Pazar, Nisan 23, 2017

Pazar Gözlemim-10-Kadın Hakları mı?

İki insan
Kadın-Erkek

Kadın Hakları mı, İnsan Hakları mı?

                 Sevgili Misafirlerim,
                Bu yazımda biraz farklı olan düşüncelerimi yazmaya çalışacağım. Şimdiden belirtmeliyim ki, yanlış anlaşılmasın. Kadın düşmanı falan da değilim. Yalnızca “kadın hakları” diye ağızlarda sakız gibi çiğnenen konunun aslında insan hakları içinde ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kadın da bu dünya da tıpkı erkek gibi bir insandır. Üstüne üstelik erkek cinsiyetten bir üstünlüğü ve avantajı da vardır.
          Erkek ve dişi cinsiyeti doğuran kadındır. Emziren, bakan, çeken, yetişmesinde ve kişiliğinin oluşmasında-ilk 5 yılda kişiliğin yüzde 93 veya 95'i oluştuğu dikkate alındığında- katkısı erkek cinsiyetten daha fazladır. Ancak bunlara rağmen en çok erkek cinsiyetten şikâyet eden de kadındır bir dişi cinsiyet olarak. Sanki bir tarihin bir yerlerinde kaybolmuş gibi kendini arama çabasındadır kadın. Kadının kaybolduğu toplumlar da kaybolmaya yüz tutarlar zaman içinde.

