Salı, Nisan 11, 2017

Pazar Gözlemim-7-Çocukların Pazarlık Gücü

Çocukluktaki direnç
pazarlık yapıyor
tatlı kız

Merhaba tekrar, Sevgili Misafirler.
Bir Pazar gözleminde daha buluşmak üzereyiz. Bu yazımı yazmadan önce biraz demlenmeye bıraktım düşüncelerimi. Fazla sürmedi bir gün kadar oldu. Kararsız kaldığım konu: Aydın'a, Pazartesi 10 Nisan 2017 günü saat 18’de Sayın Başbakan’ın gelecek olması ve güvenlik tedbirleriydi. En sonunda kısmen de olsa yazmaya karar verdim birlikte.
                Her zamanki gibi öğleden sonra çıktım çarşıya ve biraz oturup kahvede, çay-kahve içerken birkaç kişiyle sohbet edip sonra dolaşmaya başladım alışveriş için. Bu hafta pazar yeri çok daha tenha görünüyordu, ortalık çok sakindi.
            Nedeni açıktır buralarda bu durumun. Daha önceki yazılarda da belirttiğim gibi; güzel ilkbahar havaları insanları çoluk çocuk, eş dost olarak doğanın kucağına bırakırlar kendilerini veya sahile doğru akın etmişlerdir mutlaka.
                Alışverişimi bitirdikten sonra fazla kalmak istemedim Pazar içinde çünkü sıkıldım sakinlikten. Evde bekleyen Parkinson rahatsızlığı olan babam için sac pide yaptırmak için pideciye uğramaya karar verdim, o tarafa doğru yöneldim sokağın öbür ucundan.
                Pidecinin yanına geldiğimde ellerimde poşetler “Kolay gelsin” deyince “Buyurun, oturun biraz” dedi pideci kadın. Hemen tezgahının yanı başında duran bir sandalye vardı oturdum oraya. “Beş tane var, bunlardan sonra hazırlayıvereyim sizinkileri” deyip işine koyuldu. Yapacak bir şey yoktu, beklemeye başladım…
                Genç bir aile yaklaştı tezgâha doğru ve birkaç adım kala 4-5 yaşlarında şirin bir kız çocukları olan bu genç ailenin babası tatlı kızıyla tartışıyorlardı. Anne de onları izleyip arada bir gülümsüyordu kızına. Kız sac pide istiyordu ve baba da “Olmaz” diyerek itiraz ediyordu kızına, gayet ciddi tavrıyla. Ailenin yanında olan iki genç misafirleri kendilerinin istemediğini söyleyince anne için bir adet ve kız için tartışmalı durumda olan siparişleri vardı.
                Şirin kızla babasının tartışmaları beş dakika kadar sürdü bu arada. Ben de onları izliyordum. Sonucu her ne kadar tahmin etsem de merakla beklemeye başladım. Arada gülümsemekten kendimi alamadım bu tatlı tartışma ve pazarlığa.
                Kızla babası ve arada annesi de katılarak çok çetin bir pazarlık yapıyorlardı. “Hepsini bitireceksin ama” diyordu baba, şart koşmuştu. “Tamam, yiyeceğim” dedi cici kız.  Baba pideci kadına bakarak “Otu bol olsun birinin” dedi gülümseyerek.
                Durum anlaşılmıştı bana göre: Cici kız yemek seçiyordu demek ki ve sebze, yeşillik türü olanlardan yemiyordu pek fazla.   Genç anne ve babanın derdi kızlarının yeşillik türü bir şeyler yemesi için hayır diyerek adeta onun damarına basıp tetikliyorlardı.
                Benim asıl dikkatimi çeken şey ise: Çocukların istediklerini elde etme konusunda ne kadar ısrarcı ve ne kadar da çetin bir pazarlık yapma azimleriydi. Çok çaba sarf edip sonunda istediklerini elde ediyorlar ve bu yolda hiç yılgınlık göstermiyorlar.
benimle pazarlıkta yarışamazsınız.
istediğimi elde ettim
                Bu durumu genelledim biraz düşünürken. Aslında tüm çocuklarda aynı bu durum. Zamanla karşılaştıkları olumsuzluklar ve şiddet bu dirençlerini kırıp boyunlarını bükerek hayallerinin arkasından bakmak zorunda kalıyor bazıları çok zaman. Ailenin bu konuda etkisi oldukça fazla görünüyor. Çocukla birlikte çetin uğraşılara devam ederek bir şekilde anlaşmanın bir yolunu bulanlarda bu durum törpülenerek cesaret ve kendine güvene dönüşüyor; gelecek yaşamlarında da devam ediyor. Aksini de düşünmek mümkün tabii ki. Aksi durumda ise pasif, edilgen ve ürkek bir kişilik oluşuyor adımlarını atarken korku ve tereddütlerle atıyor. Genellikle çevre baskısı dediğimiz durumdan dolayı etkilenip bir türlü kendini gösteremiyor. Ancak başkalarını onaylamakla kendini buluyor.
                Bu konuyu fazla uzatmayacağım. Sonuçta benim pideler hazır oldu ancak “Benimkisinin iki tanesini cici kıza verin” dedim cici kıza bakarak, sevindi. Amacına ulaşmıştı tatlı kız ve ailesi. Biraz soğuması için bekletmeye karar verdiler. Kız kararlı görünüyordu bitirmeye.
                Ben de hazır olan pideleri alıp geri dönüş yolculuğuna başladım…
                Geleyim pazartesi günü alınan güvenlik önlemlerine. Memlekete, Bu Memleketin Başbakanı gelecek ve ortalık, yer, gök polis kaynıyor sabahın köründen itibaren. Her taraf barikatlarla çevrili, barikatlardan giriş çıkışlar yoklamalı. Yalnızca miting meydanının yakın çevresi değil yaklaşık bir kilometre kadar çevresinde benzer durum var. Polisler her köşe başında öbek öbek toplanmış, öğle vaktinde karınlarını doyurma derdinde. 100 metrelik gidilecek yol olmuş bir kilometre civarında; barikatlar arasında dolaşa dolaşa bul bulabilirsen gideceğin yeri. Bir saat kadar dolaştıktan sonra oraya buraya gideceğim yere vardım sonunda.
                Sanki işgal edilmiş ortalık. Yaşlı bir kadın elindeki Pazar arabasını indirivermeleri için -ineceği 70 kadar basamaktan -çevresindeki insanlardan yardım istiyor ama ne duyan oluyor ne de bakan. Herkes kendi telaşı içinde ve bir an önce ulaşmak istediği yere ulaşma derdinde. Tutuverdim Pazar arabasının ucundan ve indirdik basamaklardan aşağıya. Daha sonrasını kendisi çekerek götürdü artık. Ben de kendi yoluma devam ettim.
                Kiminle konuştuysam laf arasında, herkes de yaşlısı genci şikayetçiydi bu durumdan. Genç bir kız “Sabah işe gelirken zor buldum yolumu ve geç kaldım yarım saat kadar” demişti servisi önüme koyarken.
                Merak ettim “Acaba siyasetçiler bu durumu fark ediyorlar mı? Ya da durumun bu kadar vahim olduğunu fark ediyorlar mı? Kendilerinin vatandaştan fersah fersah uzaklaştığının farkında mı? Pek sanmıyorum onların bu veya bu gibi soruları olacağını veya bu gibi şeyler düşüneceğini. Onların düşündüğü kendileri ve kendi dertleri. Başkasından, vatandaştan onlara ne sanki. Görünen köy kılavuz istemiyor gibi.
                Sizlerin ne düşündüğünü bilemiyorum doğrusu. Bana çok çok abartılı geliyor bu durum. Halkın arasında bisikletlerle veya sade bir vatandaş gibi hiç ayrıcalık istemeden dolaşan bakan ya da başbakanlar görebilecek miyiz acaba?
                Umudumuzu kaybetmeyelim yine de bizler. Günler çok şeye gebe; öyle değil mi sizce de? “Gün doğmadan neler doğar” demiş eskiler. Bir bildikleri vardı elbet ki söylediler bu sözleri. Damıtıla damıtıla bin bir süzgeçlerden geçerek bu günlere kadar gelen bu sözler bence önemli ve kıymetli.
                Sonuç itibariyle; insan odaklı olmayan şeylerin ömrü kısa oluyor. Yaşamları her ne kadar şaşalı olsa da uzun ömürlü olamıyorlar maalesef. İşin sevindirici tarafı bu bence.
                Şimdilik hoşça ve mutluca kalın.
                                                                                                                                    11-04-2017-1305
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                  Halil Gönül
Görsel:Pixabay.com

