Kalemiz, bayrak direği ve bayrak
Kale ve bayrak direği. Savunma ve
özgürlük. Kafamda bu kelimeler dolanıp durdu eşlenik olarak. Dans ediyorlardı. Aralarındaki
samimiyet görülebilir türdendi.
Evet, mecaz girdim yine kaleye. Herkesin bir kalesi vardır mutlaka, kendisini içinde güvende hissettiği. Kalenin surları anne karnındayken atılır temelleri. Darlığı veya genişliğini yaşadığı çevre ve şartlar belirler.
Aile, temel taşlarıdır kale
surlarının. Temel sağlam olması için zeminin de sağlam olması gerekir. Eğer temel
sağlam değil, bataklık, balçık veya mil ise zamanla iklim şartlarından
etkilenerek değişime uğrar. Bu değişiklikler de üzerinde oluşturulmuş olan
kalenin sur temellerine zarar vermeye başlar. Tamir edilmeleri gerekir. Gözden geçirmek
önemlidir. Gözden geçirme sıklığını her kişi kendisi belirlemelidir.
Kale surlarında kullanılan malzeme
de önemlidir ayrıca. İklim şartlarından etkilenmeleri az olmalıdır. Kalemizi oluştururken
sadece duvarları örer gideriz farkına varmayız olayların. Duvarları örerken
kullanılan malzeme, alet, edevat gibi gereçler de önem taşır. Ne derler: “alet
işler el övünür.”
Haydi hepsi tamam diyelim. Kalenin uzaktan
görünebilecek bir yerine bayrak direği dikilir. Özgürlüğümüzün ifadesidir. Kısaca
bir kale, kale surları ve bayrak direği vardır. Bayrak –flama- da astık mı
tamamdır her şey.
Oyun gibi değil mi? evet, oyun gibi.
Hayat, dediğimiz oyun bu.
Her insan ailesinin temellerini
attığı bir kale ve sur duvarları içine barınak kurup bu barınakta bir ömür
tüketiyoruz. Kalenin temellerinin atılmasından, sur duvarlarının örülmesinden,
bayrak direği dikilmesinden, bayrak asılmasından haberimiz olmaz. Ama bunların
herhangi birisinin arızalanması veya yıkımından haberimiz olur. Rahatsızlık yaşarız.
Bazen fiziki, bazen psikolojik olur rahatsızlıklarımız.
Hayatta bilinçli değilizdir,
doğaçlama yaşarız, rollerimizi doğaçlama oynarız. Oynadığımız alan, sahne,
farkında olmadan ördüğümüz duvarların içidir. Duvarların çevirdiği alan oyun
sahnemizdir.
Gözle görünür arıza ve yıpranmaları
tamir ederiz ya da etmeye çalışırız arada bir. Tamir olundu diye düşünüp
oyunumuza devam ederiz kaldığımız yerden. Senaryo yazan yoktur. Pardon var
gibidir aslında ama senaryoya uyulmaz genellikle. Çünkü sahnede şartlar değişir
sık sık. Bilirsiniz, iklim yani atmosfer
koşulları. Kar, yağmur yağar. Ayaz olur don tutar her taraf. Yazın yanar
ortalık.
Yaşlanmak denilen olay gerçekleşir. Yıpranmadır
yaşlanma. Duvarların yıpranmasıdır. Kısmen yıpranmayı tamir ederiz veya
ettiririz ama eskisinin yerini tutmaz. Dikkat
ettiniz mi çevrenizdeki taşlara, kayalara. Betonlara da desek yerindedir artık.
Çevrede betondan bol bir şey yok. Zamanla yosun bağlar bazı yerlerini. Yüzeyinin
ilk zamanki parlaklığı yok olmuştur zamanla. Tıpkı insanın bedeninin yüzü gibi.
Deri pörsümeye, kırış kırış olmaya başlar.
Kale içindeki hava koşulları ne
kadar sert veya yumuşaksa yüzeylere etkisi de ona göredir. “duvarı nem, yiğidi –insanı-
gam yıkar” denir ya kışların ağır geçtiği ve uzun olduğu zamanlarda yara daha
fazla alınmış olur. Kış telaşından akla gelmez etrafa bakmak. Bir yerden ses
verdiğinde bakarız zorunlu olarak.
Bayrak, bayrak direğini unutmuş gibi
davrandık şimdiye kadar. Hayır unutmadık, diktik bayrak direğini ve kişilik
simgemiz olan bayrağımızı –flama- çektik yüksekte dalgalanmak üzere bıraktık.
Herkesin bayrak direğini diktiği yer
farklıdır. Bazısı kalenin girişine diker, bazısı surların en yüksek yerine
diker. Hatta bazıları bayrak direği dikmek için özel bir alan yaratır ve o özel
alana diker bayrak direğini ve bayrağını çeker.
Her kim nereye ne şekilde dikerse
diksin bayrak direğini, her bayrak direğinde bir bayrak vardır. Bu bayrak
gözlerden ırak gibidir adeta. Evet, ters gelen bir şey gibi duruyor söyleyince
ama bayrak solup dökülmeye başlayıncaya kadar görünmez adeta. Birisinin gözüne
çarpar yıpranmışlığı işte o zaman dillenir olur bayrak tekrar.
Bayrak direği paslanır veya bir
şekilde zarar görür yıkılırsa yerine yenisi dikilemez. Bayrak da öyle. Bayrak da
yıpranıp dökülmeye başladığında yolun sonu yaklaşıyor demektir onlar için.
İnsan hayatı boyunca rolüne
odaklanır sadece. Daima hesap kitap yapar, eksik olanları tamamlamaya çalışır
fazla olanları biriktirir. Şöyle oturup da nefes alayım rahat rahat demez. Otursa
da arkasından koşturan varmışçasına hemen kalkıp yarışa devam eder. Bir tür
maratondur hayat. Daima kazanmak kaybetmek vardır.
Kazanan için de kaybeden için de dur
durak olmaz. Kaybeden kaybettiği yerden tekrar başlar, kazanan da öyle. Ama bayrak
direkleri, bayraklar zarar görür her seferinde. Kazanıp kaybetmek fark etmez. Kazanan
için de kaybeden için de aynıdır durum. Aradaki fark, kazanan daha fazla tortu
bırakır arkasında, kaybedense tortularını içinde taşır daima. 27.01.2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.