Türkiye’de İnşaat
Toplum olarak korumacıyızdır. Her
şeyi koruruz elimizden geldiğince. Çocuklarımızı kötülüklerden koruruz. Ancak
uyuşturucu kol gezer her köşe başında. Cümle âlem de bilir bunu ancak çözüm
yoktur ortada. Gencecik çocuklar düşerler sokak ortasında bir seksen.
İnşaatları koruruz devlet olarak. Doğru düzgün yapılsın diye uğraşırız elden geldiğince. İçinde canlar yaşayacaktır. Güvende yaşasınlar, korkusuz uysunlar gecelerde diye elden gelen yapılmaya çalışılır. Yapılamaz. Tıpkı uyuşturucuda olduğu gibi. Bir deprem olur, onlarca, yüzlerce can kaybı yaşanır. Dünyalar kararır, ateş düştüğü yeri yakar. Devlet oradadır reklamını yapmak için. Ağız dolusu laflar edilir. Bir türlü çözülmez mesele.
Cumhuriyeti de koruduk aklımız sıra. Her şey ortada. Lafla peynir gemisi bile yürümezmiş, erenler söylemiş.
Eğer bir şeyleri korumak istiyorsak önce kendimizi eğitmemiz gerekiyor. En baştan devlet kafasını değiştirip temel eğitime ağırlık vererek akıl ve bilim rehberliğinde kulun kula kulluğunu bitirmek gerekli Türkiye'de. Aksi halde ne Cumhuriyet, ne Türkiye sağlıklı kalabilir, ayakta dimdik durabilir. her esen rüzgarda sendeler, fırtınada diz çöker. okyanus kabarır siler süpürür.
Bilir misiniz, inşaattan demir çalmak övünç kaynağıdır. Kılı kırk yararak yapılan hesapların sonunda inşaatın her elemanında –temel, kolon, kiriş, döşeme- kullanılması gereken demirler nakış nakış çizilir projelerde. Elemanların ebatları da santim santim, hatta milim milim ölçülüdür. Örneğin kolonlarda ve kirişlerde bir santim çok önemlidir. Tesisatçı gelir bam, güm dağıtır kolonun ya da kirişin bir köşesini. Bazen tamamını kırıp tesisat borularını döşer. O tesisatçı bilmez döşediği boruların cehenneme giden yol olduğunu. Görenler de ağzını açıp bir şey demez. Bir an önce kapansın diye bakarlar.
İnşaattan demir çalmak
kahramanlıktır bizim memlekette –Türkiye-, kahve köşelerinde döşenen demirin
nasıl çalındığını anlatır ballandıra ballandıra.
“Mühendis gelip kontrol etti. ‘betonu dökebilirsin
dedi.’ Uğurladım. Çocuklara teşekkür
ettim mühendis giderken. Geri dönüp geldim. Paydos dedim, tatil ettim o gün.
Has adamlarımı çağırıp her aralıktan birer çubuk çekin dedim. Çocuklar nasıl da
çalıştılar bi görseniz. Kendilerini parçalamadıkları kaldı. Ertesi sabah
erkenden beton döküldü.”
Bu anlatılan durum döşeme demirlerinden çalınan. Temelde,
perdelerde, bazı perde kolonlardaki demirler seyreltilir denetimden sonra.
Sonuçta her şey Allah’ın elinde değil midir. Ha bir eksiz ha bir fazla olmuş
demir ne çıkar. Cebe giren paraya bak sen diye düşünürler akılları sıra. Hem
Allah ne güne duruyor onlara göre. Bir hata yaparsa cezasını vermeyecek mi?
Ne Allah ne devlet ne de kul her hangi bir ceza vermediğine
göre yaptığı önemli bir suç değil diye değerlendirir. Bir gün gelir ceza
kesilir. Cezayı çeken de suçsuz insanlar, sabi çocuklardır. Onlarca, yüzlerce,
… insanın yuvası tepesine göçer, yakınlarının canları yanar.
Demir tüccarları fabrikalardan demir alır, inşaatçılara
satar. Peki, demir tüccarları nasıl çalar?
Çok kolay. Fabrikaya sipariş verirler. Siparişlerinde yüzde
yirmi, otuz belki de yüzde elli standart dışı demir siparişi de verir.
