Hislerim Beni Yanıltmaz
Başlığın dediği gibi bazı insanlar
“hislerime güvenirim, hislerim beni yanıltmaz” dediklerini hemen hemen herkes
duymuş ve bazılarımız da söylemişizdir. Eğer söyleyememişsek emin
olmayışımızdandır mutlaka.
Peki, ben bu
konuda biraz farklı düşünüyorum dersem yanlış söylemiş olmam herhalde. Farklı
düşünmem şu: his dediğimiz şeyler kalbimizden değil beynimizden geliyor.
Beyinlerimiz bir durum hakkında bir karar veriyor ve ilgili birimlerine
aktararak harekete geçmesini sağlıyor. Bilginin harekete geçirecek olan birime
ulaşıncaya kadar geçen sürede ve sonrasında işlemeye başlıyor üst beynimiz. Bu
arada biz de devreye girerek bilgi sandığımız dağarcığımızdaki verileri
kullanıyoruz.
Zurnanın
zırt dediği yer de işte burası. Kaş yapalım derken göz çıkardığımızın farkına
bile varmadan güya kararı kendimiz vermiş oluyoruz ve genellikle çuvallıyoruz.
Sonuç ise bizi hayal kırıklığına yol açıyor keşke kelimesini kullanmaya
başlıyoruz. “keşke ilk aklımdan geçeni yapsaydım. Keşke aklıma ilk geleni
söyleseydim vs.” ne kadar çok kullandığımız –çoğu içimizden söylenen olarak
kalır genellikle- cümlelerdir onlar.
Ben on iki-
on üç yaşlarımda poker oynarken keşfetmiştim hislerimi yani ilk aklıma gelen
şeyleri. Oyun kâğıtları dağıtılıp elime aldığımda içimden bir ses “rest çek
rest” diyor ama bana aptalca geliyordu. Düşünmeye başlıyordum o anda bana göre
mantıklı olanları ve olmayanları. Daha ilk anda rest çekmek çok akıllıca
olmayabilir. Ya elinde daha büyük bir yapı varsa, beni ezip geçer ve ona çanak
açmış olurum. Belki ilk anda korkacak, tedirgin olacak ama nihayetinde
atlatacak hemen ve elindeki kâğıtları değerlendirerek restimi görmeyi göze
alacaktır.
Diğer
oyuncuları da hesaba katmalıyım eğer daha fazla kazanmak istiyorsam. Eğer
kazanacak bir elim varsa ne kadar oyuncu oyuna dâhil olursa o kadar iyi olacak.
Bu arada kimin elinde nesi var gözlemleyerek, vücut dillerini okuyarak üç aşağı
beş yukarı anlama imkânım olacaktır.
Ne
yapmalıyım? Rest'e devam mı yoksa kendi verilerimi kullanarak mı devam
etmeliyim, siz ne dersiniz böyle bir durumda? Ben daha çok kazanmak istiyorum
ve kendi verilerimi kullanarak karar vermeyi seçiyorum. Ne oluyor dersiniz?
Tırtıklamaya
çalışarak birkaç puanla açtım oyunu ve iki kişi devam etti oyuna. Arkasından
gelen adımda yeni ilaveler dağıldı. Birisi çift kâğıt aldı. Ben elimi
değiştirmedim çünkü en küçük ful –üç yedili ve iki dokuzlu- vardı. Çift alan
olunca elindeki üçlüsü benimkinden büyük olacaktı, ya yanına ikisi de aynı olan
bir çift gelmişse!
Rest
çekersem ayvayı yediğimin resmidir, açıkça aptallık olur benimkisi. Acemi
oyuncu bile düşmez böyle bir hataya. Sıktı tabii, rest çekmeyi bırakın sayı
bile artıramadan “boooop” diyebildim sadece. O da “BOOOP” dedi gür bir
tonlamayla. Derince de bir nefes aldı arkasından “ucuz yırttım” dercesine.
“Aklıma
edeyim!” rest çeksene işte. Adamın elinde üçlüsü varmış. Her ne pahasına olursa
olsun fulleme ihtimaliyle girecek oyuna mutlaka. Çünkü elindeki üçlü olan kâğıtlar
as yani üç adet birli varmış. Kısacası, kendim akıllıca değerlendirme yaptım
güya. 200 puan kazanmak varken 20 puanla
kapattım partiyi.
Başka bir
durum daha dikkatimi çekti poker oyunlarında. Puanın çoksa cebinde paran da
varsa, rahat oluyorsun, içinde kaybetme korkusu olmuyor. Kaybetsen de oyuna
devam edebilme imkânın verdiği rahatlık tedirginlik ve korkuyu ortadan
kaldırıyor. Böyle durumda kararlar daha isabetli oluyor. Elbette bu kararlar
ilk hissedilenlerle ilgili.
Bütün
oyunlarda eğlenmeye çalışırım ben. Kesinlikle savaşa dönüştürmem. Çünkü
savaşmaktan hoşlanmam, gerer beni davul gibi. Sonrasında da rakiple durmadan
vurduklarında olur olmadık sesler çıkarırım. En iyi oyun zevk alınarak oynana
oyundur. Çocukların zoraki oynadıkları oyun gördünüz mü hiç? Göremezsiniz çünkü
oynamazlar zorla. Haha, hihi yaprak gerginliklerini alıp eğlenceli bir şey
olduğunu hissettirirseniz ancak oynamaya razı olurlar.
Yaşamın
kendisi bir oyun değil mi zaten, bizler de oyuncular. Herkes üzerine düşen rolü
oynuyor sadece. Çocuklardan bir farkımız var. İstesek de istemesek de payımıza
düşen rolü oynamak zorunda oluşumuz. Çocuklar ise oynayacakları rollerini
seçerler. İnanın hepimiz sanatçıyız ömür boyu. Bir görseniz bazıları nasıl da
kıvırıyorlar rollerini. Değme dansözlerin kıvraklığı bile hafif kalır yanlarında. 26.06.2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.