Adliye’nin Saray Oluşu
Her zaman su
zerreciklerinin ağaçta veya duvarlarda aşağıdan yukarıya zincirleme hareketi
gibi çalışıyor bu insan denilen yaratığın düşünce meselesi anlaşılan. Su
zerreciğinin biri emiliyor arkasından başka bir su zerreciği başlıyor yol
almaya ve hiç kopmayan bir zincir oluyorlar.
Su her zaman
da iyi gelmiyor anlaşılan. “Duvarı nem yiğiti gam yıkar” demişler eskiler.
Gamsız baykuş var mı acaba şu dünyada? Her ne kadar birden yıkmasa da uzun
vadede mutlaka yıkarmış gam yiğidi. Yiğiti yıktığına göre normal insanları
hayde hayde yıkar sonucu çıkıyor elbet buradan.
“Adliye ve
saray” kelimelerini sadalayıp dururken bir anda “Güüüm” diye bir ses duyan
Zafer, etrafına bakındı korkuyla. “İşte, bir adliyelik durum daha” diyerek
kazanın olduğu yöne doğru ilerlediğinde zincirleme trafik kazasının olduğu yere
vardığında ortalık karışmıştı bile. Tekme, tokat, küfürler havada uçuşuyor bir
taraftan da küçük çocuklar ve kadınların sesleri geliyordu. Kanlar vardı
yerlerde ve bazı insanların üzerinde.
Hiç
sevmediği manzaralardı bu tip manzaralar ama tesadüflerden de kaçılamıyordu.
Bir an da olsa merak etti neler yaşanacağını. Klasik gelişmelerdi peşi sıra
gelişen durumlar. Önce polisler geldi, ortalığı yatıştırmaya çalıştılar. Bir
ekip işin üstesinden gelemeyince başka bir ekip daha derken ortalık az da olsa
yatışmaya başladı.
Yerde yatan
insanlar vardı hareketsizdiler. Polis kimseyi yaklaştırmıyordu yanlarına.
Ambulans beklenmeye başlanmıştı can burnun ucundaydı bazı yatanların. Etrafta
kalabalık oluşmaya başladı. Nihayet ambulans geldi. Herkes açıldı görevlilerin
işini yapabilmesi için. Her biri yerde yatanları yokluyor ve umutsuz olanların
yanından hemen uzaklaşıyorlardı. Nihayet hepsini de ambulanslara alıp
götürdüler. Polisler de alıp götürdü bazılarını. Durumları iyi görünüyordu
polislerin götürdüklerinin.
Adliye,
adliye sarayı geldi aklına yine. Uzaklaşmaya başladı kaza yerinden. “bu
adliyeye saray neden yamanmış acaba?” diye sordu kendine. Bulurdu daima soracak
bir şeyler. Sormasa nefes alamazdı sanki. Soruydu işte. Kim nereden bilsin ki
adliyeye sarayın ne zaman yamandığını.
Adliye,
adalet dağıtırken, saray neye yarıyor acaba? Adalet dağıtılan, dağıtılacak bir
şey midir de dağıtıyorlar, bolca verseler ya o zaman neden insanlar hep adalet
istiyorlar?
Demek ki
yeterince dağıtılmıyor veya dağıtılamıyor da insanlarda ihtiyaç duyuyorlar. Arz
talep meselesi demek ki. Arzı az tuttuğunda kıymeti artmıyor mu bir şeyin.
Sonra da vurgun halinde köşeyi dönüyorlar. Bu adalet arzı da az anlaşılan bu
yüzden talep fazlalaşıyor.
Adalet
sarayları veya adliye saraylarında kimlerin oturduğunu merak edenlerin vereceği
cevap adalet dağıtanlar olacaktır her halde. Hiç kimse ben adalet istiyorum
demiyor açıkça ama sorunlu olan bir durumun düzeltilmesi için oraya gidiyorlar.
Yani kendi aralarında çözemediği sorunları çözen bilirkişiler orada
bulunuyorlar.
Peki ya
“açlık, yoksulluk” adalet midir? Veya adaletsizlik midir? Hangisi doğrudur.
Adalet saraylarında adalet dağıtanlar keyfince yapmıyorlar anlaşılan bu işi.
Onların da okuyup yazacağı yasa denilen yazılar var. Bu yazıları okuduğunda
anlayabilene aşk olsun adliye sarayı eşrafından başkasının. Bilinçli bir seçim
olabilir mi bu durum? Bir sürü anlaşılmaz kelime veya cümlelerle nasıl bir
adalet dağıtılır, adaletin bahşedildiği kişi tarafından anlaşılamayan cümlelerle
alıp cebine koyduğu adalet nasıl bir şey acaba?
