gündüzleri ekin tarlasında yemekten sonra kestirirken görülebilir her şey.
İşin kötü yanı Cavit’in ırgatlar
arasında olduğu gün kimse uyumaz öğle kestirmesinde merakından, ne yapacak
diye. Yaşı mı? Ne o bilir yaşını ne de başkası. Anası babası “nohut ekimi, bi
guşluk vakti “ derler. Tercümesi: eylül, ekim ayının bir gününün sabah
vaktinde, güneş doğmaya yakın veya güneş doğarkendir…
Tahmini, yetmişe yakındır. Bakmayın sayılara,
dipdinçtir daha, kafa cayır cayır çalışır saat gibi. Bakmayın öyle, benim yaş
da belli değildir, kıyaslayayım. Eskiden
yaş maş mı vardı, fırlıyordun olur olmadık bir yerde, ocak başında fırlamışsan
şanslıydın, hazırlıklıdır herkes, üşütmezler seni. Kalabalık vardır. İhtiyaçlar
anında karşılanır. Cavit ve benim doğum yerim tarlanın birine gidilen yol
üzerindeki çeşme başıdır. Ayrı ayrı zamanlarda olsa da nokta aynıdır. Cavit,
guşluk vaktinde ben ise hasat zamanı –yazın- akşam dönerken fırlamayı seçmişiz.
Eeeeeeeee, eski kadınlar şimdikiler gibi çıt kırıldım değildiler. Çocuk doğurmak
falan işten sayılmazdı, dişlerini sıkar, etrafında ne kadar hava varsa çeker
ciğerlerine, “ııııııııııııııııııııııh” dedi mi “fırt” sesinden sonra “ıngaaaaaaaaaaaaaa”
narası atılmıştır aşağıda. Doğum yapacak kadını, güçlü iki kadın koltuklar, ayakta doğurturlardı.
“Gene ucunu kaçırmaya başladık,
toparlayalım hemen.”
“Cavit, sen ne dersin, ne
düşünüyorsun bu covit-19 hakkında?”
“Ne düşünecem, şööööööle bi yakınıma
gelse deye bakıp duruyom. Elimin tersiyle bi geçirecem, feleği şaşacak. Anyayı gonyayı
annayverecek emme, gaçıyo kerata. Zamane işte.”
“Dalga geçme be ya, kafa mı buluyon
benle?”
“Ne kafası bulcam be ya. Kızgınım. Kendime
de kızgınım, herkese de kızgınım. Geçmişi bilen bili, okuyanla da vadır emme
yaşamak daha çetindir elbet. Fakirlik vardı, cahillik vardı emme insan vardı insan.
Şindi nerdeeeeeeeeeeeeee o insanlıkla. Ölüyom bi damla su desen kırk gün
düşünür oldu insanla. Para puşta yakışır derlerdi ya eskiden, gandırmışla bizi
ellem. Puşttan sayılmayalım deye çok gayret ettik. Kimseden de duymadım paradan
yana dert yandığını. Derdin çaresi bulunurdu ölümden gayrısına…”
Cavit dertliydi, eskilerde olmadığı
kadar. Kızgındı da ama belli etmemeye çalışıyordu. Yüz hatları, ses tonu
kendisini ele veriyordu. Biraz üstüne gidince de “işiniz yok mu sizin
avanaklar? Başınızı taşlara vuracağınız yerde kalkmış benimle dalga geçmeye
yeltenirsiniz. Sizden ne köy olur ne kasaba, ispatı da ortada işte. Varaklayıp duruyorsunuz
kurbağalar gibi ortalıkta. İşiniz gücünüz dostlar alışverişte görsün, iş yapmak
değil ki niyetiniz!..”
Etrafındakiler, parpıyı yediler
epeyce. Kimisi güldü yoluna devam etti, kimisi tartışmaya başladı, kimisi de
alkışladı, yuhalayanlarda yok değildi elbette. Kısa sürede kalabalık toplandı. Genellikle
öyle olurdu tartışmaya başlanıldığı zamanlar. “Koş, koooooooooooooş, Cavit
programa başladı” diyerek kalabalık toplayan da olurdu şamata bol olsun diye. Güncel
konular, siyaset, felsefe, ekonomi, … aklına ne gelirse, kim iki kelam laf
ederse mutlaka bir karşılığı vardı Cavit’in.
Covit-19 meselesi kafasını oldukça
bulandırmış, yeterli bilgi olmadığı için netleştiremiyordu durumu. Örneğin şu Microsoft’un
sahibinin bahsettiği deri altına yerleştirilmesi düşünülen “çip” hiç aklından
gitmiyor etrafında dolanıp duruyordu. Gerçeklik payı yüksek ancak hangi alanda
ve ne amaçla kullanılacağı oldukça muğlak duruyordu mesele. İnsanları kontrol
etmek ve yönlendirmek amaçlı olabilir miydi? İyi niyetli bir düşünce olarak, hastalıkların
erken teşhisi amacıyla kullanılabilecek bir durumdur ileriki zamanlarda.
