Pazartesi, Temmuz 29, 2019

Hislerim Beni Yanıltmaz Dediniz mi?

Hislerim Beni Yanıltmaz

            Başlığın dediği gibi bazı insanlar “hislerime güvenirim, hislerim beni yanıltmaz” dediklerini hemen hemen herkes duymuş ve bazılarımız da söylemişizdir. Eğer söyleyememişsek emin olmayışımızdandır mutlaka.

            Peki, ben bu konuda biraz farklı düşünüyorum dersem yanlış söylemiş olmam herhalde. Farklı düşünmem şu: his dediğimiz şeyler kalbimizden değil beynimizden geliyor. Beyinlerimiz bir durum hakkında bir karar veriyor ve ilgili birimlerine aktararak harekete geçmesini sağlıyor. Bilginin harekete geçirecek olan birime ulaşıncaya kadar geçen sürede ve sonrasında işlemeye başlıyor üst beynimiz. Bu arada biz de devreye girerek bilgi sandığımız dağarcığımızdaki verileri kullanıyoruz.
            Zurnanın zırt dediği yer de işte burası. Kaş yapalım derken göz çıkardığımızın farkına bile varmadan güya kararı kendimiz vermiş oluyoruz ve genellikle çuvallıyoruz. Sonuç ise bizi hayal kırıklığına yol açıyor keşke kelimesini kullanmaya başlıyoruz. “keşke ilk aklımdan geçeni yapsaydım. Keşke aklıma ilk geleni söyleseydim vs.” ne kadar çok kullandığımız –çoğu içimizden söylenen olarak kalır genellikle- cümlelerdir onlar.
            Ben on iki- on üç yaşlarımda poker oynarken keşfetmiştim hislerimi yani ilk aklıma gelen şeyleri. Oyun kâğıtları dağıtılıp elime aldığımda içimden bir ses “rest çek rest” diyor ama bana aptalca geliyordu. Düşünmeye başlıyordum o anda bana göre mantıklı olanları ve olmayanları. Daha ilk anda rest çekmek çok akıllıca olmayabilir. Ya elinde daha büyük bir yapı varsa, beni ezip geçer ve ona çanak açmış olurum. Belki ilk anda korkacak, tedirgin olacak ama nihayetinde atlatacak hemen ve elindeki kâğıtları değerlendirerek restimi görmeyi göze alacaktır.
            Diğer oyuncuları da hesaba katmalıyım eğer daha fazla kazanmak istiyorsam. Eğer kazanacak bir elim varsa ne kadar oyuncu oyuna dâhil olursa o kadar iyi olacak. Bu arada kimin elinde nesi var gözlemleyerek, vücut dillerini okuyarak üç aşağı beş yukarı anlama imkânım olacaktır.
            Ne yapmalıyım? Rest'e devam mı yoksa kendi verilerimi kullanarak mı devam etmeliyim, siz ne dersiniz böyle bir durumda? Ben daha çok kazanmak istiyorum ve kendi verilerimi kullanarak karar vermeyi seçiyorum. Ne oluyor dersiniz?
            Tırtıklamaya çalışarak birkaç puanla açtım oyunu ve iki kişi devam etti oyuna. Arkasından gelen adımda yeni ilaveler dağıldı. Birisi çift kâğıt aldı. Ben elimi değiştirmedim çünkü en küçük ful –üç yedili ve iki dokuzlu- vardı. Çift alan olunca elindeki üçlüsü benimkinden büyük olacaktı, ya yanına ikisi de aynı olan bir çift gelmişse!
            Rest çekersem ayvayı yediğimin resmidir, açıkça aptallık olur benimkisi. Acemi oyuncu bile düşmez böyle bir hataya. Sıktı tabii, rest çekmeyi bırakın sayı bile artıramadan “boooop” diyebildim sadece. O da “BOOOP” dedi gür bir tonlamayla. Derince de bir nefes aldı arkasından “ucuz yırttım” dercesine.
            “Aklıma edeyim!” rest çeksene işte. Adamın elinde üçlüsü varmış. Her ne pahasına olursa olsun fulleme ihtimaliyle girecek oyuna mutlaka. Çünkü elindeki üçlü olan kâğıtlar as yani üç adet birli varmış. Kısacası, kendim akıllıca değerlendirme yaptım güya.  200 puan kazanmak varken 20 puanla kapattım partiyi.
            Başka bir durum daha dikkatimi çekti poker oyunlarında. Puanın çoksa cebinde paran da varsa, rahat oluyorsun, içinde kaybetme korkusu olmuyor. Kaybetsen de oyuna devam edebilme imkânın verdiği rahatlık tedirginlik ve korkuyu ortadan kaldırıyor. Böyle durumda kararlar daha isabetli oluyor. Elbette bu kararlar ilk hissedilenlerle ilgili.
            Bütün oyunlarda eğlenmeye çalışırım ben. Kesinlikle savaşa dönüştürmem. Çünkü savaşmaktan hoşlanmam, gerer beni davul gibi. Sonrasında da rakiple durmadan vurduklarında olur olmadık sesler çıkarırım. En iyi oyun zevk alınarak oynana oyundur. Çocukların zoraki oynadıkları oyun gördünüz mü hiç? Göremezsiniz çünkü oynamazlar zorla. Haha, hihi yaprak gerginliklerini alıp eğlenceli bir şey olduğunu hissettirirseniz ancak oynamaya razı olurlar.
            Yaşamın kendisi bir oyun değil mi zaten, bizler de oyuncular. Herkes üzerine düşen rolü oynuyor sadece. Çocuklardan bir farkımız var. İstesek de istemesek de payımıza düşen rolü oynamak zorunda oluşumuz. Çocuklar ise oynayacakları rollerini seçerler. İnanın hepimiz sanatçıyız ömür boyu. Bir görseniz bazıları nasıl da kıvırıyorlar rollerini. Değme dansözlerin kıvraklığı bile hafif kalır yanlarında.  26.06.2019
                 
Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.