5 yorum:

  1. Çocuklar konusunda haklısınız, bazen biz uyuyoruz bazen de onlar. Başka türlü ya edilgen ya doyumsuz kişiler yetişiyor. Bugün de buradaydılar. Seçim yasağı diye bir şey yok mu anlamadım. Bir hafta kala propagandaların bitmesi gerekiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim nazik ziyaretiniz ve kıymetli yorumunuz için, Sevgili "bahce perim." Haklısınız, "Ya edilgen, ya da doyumsuz" oluyorlar, aradaki dengeyi kurmakta zorlanıyor ebeveynler; duygularına yenik düşüyorlar ve çok sevdiği varlıklara bilmeden zarar veriyorlar böylece.
      Memlekette çok şey değişti uzun zamanlardır, bir ben var, bir de ben var; hep de ben var oldu sistem. Size saçma gelecek cevabım ama maalesef bazılarına var bazılarına yok. Üzgünüm!

      Sil
  2. Bazen kendimi fantastik bir dünyada yaşadığımı hissediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne yazık ki ben de benzer şeyler hissediyorum, ama başkalarının fantazi dünyalarında yaşıyorum gibi; kendime ait hiç bir şey yok sanki. Haz alamamaktan şikayetim var.

      Sil
    2. Yuval Noah Harari'nin "Homo Deus" kitabını okuyorum şu anda, aslında bizim düşündüğümüz şeyleri çok güzel açıklamış bilimsel düzeyde ve İnsan denilen yaratığın "ne deyus olduğunu" daha iyi anlamaya başladım. Bu kitap da Fantastik dünyanın nasıl ve kimler tarafından hangi amaçlarla oluşturulduğunu anlatıyor, dahası da var henüz oralara gelmedim.

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.