Aydınlanma
Bazen insanın aklına türlü türlü
şeyler geliveriyor da şaşırtıyor insanı. Bir süre sonra da “nedir, neyin
nesidir, nasıldır, nasıl oldu, nasıl olmalı?.. gibi binbir soruyla alıp yürüyor
kendi kendine. Çıkmazlarla, hayallerle, gerçeklerle derken bazı uzuvları tam
görünmeyen bir görüntü çıkıp dikiliveriyor gözlerinin önüne, insanın karşısına.
Benim kafama
da böyle sorular takılmaya başladığı zamanı kestiremiyorum şimdi ama mazisi
oldukça eski; çocukluk yıllarıma doğru kayar. İlkokul, ortaokul derken lise
sonra da ver elini üniversite derken fırsat ve imkan buldukça kitaplarla haşır
neşirlik falan arada kafanın bulandığı zamanlar da oldu.
Eskiden
şimdilerdeki gibi miydi ya, ne kitap bulunabilirdi kolayca ne de yardım.
Kasabalarda destanlar ve masallar, Nasrettin hoca, keloğlan gibi hikâye
kitapları… Unutmadan söyleyeyim kemal Tuğcu da vardır bolca. Hele o “Köprü Altı
Çocuğu” yok mu, oku ağla, oku ağla… İçi dışına çıkardı okuyanın. Hele okuyan
iyi bir anlatıcıysa dinleyeni de benzetirdi bir güze.
Ortaokulda
edebiyat ve dilbilgisi öğretmenimiz vardı. Oldukça iyiydi diyebilirim. Kendine
göre edebiyat ve dil aşığıydı. İşine âşıktı anlayacağınız. Kelime araştırmaları
yapardı küçücük nahiyede, halkın kullandığı ama literatürde olmayan. Bulmuştu
da birkaç kelime. Bir gün imla kurallarını anlatırken noktalamaların önemini
anlattıktan sonra “Çocuklar, Kemalettin Tuğcu ’ya dikkat edin imla kuralları
çok zayıftır ve birçok yanlışı vardır.” demişti.
O gün bu
gündür soğudum Kemalettin Tuğcu okumaktan. Haklıydı da. Öğrendiklerimizle
karıştırıyorduk imla kurallarını O’nun kitaplarını okuyunca. Öğretmenimize göre seçmeliydik okunacak
kitapları. Klasikler olması daha iyiydi ancak yerli yazarlarımız okunmaya
başlanırsa daha iyi olurdu, hem kendimizi tanırdık hem de memleketin durumunu
öğrenmiş olurduk. Kısaca kazancımız çok yönlü olurdu farkına varmadan.
Bu günlerde
öğretmenimizin ne kadar haklı olduğunu görünce üzülmeden edemiyor insan ve
“Aydın” kelimesi hakkında yukarıda bahsi geçen sorulardan soramadan edemiyor.
Kimin
olduğunu tam hatırlayamadığım için tam isim vermeyeceğim ama aklımdan geçen iki
isim var: çetin Altan veya Atila İlhan’dan birisinin galiba:
“Bizim
aydınlarımız satır aralarını iyi okurlar” gibisinden bir söz söylemişti zamanın
birinde köşe yazısında. Çok eskidir zamanı belki de kırk yıl geçmiştir
üzerinden, bilemiyorum şimdi. Satır araları nasıl okunur? Çok sormuştum kendime
o zamanlar ama iyi de anlayabildiğimi düşünmüyorum hala. Çok büyük bir maharet
olmalı ki herkes beceremiyor o işi. Demek ki “Aydın'lık” zor sanat, “Aydın”
kolay olunmuyor.
Devam edecek...
Devamı 1'de ...
Görsel: Google Görseller
Aydınlar üzerine güzel bir yazı olmuş.Kalemine yüreğine sağlık..
YanıtlaSilKişisel yorumuma gelince;
Aydınlanamayan aydınlar.Aydınlatmayan aydınlar..Aydın görünen aydınlar..
Aydınlık üzerine konuşulacak çok şey var.Bazen de konuşulacak bişey yok...
Güzel yorumunuza katılıyorum, haklısınız çok şey var konuşulacak. Özellikle bizim toplumda hala 1000 yıl öncesinden kalan çok derin izler var ve silinmeleri için özellikle çok çaba gerekiyor.
SilTeşekkür ederim.
Cumhuriyet sonrası başlayan, bundan bir süre önce tamamen son bulan aydınlanma sürecine ihtiyacımız var.
YanıtlaSilevet, çok çalışılması gerek çoooook!
Sil