Hissettiren odun |
Kelime ve cümlelerle evlilik
Bu
yazıyı yazmaya karar verdiğimde, pazar sabahı 03.41 idi. Dün uykusuz
kalmıştım ve gündüz çarşıyı dolaşıp geldim biraz. Hava alabildiğince güzeldi ve
ben üzerime aldığım ince süveterimi çıkarmak zorunda kaldım bir süre sonra ve
kısa kollu tişörtle dolaştım caddede. Vücudum oldukça özlemiş güneş ışınlarını;
bir rahatlık hissettim ve vücuduma kan yürüdüğünü çok net fark edebildim.
Aslına
bakılırsa çarşıya çıkarken kafamın içinde dolaşıp duran çok şeyler vardı. Blog yazılarımla
ilgili, blog hakkında düşüncelerim, sayfayı görmek için bilgisayarı nasıl da
heyecanla açtığımı, yorum gördüğümde ne hissettiğimi, takip veya izleyici
sayısında artış, eksiliş olduğunda ne hissettiğimi düşünüyordum, çok çok farklı
duygular sarıyordu zaman zaman beni.
Blog
sayfamda yazmaya başlayalı henüz altı ayını doldurmadı ama “Yazma, yazı”
kelimeleri hakkında düşünmeye başladım biraz. Empati yaptım yazanlarla ilgili,
yazmanın nasıl bir duygu olduğunu anlamaya çalıştım. Kendi deneyim ve içimdeki
sesleri dinledim, gözlemledim epeyce.
Bu
arada hemen “Yazma ve yazarlık” ile ilgili birkaç cümle kurmak istiyorum
basitçe. Sanırım düşündüklerimi anlatabilirler sizlere. Yazarlık ve yazmak çok
farklı bir iş, bana göre tıpkı dülgerlik, marangozluk, gibi zanaatkarlık
isteyen bir iş. Belki de dünya da kendisinden başka kişinin o işi yapamadığı
tek iş yazarlık. Her şeyi kendin yapmak zorundasın. Yerine ikame yapabileceğin
ve emanet edebileceğin bir kişi yok. “Gel bakalım benim yerime şu romana devam
et de çabuk bitsin bu iş” diyebileceğin hiçbir kimse yok. Dünya dolusu para yığsanız önüne sizin
yerinize size sizin düşünce ve duygularınızı hissederek yazacak veya anlatacak
kimseler yok. Elinize keserinizi, çekicinizi, dülgerinizi alacaksınız tek tek
her harfi, her kelimeyi, her cümleyi, her paragrafı yontup, işleyip
yapıştıracaksınız birbirine, dönüp dönüp tekrar tekrar bakacak; uzaktan,
yakından bakacaksınız. “Şurası şurası olmamış” değiştireceksiniz. “Haydiii! Önceki
anlamı değişti.” Sil baştan tekrar kelimeler, cümleler oluşturacaksınız. Geçip karşısına
bir daha bakacaksınız. Olmadı dinleyeceksiniz konuşmalarını ve seslerini
işiteceksiniz “Beni al buradan, bu komşuları sevmedim ben” diyecek bazı
kelimeler. “Otur yerinde adam gibi, yoksa ben bilirim sana yapacağımı” diyemezsiniz.
Kısaca
yazma işi farklı bir iş. Harfleri, rakamları, kelimeleri, cümleleri
konuşturuyorsunuz, onlara can katıyorsunuz. Yaratıyorsunuz yani. Yoktan var
ediyorsunuz bazı duygu ve düşünceleri. Hiç
kimse sizin gibi düşünüp hissedemez ne kadar yakınınız olursa olsun ne kadar
yakınınızda olursa olsun. İllaki o harf ve kelimeler sizi çağırır yanına “Otur
da yaz adam gibi” derler. Kıramazsınız onları. Böylece sizin de iflah olmaz
yolculuğunuz başlamış olur yavaş yavaş. Yolculuk
esnasında düşüp kalktığınız zamanlar da olur mutlaka. Yazmaktan rahatsızlık
hissettiğiniz konular, yazarken aklınıza bir den geliveren -kelimelerin
yaramazlığı- hoş veya nahoş duygular sizi rahatlatır veya rahatsız eder. Kızamazsınız
harf ve kelimelere, cümlelere. Birden dökülmeye başlar size inat. Sanki dost
veya düşmanınızmış gibi hareket etmeye başlarlar. Birlikte kavgalar ve
dostluklar kurarsınız onlarla. Bir süre sonra kimin dost, kimin düşman olduğunu
görmeye başlarsınız.
