Zafer’in Köy ve Şehir Düşüncesi
Zafer aklından gelip geçenleri frenlemeye
çalışırken sinirlerinin de gerilmeye başlamasıyla dikkatini başka yöne çekmeye
çalışıyordu ama nafileydi bu çabası. Saplanmıştı beynine, kalbine paslı bir
hançer gibi.
Zafer’in
düşündükleri yakın tarihimizi ve içinde bulunulan durumu çok net açıklıyordu
ama bu kadar kısa anlatımla da yanlış anlaşılacağından korkuyordu. Bu nedenle
tekrar değerlendirmek gerekli adamakıllı diye kendisini durdurmaya ve başka
zamana bırakmaya zorluyordu.
Zafer’in
demek istedikleri dökülmek istiyordu içinden, bardaktan boşalırcasına. Kendisi
de bir köy kökenli olan Zafer, uzunca yıllar boyu şehirlerde yaşamanın ve
şehirlere ayak uydurmanın ne demek olduğunu iyi biliyordu. Köyü ve köylüyü,
köyden kalkıp şehirli olmayı, şehir ve köyün ayrımını en ince detaylarıyla
iliklerinde hissediyordu.
Köy dar ve
her şeyinle kontrol altında olunan bir çevredir. İyi ve kötü yanları varsa da
iyi ve olumluya yönlendiren tarafı oldukça fazladır köy hayatının. En başta
doğayla baş başa ve içiçe olur insanlar doğumundan ölümüne kadar. Bazen insanlar
doğaya bazen de doğa insanlara hükmeder. Derken anlaşırlar ortada. Kimse
kimseyi yenemez haldedir nihai olarak.
Köy cahil
değildir ancak şartların elverdiği imkanlar kısıtlıdır. Verim düşüklüğü ve
yetersiz ürün elde edilmesinin yanında asıl mesele hiçbir zaman köye ve köylüye
sahip çıkılmamasıdır. Bilgi dağarcığı yaşamıyla ve yaşam alanıyla sınırlıdır.
Bu bilgi dağarcığı yılların süzgecinden geçip yaşanılan günlere kadar gelen
geleneksel bilgilerdir. Tüketmesi har vurup harman savurmak değil ihtiyaca göre
yerinde ve tasarrufa yönelik tüketimdir, çünkü yarının ne getireceği hiçbir
zaman belli değildir.
Şehirde
durumlar oldukça farklıdır elbette. En
başta tüketim alabildiğinedir imkanı dahilinde. Tamamen tüketime yönelik bir
kalabalıktır adeta şehir. Çalıştığı ücretini neredeyse harcar, çoğunluk zaten
yetersiz kazanmaktadır.
Şehirde altın
külçesi bulacağını düşünen göçer birkaç yılda yılgınlık göstermeye başlar
düşüncelerinde ve dalgalanmalar yaşanır duygularında. Gelecek kaygısı
ağırlıktadır. Bütün sorumluluk ve iyi niyetlerine rağmen bir türlü işler yoluna
girmez, bu durumda hal çaresi aranırken yanlış yollara sapılmaya başlanır
cesaret örnekleri sergilenerek. Bazıları paçayı kurtarır, işleri yoluna girmeye
yüz tutar bazıları da hayatlarını karartmış olurlar şansları yaver gitmediği
için.
Kurtlar
sofrasıdır şehir, fırsat verirsen lime lime ederler insanı. Cesaret, iyi niyet
vb. hiçbir işe yaramaz. Oyunu kurallarına göre oynamak gereklidir bu ortamda.
Arz talep dengesi vardır malda. Her şey alınıp satılır, insan ve insanlık da dâhildir.
Kimsenin kimseye güveni yoktur, gölgesinden bile huy kapar insanlar. Tek hâkimiyet
güçtür ve gücü elde etmektir bunun yolu da paradan geçmektedir. Parayı cebine
koyacaksın yoksa adamlık, insanlık beş para etmez. Kılık kıyafet adamlığı,
insanlığı hâkimdir şehirde.
Sonradan
görme denilir bu tarz insanlara. En başta kendilerine saygıları yoktur ki
başkalarına olsun. Dünyayı yaratandır adeta ve her işi gösterişten geçer,
pohpohlanmayı çok sever. Alınıp satılmaya tamamiyle müsaittir çünkü sorumluluk
duygusu diye bir kavram bilmez. İki satır okumuşluğu varsa da birkaç destandır,
ayaklı destancıların sattıklarından. Sanılır ki dünyayı yalayıp yutmuş, her şeyi
bilir, bütün kitapları okumuştur, onun kadar okuyan yoktur başka, o nedenle eline
kimse su dökemez yalan söylemede. Genellikle gülünç durumlara düşer ama
kendisine taltif olduğunu düşünür gülmeleri.
Asıl mesele
bu tür bir kalabalığın eğitilmesi de mümkün değildir artık. Çünkü her şeyi
bilenlerdir bunlar. Yaşanılan bütün meselelerin altında da bu eğitimsizlik
yatar zaten. Eğitimliler ise ayrı bir beladır sanki. Kendi dünyasına çekilmiş,
zırhlarla örmüşlerdir çevrelerini. Oksijensiz kalması nedeniyle de renkleri
soluktur.
Renklerinin
solukluğunu bolca yemekle, yediklerinin yarısını da dökmekle gidermeye
çalışırlar. Çok konuşurlar ancak hiçbir şey anlaşılmaz konuştuklarından. Zaten
söyledikleri kelimelerin epeycesi yabancıdır, yabancı kelime kullanmaktaki
gayeleri çok şey bildiklerinin ispatı içindir. Dinleyenler de, “vay beeee!”
demekle çok şey bildiklerini ispatlarlar.
Devam edecek...
Görsel: Google Görseller
Şehir hayatının zorluğunu görünce insanlar doğaya ve köylere kaçmak istiyor bir yandan.
YanıtlaSilTurgay Aksoy, sadece bir istekten öteye geçmiyor ama. :)
Sil