                    Kişisel olarak, insanın insan olan dişisine de erkeğine de saygım ve sevgim her zaman vardır. Yeterli insani özellikleri taşımayanlara ister dişi ister erkek olsun ne saygı duyuyorum ne de sevgi. Elbette kriterler-ölçü-konusu tartışma götürür bir durumdur ancak benim ölçülerimin en başlarında yer alan yalancı, riyakar, sözünün ve davranışının arkasında durmayan, kendi çıkarı için her şeyi-namus ve iffet dahil- hiçe sayan, aklı sıra kimse bilmez, görmez sayarak toplumsal ve namus konularında riyakarlık yapan her tür insanı sevmiyorum. Ben her şeyden önce "sır" diye bir olguyu kabul etmiyorum, edemedim de. Bir insanın kendi bildiğini bir gün gelir gene kendisi ve kendisinin vücut dili, davranışları söyler, buna gerçekten inanıyorum. Çünkü sır, insanı tüketen ve enerjisini sömüren bir şeydir ve ne kadar sır çoğalırsa bir insanın hayatında, o insanın hayatı zehir olmaya başlar kendine ve yakınındakilere. 
                        Sır, o insanı her zaman savunmaya zorlar, aklı sıra kendini savunurken açığa çıkarmaktadır aslında, hiç de bunun farkında değildir. Hiç bir zaman da farkına varamaz çünkü kendine sorun olan ve kendini rahatsız eden duyguları rahatlatmıştır kendine göre. Sır her zaman yıkım ve mutsuzluk getirir, büyüğü, küçüğü de olmaz. Sonuçta saklı, gizlidir. İki veya daha fazla kişiyi etkileyeceği düşünülen bir durumdur. Hani denilir ya "Ancak iki kişi arasındaki sırdır, üçüncü kişi varsa devrede sır olmaktan çıkar." Bana göre zaten üç kişi: Birinci kişi kendisi, ikinci kişi duyguları ve vücudu, üçüncü kişi ise birliktelik yapılan kişidir. İnsanın vücudunun dili vardır ve her an bir şeyler söyler insanlara ağzını açmadan bile. Bundan dolayı sır zaten sır olmaktan çıkar. yani sır diye bir şey olamaz.  
sır
                Uzun zamanlardır düşünüyordum bu konuda ama kafamda oturmayan çok şey vardı ve kabullenmekte çok zorluk çekiyordum çok şeyi. “Kadın ve kadın hakları” ifadesi bana çok farklı şeyler çağrıştırıyor. Ne mi? Örneğin: Erkek düşmanlığı, kadınların belli amaçlar için kullanılmasının kolaylaştırılması-ticari meta olarak kullanılması mesela-, asıl konulardan uzaklaşmalarının sağlanması, kadının kaybolmuşluğu, toplumsal yok sayış… daha da sayabilirim…
                Benim düşüncem: Kadın da tıpkı erkek cinsiyet gibi bir insan olduğu ve yaşam içinde erkek cinsiyetle veya onsuz hareket eden bir insandır. Yaşamı paylaşırlar birlikte, becerebilirlerse tabii ki.
                Her olumsuzluklarının altında erkek cinsiyeti arayan bir zihniyet, kendi içindeki olumsuzlukları görmezden gelerek başka yönlere bakıp kendini tatmin etmekten başka bir işe yaramayan ve bir duruma da katkısı olmayan bir yöne savrulmaya doğru gider. Bu durum memleketimizde de güya “Kadın hakları savunuculuğu” şeklinde cilalanıp parlatılmış bir sloganla pazarlanmıştır ve oldukça da iyi iş görmektedir.
                Elbette kadınların bazı toplumsal yapılar içinde yaşam şartları diğer cinsiyete göre biraz daha -belki çok fazla- ağırlaştırılmış ve seçici bir hal almıştır, bunu kabul ediyorum elbette; bu konuda dikkatli bakarsanız mücadele içinde erkek cinsiyetinin de aralarında olduğunu görürsünüz.
                Hiçbir erkek cinsiyetin evlenmek için düşman veya kendinden küçük gördüğü bir dişi cinsiyeti seçeceğini düşünmüyorum ben, var mı sizin bildiğiniz? Hiçbir dişi cinsiyetin de aynı mantıkla düşünerek “Olsun, ben onu eğitir bir yola sokarım, adam ederim” diye düşünerek erkek cinsiyeti koca olarak seçtiğini de ne gördüm ne de duydum.
                İnsanın en önemli derdi “mutlu olma” derdidir. En küçük mutsuzluk insan denilen her iki cinsiyetin de hayatının karışmasına ve bir dizi olumsuzlukları düşünmesine yol açıyor ve yaşamlarındaki tat, tuz kaçıyor.
                Bütün evlerde asıl hakimiyet dişi cinsiyettedir, bunu mutfak ve gündelik hayatın planlanmasından kolaylıkla anlayabilirsiniz. İhtiyaçların belirlenmesinde en çok kadının katkısı olur, dolayısıyla erkek de bunların temininde katkı yapar. Pekala? Acıya en çok hangi cinsiyetin katkısı olur? Kim bir cevap verebilir? Elbette her evdeki yaşam özeldir ve her evde az ya da çok biri veya diğeri hatalar yapar ve kendi aralarında çözemezlerse sorunları, patlar o evlilikler. Sonra da seyret alemi; suçlamalar furyası devam eder gider ve dost, düşman dedikleri insanlar da şamata seyrederler bol bol.
                Sosyal yaşamda konuşabilmek ve dinleyebilmek çok çoooook önemli bir marifettir. Ancak ne yazık ki bu konuda eksiklikler çok fazladır. Bunun temeli de ana rahmine düşüldüğü anlardan başlayarak uzun bir süre içinde kalınan aile topluluğudur.
                Sürekli kavga, gürültü ve gerginlik içinde devam eden bir hamilelik dönemi, gelecekteki bir insanın kişiliğinde önemli temel taşlarını oluşturur. Annenin duyguları bu zamanda önemlidir. Bile bile hamile karısını hangi erkek kızdırmak veya üzmek ister? Ola ki ters bir durum oldu; art niyetle bakmadan önce mantıklı bir şekilde sorgulayıp, konuşmayı deneyebilirler.
Ver elini