Karıştırır yükleme esnasında ya da deposuna indirdiğinde. Standart dışı demir
demek, üretim esnasındaki denetimlerde standartlara uygun olmayanların
ayrılması demektir. Bu standart dışı demirler inşaatlarda kullanılmaz. Önemsiz
yapılarda kullanılabilirler. Ya çelik oranı fazla olduğundan gevrektirler, ya
da patlak, çatlakları vardır, mukavemet değerleri –dayanımları- düşüktür. Satış
fiyatı standart demire göre yarı yarıyadır.
Tüccar piyasaya verir demirleri. Demirciler demiri işlerler
sadece. Dikkat edeni olursa da kimse kulak asmaz. İnşaatı yapan parasını alır
çekilir. Demiri satan parasını alır çekilir. İnşaatı malzemeli yapan denetimden
sonra bir sıra arayla demir söker döşendiği yerden. Kısacası yapım aşamasında
inşaata eli dokunan para kazanır öyle ya da böyle. Allah’ın izniyle kulların
çalmasıyla inşaat biter. Ayağa dikilir, giydirilir bir güzel. Gelin edilir.
Her gelin vefasız çıkmaz. Vefalı gelinler de vardır elbette.
Suçlu gelin de değildir üstelik.
Türkiye’de inşaat manzarasını seyretmek bir başkadır. Okur yazarlığı bile olmayan insanlar köşeyi dönmüştür inşaattan. Köy hizmetleri vardı tiiiiii eskilerde. Adı üstünde köylere hizmet götürürdü. Bir köyün arazi yolları sele, yağmura karşı korunması için menfezler projelendirilir. Küçük köprüler falan yapılır. İhale edilir işçilik olarak. Malzeme devlet tarafından verilirdi. Kitabına göre bin torba çimento kullanılacaksa proje hesaplarına göre, bin torba tahsis edilir ihaleyi alan kişiye. Kamyona yükler 300 torba çimento, işyerine gelmeden yarıdan fazlası başka bir inşaatçının deposuna indirilir, satılmıştır önceden piyasa fiyatının altındaki bir fiyattan.
Menfezler, köprüler yapılıp bitmiştir. Kabulleri yapılır
hepsinin. Bir yıl içinde şiddetli yağmur yağıp seller akmazsa şanslıdır yapan
kişi. Ertesi yıl kesin kabulü yapılıp yük omuzundan alınmış olacaktır. Eğer yıl
içinde veya sonrasında seller akar, menfez ve köprüleri alıp götürürse afettir
adı. “hiç görülmediği kadar yağdı, Allah’ın işi, beterinden saklasın” olur.
Dualar edilir arkasından.
Türkiye’de inşaat manzarası çok renklidir. Gerçi Türkiye’de
insan manzarasının renkliliği daha başka. Rengârenk her yan. Artık renkler bile
karıştı birbirine. Hırsızlığın en önemli göstergesi şaşa, gösteriştir. Kıyafetin
altında insan arasan yeridir. Et kemik yığını vardır bazılarında sadece.
Hayvanlarla karıştırmamak gerek bu durumu, hayvanların kıyafetleriyle insan
kılığındakilerin kıyafetleri farklıdır çünkü.
Unutuyordum neredeyse, “imar affı” cinayeti var bir de.
Açıkça cinayettir. Siyasilerin, devletin işlediği bir cinayettir bu. “İmar
affı” demek, yapılaşma yasalarına göre bir arsa veya arsalara kurallara aykırı
yapı yapmak demektir. Asaların nitelikleri değiştirilir. Üç kat yapılabilecekse
arsaya, beş kata çıkarılır. Beş katsa sekiz kata falan. Mevcut halinde yapılmış
yapılar da vardır. Hatalı yapıldığı için yıllardır uygunluk ruhsatı alamamış
yapılar vardır. İçinde insan oturur. Elektriği, suyu kaçak bağlanmıştır.
İdareciler bilmez, duymazlıktan gelir ama kayıtlarda vardır. Belli bir oy
potansiyeli varsa haydi meclise… al sana iziiiiiiiiin.
Araştırmadım ama sanırım “imar affı” diye bir şey sadece bizim –Türkiye- icadımızdır. Nihayet “gecekondu” meşhur olmadı mı Türkiye’de. Anlı şanlı gecekondularımız var, kimisi site, kimisi gökdelen, kimisi de konak, saray falan. Alioğlu, Velioğlu, paşazade sarayı veya konağı. Sıkıyorsa zabıta veya belediye başkanı sesini çıkarsın hatta yan gözle baksın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.