Hiçbir aç
insanın dava açmış olduğunu duyup okumadım ben bu zamana kadar diye hopladı
taşın üstünden. Eğlenceliydi, eğleniyordu adeta kendince. Eğlenmeye başladığı
zaman hoplamaya başlardı bazen yeri yumuşak veya çimenlikse yatıp yuvarlanırdı
ve çok hoşuna giderdi bu durum. Elbette hoşuna giden bunu kendinin yapması
değil eşek ve başka hayvanların eğlence aracı olmasından dolayı onların
yaptığını yapmanın ne derece eğlendirici ve rahatlatıcı olduğunu düşünmesindendi.
“şimdi gidip
açım, yoksulum, umutsuzum; bu yüzden devletten, yöneticilerden ve adalet
dağıtanlardan davacıyım, beni bu hale düşürdükleri veya düşmeme katkı
sundukları için.” Desem ne yaparlar? Gülümsemesi vardı dudaklarında, birden
ağzı bir karış açıldı kahkahalar atmaya başladı ve olduğu yere bıraktı
kendisini sırtüstü. Parkın bakımlı çimenleri üzerindeydi. Hiçbir şeyi
umursamıyordu. Kendine iyi bir eğlence bulmuş gibiydi. Parkın çalışanları müdahale
etmek istediler ama hemen imdada yaşlı bir adam ve karısı yetişti. “bırakın,
eğlensin. Baksanıza neşe saçıyor.” Dediklerini duyan görevliler önce kazık fren
yaparcasına çakıldılar oldukları yerde, patronlarına bakmaya çalıştılar.
Patrondan sinyali aldıktan sonra geri dönüp işlerine gittiler. Zafer kimseyi
takmıyordu, kahkahaları parkı çınlatıyordu. Çamlar oldukça yaşlı ve dalları bir
şemsiye gibi kaplamış parkın olduğu yeri. Neden bu güne kadar keşfedememişim
buraları diye aklından geçtiğinde bir karar verdi. Sık sık gelecekti daha
sonraları.
Merak etti
kendisine dokunulmasını istemeyen yaşlı çifti. Yavaşça üstünü temizlemeye
çalıştı ve yavaşça, ürkek adımlarla yaklaştı birkaç metre kadar ve asker selamı
vererek “teşekkür ederim size, bir anlık neşelenmeme izin verdiğiniz için.
Benim için oldukça kıymetliydi o anlar.” Deyip tekrar asker dönüşüyle dönüp
daha hızlı adımlarla uzaklaştı gitti. O giderken yaşlı çift, kasadaki adamı
çağırarak “oğlum, ne zaman gelirse karışmayın ve bir şeyler ikram edin. Kötü
veya zararlı biri değil o kişi. Bir ermiş de olabilir. Dikkatli olun.” Dedi
yaşlı kadın ve kocası da onayladı arkasından “elbette annem, meraklanmayın siz,
insanlığın binbir hali vardır öyle değil mi. Ne oldum dememeli, ne olacağım
demeli demez misiniz her daim.”
Adamın
birisi çok eskilerden cehennemi satın almış, hem de tescilli. Mahkemeden satın
almış. Satın alınması onandıktan sonra demiş ki kalabalığa dönerek: “cehennemi
satın aldım, bundan sonra cehenneme kimseyi almayacağım. Bilginiz olsun.”
Mülk ve
adalet, adalet mülkün temelidir. Evet, öyle diyorlar. Mülk yoksa adalet de yok
anlaşılan. O zaman adalet mülk için var, yani mülkü olanlara adalet var. Saray
varlık demektir, varlıklılıktır açıkçası. O zaman adalet de varlıklıdır,
varlıklılıktır mı? “Vay anasına” sağ eliyle sağ kalçasına alabildiğine hızlı
vurarak “şaaap” diye ses çıkartıp
arkasından da canı yandığı için hopladı. “meğer zekâ fışkırıyormuş benim
saksıdan da haberim yokmuş. Tüm dertlerim tasalarım kayboldu birden. Adalet,
adalet, adli saray, adalet sarayı…”
İlk işi
evsizleri toplamak olacaktı bundan sonra. Diyar diyar dolaşıp evsizleri
toplayacaktı toplayabildiği kadar ve her birinin eline bir dilekçe verecekti
adliye sarayından ve devletten, devlet yöneticilerinden davacı olmaları için.
Adalet ne diyecekti bakalım, çok merak etmeye başladı. Oldukça da eğlenceli bir
iş olacağa benziyor. Kim bilir belki de başlarını sokacak bir yerleri olur da
sıcak bir çorba içebilirler kar, kış, yağmur korkusu olmadan. Kendisini de bir
pencerenin önünde yağmur tanelerinin camlardan süzülüşlerini izlerken gördü o
anda.
Görsel: Google Görseller
yazının ismi dikkatimi çekmiş olsa da içinden hoş bir öykü çıkacağını tahmin edemezdim. bu belki de ilk ziyaretimin azizliği oldu ama güzel bir öykü okumuş oldum, teşekkür ederim :) yeni bir öykünüzde de buralarda olabilmek dileğiyle..
YanıtlaSiladamkarga, teşekkür ederim. her zaman beklerim. Beğenmeniz de ayrıca sevindirdi beni. Görüşme dileğimle hoşça kalın.
Sil