                Güven en önemli faktörlerden birisidir insan ilişkilerinde; evlilik birlikteliğinde de geçerlidir bu durum. Güven de küçücük de olsa bir zedelenme varsa ve telafi çabası pek fazla hissedilmiyorsa eğer zaten gelecek yol görünmüş demektir. Taraflardan birisi yolu çizmiştir kendince ve diğer tarafın değeri azalmaya başlamıştır. Kısaca terazinin kefesinin bir tarafı ağırlaşmaya başlamıştır.  Aslında “görünen köy kılavuz istemez” denilir ya, çok şeyler ortadadır ama biz farklı yöne baktığımız için göremiyoruzdur onları ve böylece de terazinin kefesinin ne durumda olduğunu anlayamaz durumdayızdır.
                Kadın cinayetleri sergileniyor bol bol gazetelerde ve ekranlarda. Erkek cinayetleri de görünüyor bazen ama kadın cinayetleri kadar çok değil elbette. Bu durumdan bir haklılık payı çıkarabilir miyiz? Hangisinin daha az veya çok suçlu, hatalı olduğu konusunda bir yargıya varabilir miyiz...?
                Geçenlerde bir yerde bir paylaşım gördüm, kılık kıyafetten, sevdiği veya kıskandığı için öldürmekten… gibi birkaç öldürme nedeni gösteriliyordu.
Aslında o paylaşım bu yazıyı kaleme almama yol açtı. Bana göre kadın veya erkek cinayetlerinin altında yatan sebeplerden en önemlisi konuşma ve davranışlardaki ölçüsüzlükler ve karşı tarafın durumunun veya psikolojisinin dikkate alınmadan adım atılmasıdır.
Öncelikle şunu düşünüyorum: Kadın veya erkeği, “öldürme” düşüncesine ulaştıran etmen nedir? Bu kanıya nasıl varmıştır o kişi? Hangi duygu durumları böyle bir eyleme iter...?
İnsanlara dikkat edilirse eğer: Her zaman doğru olduğundan emin oldukları kararları alır ve uygularlar. Bunun tersini yapan var mı aranızda? Örneğin: “Ben bu kişiyle mutlu olmamak için evleneceğim, evleniyorum, evlenmem gerekli” diye karar alıp uygulayan var mı aranızda? Elbette çok saçma bir soru bu, tabii ki yok böyle birisi ben de biliyorum. Ancak olumluları düşünebildiğimiz gibi olumsuzları da düşünmemiz gerekli, adı ölüm, öldürmek bile olsa.
Ölümü bir başkasının elinden hiç kimse hak etmez, hiçbir kimsenin de bir başkasını öldürme hakkı olamaz elbette, sebebi ne olursa olsun. Ancak rahatsızlık derecesine ulaştığında ve körüklendiğinde bu duygular-intikam almak adına-  karşı tarafı bir eyleme itiyor. Bunun adı da “intikam” veya “hak ettiğini aldı” oluyor. Toplumsal değer yargıları da katkıda bulunuyor bu duruma, biri namusunu temizlemiş oluyor diğeri de namussuzluk yapmış oluyor bazı durumlara göre…
Şu namus kavramına bakalım birkaç satır da olsa.
Türk Dil Kurumu “Türkçe Sözlük” anlamlarına göre Namus:1. Anlam: Bir toplum içinde ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık, iffet.
2. anlam: Dürüstlük, doğruluk.
Namus cinayeti
anlamı:1. Anlam: Ahlak ve onuruna ters düşen bir durumdan kurtulmak için işlenen cinayet.
                  Sözlük anlamlarına göre 1. Anlamdan anlaşılan: Bir toplumdaki yazısız kurallar olduğudur. Bu kurallar insanların bir arada yaşamasını sağlayan kurallardır ve toplum içindeki her birey bu kurallara uyar, uymayanlar da toplum tarafından herhangi bir şekilde cezalandırılır. Bu ceza ölüm olmaz elbette ama kınama, dışlama, toplum dışına itilme, küçümsenme, kötü örnek oluşturmasının önüne geçilmesi için başvurulan yöntemlerdir. Bazı toplumlarda töre cinayetlerinin önünü açar bu durum bazılarında ise taşlama, kuma gömme, ilkel toplumların bazılarında da kızların küçükken sünnet edilmesi-şehvetin önüne geçmek amaçlı-gibi çoğaltılabilir.
                Ancak burada üzerinde durulan kişisel olan cinayetlerdir. Ben yukarıda söz konusu olan cinayetlere katılmıyorum, onaylamıyorum da elbette.
                Bana göre her insanın namusu ve iffeti kendisine aittir, tek sahibi kendisidir ve hiç kimse istese de sahip çıkamaz zaten. Sahip çıkılıyorsa eğer ortada bir anormallik var demektir. Kendi namus ve iffetini düşünemeyen veya sahip çıkamayan birey zaten olgun ve sağlıklı bir birey olarak kabul edilemez.
                Toplum yargı değerlerinin oluşması ve değişmesi çooooook emek ve çaba isteyen aynı zamanda da uzuuuuun yıllar hatta yüzyıllar alan bir olgudur. Kız çocuklarının adak olarak sunulması tarihi geçmiş 300 yıla kadar dayanır.  Ya da öldürülmesi. Şimdilerin dünyasında var mı kızların kurban edilmesi? Ben bilmiyorum.
                Toplumsal kuralları değiştirmek için ne yapılmalı? Her şeyde olduğu gibi, bilgilenmek ve bilgiyi yaymak çok önemli bir olgudur, ancak bilgili insanların çoğalması ve aynı konuda hemfikir olarak değişikliğin yoluna gidilmesidir en doğrusu.
                Bir değişiklik isteniyorsa, ister yasal isterse toplumsal kurallarda: Bilgi, iletişim ve birliktelik en önemlidir. Aksi bir durum çok fazla bir şey değiştirmeyecektir.
                Bu yazıda olumsuzluk anlaşılıyorsa lütfen yorum veya kişisel olarak iletişim adresimden irtibat kurabilirsiniz, seve seve düşüncelerimi söyler ve yazarım. Saklamak veya art niyetlilik kesinlikle düşünülemez.
                Şimdilik hoşça ve mutluca kalın.
23-04-2017-1928
Halil Gönül
Görsel:Pixabay.com

