Ucu Bucağı
Kaybolmuş İp Yumağı
Zafer, karşıdaki, tepesi yusyuvarlak olan dağ kadar ip yumağı düşünmeye başladı. Pösteki saymanın ne kadar kolay bir iş olduğu fikrine kapıldı o an. Pöstekideki kılları teker teker yolmakla belki bir ömür geçebilir ama yapılabilir bir durumdur.
Ucu bucağı belli olmayan bir ip yumağının kötü tarafıysa neresinden tutarsan tut mutlaka uzar gelir, bir yere
gelince takılır, ya düğüm oluşturur takıldığı noktada ya da daha da zorlarsan
kopar iki tane uç oluşur. Birini çekersin yine aynı şey gerçekleşir ve bu durum
sürekli devam eder. Her çekiş bir sorun yaratarak sorunlar yumağına dönüşür.
Yumak ilk sarılmaya başladığında sorunludur belki de. Belki
de belli bir büyüklüğe geldiği zaman devralınmıştır yumak ve ne olduğuna
bakılmadan üstüne sarmaya devam edilmiştir ta ki son güne gelinceye kadar.
Hani bazen “ayıkla pirincin taşını”
derler ya, Çetrefilli bir duruma neden olunduğunda kullanılan basit bir
ifadedir ip yumağının yanında. Zaten elde olan birkaç çuval pirinç vardır
olsa olsa. Dökersin başlarsın ayıklamaya ve biter bir gün. Ucu bucağı belli
olmayan ip yumağı öyle mi ya! Ne küçüğü çözülebilir ne de büyüğü.
Çocukluk yıllarında kedinin bulup karıştırdığı ve başına iş
aldığı günleri hatırlayınca neredeyse kahkaha atacaktı Zafer. Bir mi iki mi
olmuştu ama akla karayı seçtiğini hatırladı. Hele birisinde nar büyüklüğünde
bir renkli yumaktı, anası kazak örüyordu kendisine. Nasıl ettiyse kedi çıkmış
yataklığa ve yumağa saplanan şişleri çıkarmış, başlamış yerde oynamaya. Odanın
içinden dışarıya da çıkarmış bahçeye. Kopmuş ip bağ yerinden, dağıldıkça
dağılmış, bahçede ne kadar fide, ağaç varsa dolanmış.
Anası durumu ilk gören olmuş eve
gelince. Hıncını Zafer’den çıkarmış “madem kedi senin, çekeceksin ceremesini
de” demiş yıkmış mahalleyi Zafer’i ararken. Altını üstüne getirmiş mahallenin,
bulmuş sonunda. Kulağından yakaladığı gibi çekmeye başlamış Zafer’i. “tamam, bırak kulağımı, çok acıyor” dese de
anası hiç oralı bile olmadan sürüklemeye devam etmiş. Ne olduğunu bile
öğrenemeyen Zafer, başı yere bakar şekilde epeyce yol alırken dünya ters döndü
herhalde, yoksa anam kafayı sıyırmazdı bu kadar diye düşünerek kulağının
acısını daha az duymak için anasının koşarcasına adımlarına uymaya
çalışıyormuş.
Nihayet bahçe kapısından içeriye ilk
adımını attığında anlamış durumu. Anası da kulağını bırakıp “hemen başla
toplayıp yumak yapmaya. Yoksa elimden kaza çıkacak çocuk, gatil edeceksin beni;
hem de evlat gatili” demiş ve girmiş eve. Başka hiçbir şey dememiş, bakmamış da
toplayıncaya kadar. Sabah ezanında bitirmiş toplamayı herkes uyurken. O fidan
senin bu fidan benim, ağaçlar ha keza. Ay aydınlığında zar zor bitirmiş de otura
kalmış olduğu yere. Kapıyı açıp içeriye girecek gücü bile bulamamış kendisinde
de kapının önünde ipin en son kalanını dolamış yumağa ve içeride kalanını da
sonraya bırakmış, kapının önünde uyuyakalmış. Orada ilk gören anası, bu sefer
de “ah yavrıııım, gınalı guzum benim, uyuya mı galdın buracıkda?” diye uyandırmaya
çalışmış, uyandıramayınca da içeriye kucaklayarak götürüp yatağa uzatmış,
üstünü örtmüş üşümeden uyusun diye.
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.