Cuma, Kasım 06, 2020

Zafer'in kedisi ve ip yumağı

"Zafer'in kedisi ve ip yumağı"

Ucu Bucağı Kaybolmuş İp Yumağı

                Zafer, karşıdaki, tepesi yusyuvarlak olan dağ kadar ip yumağı düşünmeye başladı. Pösteki saymanın ne kadar kolay bir iş olduğu fikrine kapıldı o an. Pöstekideki kılları teker teker yolmakla belki bir ömür geçebilir ama yapılabilir bir durumdur.

            Ucu bucağı belli olmayan bir ip yumağının kötü tarafıysa neresinden tutarsan tut mutlaka uzar gelir, bir yere gelince takılır, ya düğüm oluşturur takıldığı noktada ya da daha da zorlarsan kopar iki tane uç oluşur. Birini çekersin yine aynı şey gerçekleşir ve bu durum sürekli devam eder. Her çekiş bir sorun yaratarak sorunlar yumağına dönüşür.       

Yumak ilk sarılmaya başladığında sorunludur belki de. Belki de belli bir büyüklüğe geldiği zaman devralınmıştır yumak ve ne olduğuna bakılmadan üstüne sarmaya devam edilmiştir ta ki son güne gelinceye kadar.

            Hani bazen “ayıkla pirincin taşını” derler ya, Çetrefilli bir duruma neden olunduğunda kullanılan basit bir ifadedir ip yumağının yanında. Zaten elde olan birkaç çuval pirinç vardır olsa olsa. Dökersin başlarsın ayıklamaya ve biter bir gün. Ucu bucağı belli olmayan ip yumağı öyle mi ya! Ne küçüğü çözülebilir ne de büyüğü.

Çocukluk yıllarında kedinin bulup karıştırdığı ve başına iş aldığı günleri hatırlayınca neredeyse kahkaha atacaktı Zafer. Bir mi iki mi olmuştu ama akla karayı seçtiğini hatırladı. Hele birisinde nar büyüklüğünde bir renkli yumaktı, anası kazak örüyordu kendisine. Nasıl ettiyse kedi çıkmış yataklığa ve yumağa saplanan şişleri çıkarmış, başlamış yerde oynamaya. Odanın içinden dışarıya da çıkarmış bahçeye. Kopmuş ip bağ yerinden, dağıldıkça dağılmış, bahçede ne kadar fide, ağaç varsa dolanmış.

            Anası durumu ilk gören olmuş eve gelince. Hıncını Zafer’den çıkarmış “madem kedi senin, çekeceksin ceremesini de” demiş yıkmış mahalleyi Zafer’i ararken. Altını üstüne getirmiş mahallenin, bulmuş sonunda. Kulağından yakaladığı gibi çekmeye başlamış Zafer’i.  “tamam, bırak kulağımı, çok acıyor” dese de anası hiç oralı bile olmadan sürüklemeye devam etmiş. Ne olduğunu bile öğrenemeyen Zafer, başı yere bakar şekilde epeyce yol alırken dünya ters döndü herhalde, yoksa anam kafayı sıyırmazdı bu kadar diye düşünerek kulağının acısını daha az duymak için anasının koşarcasına adımlarına uymaya çalışıyormuş.

            Nihayet bahçe kapısından içeriye ilk adımını attığında anlamış durumu. Anası da kulağını bırakıp “hemen başla toplayıp yumak yapmaya. Yoksa elimden kaza çıkacak çocuk, gatil edeceksin beni; hem de evlat gatili” demiş ve girmiş eve. Başka hiçbir şey dememiş, bakmamış da toplayıncaya kadar. Sabah ezanında bitirmiş toplamayı herkes uyurken. O fidan senin bu fidan benim, ağaçlar ha keza. Ay aydınlığında zar zor bitirmiş de otura kalmış olduğu yere. Kapıyı açıp içeriye girecek gücü bile bulamamış kendisinde de kapının önünde ipin en son kalanını dolamış yumağa ve içeride kalanını da sonraya bırakmış, kapının önünde uyuyakalmış. Orada ilk gören anası, bu sefer de “ah yavrıııım, gınalı guzum benim, uyuya mı galdın buracıkda?” diye uyandırmaya çalışmış, uyandıramayınca da içeriye kucaklayarak götürüp yatağa uzatmış, üstünü örtmüş üşümeden uyusun diye.


Devam edecek...
Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.