8 yorum:

  1. Değişik bir yaklaşım olmuş

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, farklı bir açıdan bakmaya çalıştım konuya çünkü insanlığın tarihi kadar eski bu durum; her ne kadar az bilinen bir dönem olsa da Amazon döneminini saymazsak tabii ki. Hoşça kalın.

      Sil
  2. Bana göre, feodal toplumun "erkektir yapar" mantığından çıkılmadığı sürece bu cinayetler hep olacak...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet tamamen katılıyorum size "bahce perim" hanım. Bence "erkektir yapar" mantığını yıkmak için erkek çocuklarını yetiştiren annelere büyük iş düşüyor. Bir akrep'i biliyorum kurtuluşu olmadığında kendini öldüren, bir de kadınların olduğunu düşünüyorum farkına varmadan kendini yok etmeye çalışan. Hoşça ve mutluca kalın.

      Sil
  3. Her ne kadar kadinlar daha çok siddet ve haksizliga maruz kalsa da insan haklari önemli.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Derya Hanım. Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Hepimiz aynı gemideyiz aslına bakılırsa; öyle değil mi? Hoşça ve mutluca kalın.

      Sil
  4. Hiçbir canlı şiddeti hak etmez.Kadınlar da kendini fark etsin diye pozitif ayrımcılık yapılıyor olabilir.Ben bile yeni projelerimde öncelikle hem cinslerime destek amaçlı bir proje düşünüyorum.Kadın,toplumun bel kemiğidir ve onları eğitmek benim için öncelikli.Düşündürücü ve hoş bir yazı olmuş.Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, sevgili +Daha Mutlu Yaşam.
      Size katılıyorum. Kadın'ın eğitimi öncelikli olmalı ve pozitif ayrımcılık yapılarak desteklenmeli sosyal yaşamda. Çocukların ilk eğitimini veren Ana olduğuna göre; eğitimli bir ananın çocukları da eğitimli olacaktır. :)
      Sevgilerimle hoşça kalın.

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.