Ve
bir süre amansız savaşlar yaparsınız onlarla, sonra da farkına varmaya
başlarsınız artık dost da düşman da kendiniz olduğunun. İçinizde ne kadar da
çok hain veya dost barındırdığınızın farkına varmaya başladığınızda hiçbir zaman
kendinizi yalnız hissetmeyecek, hissedemeyeceksiniz. Yatakta, hatta uykuda,
sokakta, parkta her yerde sizinle birlikte ve sizin içinizde olan dost ve
düşmanlarınız olacaktır artık. “Başınıza buldunuz mu belayı şimdi! Gelin de baş
edin artık.”
Yazarlık
işinde rüşvet sökmez, tam tersine rüşvet vermek ister kelimeler size, daha iyi
yerde oturabilmek için ve onların isteklerini yerine getirirsiniz çoğunlukla. Rüşvetlerini
kabul etmiş olursunuz farkında olmadan ve iyi yerlere yerleşen kelimeler
kendilerini daha güçlü hissederler ve avaz avaz bağırmaya başlarlar. O kadar
gevezelik yaparlar, o kadar yüksek sesle bağırırlar ki kulakları tırmalar
sonunda ve kendilerini duyururlar isteseniz de istemeseniz de. İster okur olun
ister yazar; kelime ve cümleler esir almıştır artık sizi belli bir süre de
olsa. Bu yüzden siz ne derseniz deyin
kelimeler bildiğini okur her zaman ve onların dediği olur. Eğer kendi
dediğinizi yapmalarını veya söylemelerini isterseniz onlara iyi bakmanız lazım.
Kara kaşlarına, kara gözlerine, al yanaklarına, kırmızı dudaklarına. Boylarına,
poslarına, hele hele göğüs, bel ve kalça ölçülerine çok iyi bakmalısınız ki
birileri diğerlerinin arasında sırıtmasın; yoksa göz zevkini bozar ve bir çuval
inciri mahveder sonunda.
Narin,
alımlı, mağrur, anaç, aynı zamanda kendine güvenen kadın gibidir harfler,
kelimeler ve cümleler. Doğururlar, emzirir besler büyütürler, anaçtırlar
anlayacağınız. Bazen azarlar ama çoğunlukla da severler evlatlarını, eşlerini,
dostlarını. Ara sıra komşularıyla ve sizlerle kavgaları olsa da uyumludurlar,
akıllıdırlar, bir o kadar da mağrur ve kırılgandırlar; sakın kırmayın onları. Her
derde devadır yerine göre. Eştir, kadim dosttur, dertdaştır, anlayışlıdır,
sıcaktır sarar sarmalarlar sizi. “Oldu olacak evlensinler de bari😊.
Vallahi bence hiç de fena olmaz,
kelimeler ve cümlelerle evlenen insanlar bence çok mutlu olurlar😊.
Kuru, kupkuru bir odun ya da et yığınıyla evlenmektense, duyguları olan
kelimeler ve cümlelerle evlenmek daha iyi olmaz mı sizce de😊?
Kafayı mı kırmaya başladım ben yoksa kelimelerle?” 😊
3 kadın |
Dülgerliğe hoş
geldiniz; haydin bakalım tomruk yontmaya. Boş durmak yok. Sabahın alaca
karanlığında kalkıp yol alacaksınız karda kışta. Elinize aldığınız şekilsiz
oduna bir şekil verin bakalım. Odun odunluğundan çıksın. Örneğin hayalinizdeki
kadın olsun, koca olsun; gemi olsun, gül olsun, güvercin olsun, zeytin dalı,
incir dalı veya ne bileyim elma dalı; şöyle bol meyvelisinden, araba olsun son
model, tam da hayalinizdeki gibi. Sınır yok hiçbir şeyde. İstediğiniz şeye
dönüştürebilir can verebilirsiniz dünyanın odunlarına. Ağaçları kesiyorlar, hiç
olmazsa siz canlandırın bari o ölü ağaçları, tomrukları, odunları. Süslesinler her
yanı, en başta evlerinizi, baş uçlarınızı. Gönülleri süslesinler örneğin.
Kolay
gelsin, kolaysa da başınıza gelsin diyerek burada son vermek istiyorum bu yazımı
da. Nereden nereye geldim yine. Hiç sevmiyorum bu durumu ama başladığım zaman
da alıp sürüklüyor kelimeler beni, ne yapayım, elimden bir şey gelmiyor. Onların
sürüklediği yöne doğru gidiyorum ben de şimdilik. Kavgaya tutuşmak niyetim yok
çünkü onlarla. Barışçıyımdır, kavgayı sevmem.
Hoşça
ve sevgiyle kalın. 30-04-2017-0447 Halil Gönül
Görsel:Pixabay.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.