Covit-19, laboratuvarda üretilmiş
olması ihtimal dâhilinde olabilirdi Cavit’e göre. Bu konu hakkında dikkatli
olmaya çalıştığı belliydi kelimelerini seçişinden. Eğer laboratuvarda
üretildiyse, gelecek adımlar da gelecektir peşinden belli zamanlarda. Kademe kademe
ilerlenecektir. Denilir ki, covit-19, 65 yaşın üstündekilerin akciğerlerine
yerleşip nefessiz bırakıyor, gençlerde de kısır bırakacak hasarlar
bırakıyormuş. Demek ki, planlı bir amaçla hareket ediyor bu covit-19.
“Diyelim ki laboratuvarda değil de doğal
yollardan evrildi covit-19” diyerek derin bir nefes aldı. Yavaş yavaş vermeye
başladı nefesi, etrafına göz atarken. Belliydi
kafasını toparlamaya çalıştığı, zihnini keskinleştirdiği. Kim bilir aklından
kaç binlerce kelime geçiyordu o anlarda. Gözleri parlıyordu sol yanında oturan
delikanlının sırtını sıvazlarken şefkatle. Delikanlı ağzının içine düşecek
gibiydi adeta her kelimeyi özlemle bekliyordu duyabilmek için.
Doğal yollardan evrilmesi de
laboratuvarda üretilmesi kadar kötüydü Cavit’e göre. Kontrol edilebilmesi
oldukça zor olabilirdi, evrilmeye devam edebilirdi. Yani, tavşan kaç tazı tut hikâyesiydi
bir türlü. Demek ki doğa da isyan ediyor artık insanlara, insanlığa. İntikam almaya
başlamıştı.
Her nasıl olursa olsun geçmişte
yaşanılan “hiv, sars, kuş gribi, domuz gribi vb.” virüsler de benzer tarz
tartışmaları getirmişti ortaya çıktığı zamanlarda ancak kesin bir tespit
yapılamadı hiçbir zaman. Kimisi laboratuvarlarda üretildiğini –Amerika tarafından-
kimileri de doğal yollardan ortaya çıktığı kanısındaydı. Genellikle laboratuvar
ortamında üretildiği ve arkasında ilaç sanayilerinin eli olduğu konusunda
ağırlık vardır dünyada. İnsanlara bir hendek atlatılacaksa önce felaket
sererler önüne, insancıklar o felaketle boğuşurken yaparlar ne yapacaklarsa. Böylece
kimse farkında bile olmadan olup biter her şey.
Doğadaki en önemli sorunlardan
birisi, doğanın insan eliyle çok fazla hırpalanması, dengelerin bozulması,
canlı türlerinin birçoğunun neslinin tükenmesi, tükenmeye de devam ediyor
olmasıdır.
İnsanların cahilliğinin çoğalmasıyla
paralel olarak artıyordu çok şey, açlık da artıyordu elbette. Yeterli kaynaklara
ulaşamadıklarından git gide yalnızlaşıyorlardı Cavit’e göre. Haklıydı elbette. İnsanların cehaleti arttıkça da siyaset
cahilleşiyor ve yönetimler sığlaşıyorlardı. ABD bu durumun en açık örneğiydi
son yıllarda. Elbette Türkiye’yi saymazsak.
Etrafına tekrar bakındı Cavit, nabız tutmak için. Cahilleşmenin
getirisi, hem topluma hem de yönetime ağır bedeller ödetirdi, geçmişlerde
örnekleri vardır, Almanya’da Adolf Hitler gibi. Almanya ve dünyaya büyük bir
bedel ödetmiş, kendisi de bedel ödemiştir.
Cehalet virüstür bir bakıma, dünya,
insanlar, doğa, kısacası tüm canlı ve cansızlar cehaletin bedelini daima
ödemişlerdir. Savaşlar, inanışlar, salgın hastalıklar… Dünyada ne çok krallıkları
yok etmişler ne güçlüleri alt etmiştir. Ancak durum öyle gösteriyor ki
insanoğlu bunları doğru dürüst anlayamamış. Gelinen noktada da kendisini tepeye
yerleştirerek “hep bana” felsefesiyle hareket edip ne doğaya ne de insanlara
kulak asmamaya başlamıştır insan. Kendi yıkımını, sonunu hazırladığının farkında
bile değildir. Teknik, teknoloji demektedir olanlara. Oysa teknoloji dediği
şeylerden bazılarının zararları çooooooook sonraları anlaşılabilmektedir.
Dünya, yeni bir evreye taşıyor
kendisini. İnsanların cehaleti dikkate alınırsa olumlu bakabilmek ve olumlu
şeyler bekleyebilmek oldukça zor görünüyor. Bu durumdan en az hasarla
çıkabilmenin yolu cehaletin en kısa sürede ortadan kaldırılması gerekiyor. Doğayı
hor kullanımın önüne geçebilmenin yollarından birisi de gereksiz yere stoklu
çalışmayı sonlandırmaktır. Doğaya verilen zararın doğanın kendisi tarafından
giderilmesine fırsat tanınmalıdır.
Uzun lafın kısası, doğayla savaşarak
değil, insanlarla savaşarak değil, el ele, diz dize, yüz yüze, göz göze yaşamak
gerekli. Aksi halde para pul, varlık, krallık falan kurtaramayacak kimseyi
doğanın gazabından. 27.03.20
Görsel: Google Görseller
Belki virüs dolayısıyla cehaleti kırarız, ümitliyim.
YanıtlaSilNesha, hay ağzınız bal kaymak yesin, moral oldunuz bana. :)
Sil