Kısırdöngüde Birey, Aile ve Toplum
Yaşam dinamiktir, sürekli devinim
halindedir. Her hareket bir nedene bağlıdır ve bir de sonucu ortaya çıkar.
Tıpkı doğada olduğu gibi. Doğa bir denge halindeyken bile sürekli değişim
halindedir. Her an değişen durumlar söz konusudur. Değişimler kendi içinde bir
dengeye kavuşurlar. Böylece de aksaklığa yol açmazlar. Ta ki dış etkenlerle
fazla zarar görünceye kadar. Dış etkenlerin verdiği zararları dengeleyemeyen
doğa sinyal vermeye başlar ancak düzelmesi zaman alır. İkame –bir sistemde iş
göremez derecede zarar gören elemanın görevini başka yakın bir elemanın
yüklenmesi- bu anlamda önemli bir rol oynar.
İnsanlarda sistemin tıkanması bir
anlamda kısırdöngüdür. İşler yolunda gitmez olur. Duygu durumları değişir,
olumsuzluklar arttıkça hormonların dengesi bozulur ve arkasından duygu
durumunun bozulması gelir ki böyle bir durumda çıkmaza giren insanlar kendine
çıkış yolu bulamaz hale gelirler. Umutları tükenmeye yüz tutar ve yaşamlarında
anlam kaybolur zamanla. Bu saatten sonra insanın ne yapacağı belirsizleşir,
tanınamaz hale gelir. Aile ve toplum içinde kolaylıkla farkına varılabilen bir
durum olarak göze çarpar.
Aile içinde sıkıntıların artması ve
önüne geçilemez olayların yaşanması da aileyi çıkmaza sokar. Bu durum kısırdöngüdür.
Ne yaparlarsa yapsınlar bir türlü rahat yaşama kavuşamazlar. Zaten mevcut olan
çıkmazlar derinleşir. Durumlarında bozulmalar yaşanan ailelerin çokluğu da
toplumu etkilemeye başlar.
Ailelerin kısırdöngüye girmesiyle
toplumun kısırdöngünün kıyısında dolaşmaya başlaması o toplumun sersemlik
yaşamasına yol açar. Sersemleyen toplumlarda iç dengeler sarsılmaya başlamış ve
dengeye kavuşturmak için yapılan şeyler de faydalı olamazlar. Tam tersine
alınganlıklara yol açar. Aslına bakılırsa bir toplum içinde devlet eliyle
yapılan yardımların toplumu iyileştirmek yerine, birey veya aileyi alt
seviyelerde olduğunu gösteren ve bunu açıkça ilan eden bir gösterge olarak
ortaya çıkar.
Önemli olan yardıma muhtaçlığın
ortadan kaldırılmasıyla yardıma muhtaç hale gelmiş olanların tekrar ayakları
üstüne dikilebileceği medenice bir davranış sergilenmesidir. Çoğunluğu yardıma
muhtaç halde yaşadığı bir toplum ne olursa olsun gelişmiş bir toplum değildir
tam tersine fırsatçıların ve bedavadan geçinen insanların çoğunlukta olduğu bir
toplumdur.
Böyle toplumlarda belli başlı değer
yargıları gelişemez, sürekli değişen değer yargıları oluşur ki bu durum
anlaşılmazlığa yol açar. Birbirini anlayamayan bireylerin ve ailelerin
oluşturduğu anlaşılmaz bir toplum olmaya doğru yol alırlar. Anlaşılmaz
toplumlar da başkalarına kendisini anlatamazlar. Toplumlar arası ilişkiler de
kısırdöngüye girmeye başlar.
Osmanlı İmparatorluğu da zaman zaman
kısırdöngülere girmiş ve yaptığı yenilenme çalışmalarıyla –Tanzimatlar- ayağa
dikilmeye çalışmıştır ancak ne yazık ki böyle zamanların yaşanması yaraları
kapatamadığı gibi tersine yaraları derinleştirerek kangrenleştirmiştir. Yaralar
derinleştikçe de geçmişteki iyi günlere dönmeye çalıştıkları geçmişin
uygulamalarını devreye sokma çabası oluşmuştur zaman zaman. Eğer geçmiş
kısırdöngüye getirmiş ise gelecekte de yön gösterici ve çare olamazlar. Bu
durumu maalesef en acı haliyle Osmanlı ve onun tebaası yaşamıştır. Sonunda
paramparça olmakla sonuçlanmıştır.
Osmanlının yıkıntısı içinden çıkan
Türkiye, Türkiye sınırları içinde yaşayan insanlar için bir umut olmuş bu
günlere kadar getirmiştir. Osmanlıda yapılamayan, verilemeyen umut ancak
Türkiye olduktan sonra verilebilmiştir. Kendisine belli hedefler koyabilmiş, o
hedeflere doğru emin adımlarla yürümeye başlamıştır. Her geçen gün hedeflerin
ulaşılabilir olduğunu herkes görmüş ve ayağa kalkılmıştır.
Ne yazık ki çöken bir cihan
imparatorluğunun külleri arasından çıkan Türkiye, çöküntünün tozlarını
üzerinden atamadan kısırdöngülere girmeye başlamıştır. Yüz yıllarla ölçülebilen
zaman süreci içinde ancak yeni yeni filizlenmeye başlayan Türkiye zaman zaman
susuz ve yiyeceksiz –bilimsiz- kalmış kesintiler yaşanmıştır.
Tam bir kısır döngüye girmeye doğru
adımlar atmaya başladığı zamanlar -1950 yılları- çöken Osmanlı’nın tozlarıyla
yeniden uğraşmaya başlamıştır. Tozlar yapışkan, kolay kolay çıkmayan cinsten
olup Türkiye’nin üzerindeki elbiseye tam olarak sinmiş simsiyah lekeler olarak
güneş altında parlamaya başlamıştır.
Aslına bakıldığında yol ayrımına
gelindiği zamanlardır. Ya umut olan hedeflere doğru var güçle koşulacak ya da
geçmişin tozlu kalıntılarından medetler umulacak. Çöküntünün yapışkan
tozlarından umut beklenerek geçmişe dönmeye çalışıldı uzun yıllardır. Yapılan
tüm şeyler umutların yeşermesine yetmedi ancak çöküş yıllarında olduğu gibi
fırsatçılara yarayan durumlar oluştu.
Gelinen noktada ise Türkiye çıkmazın
tam göbeğindedir. Üretim bitmiş, yoksulluk artmış, umutlar tükenmiş,
fırsatçılar alabildiğine azgınlaşmış, ayakları üstünde durabilen bireyler
yerine kul olmayı seçen insan kalabalığı haline gelmiştir. Ne yapılırsa
yapılsın her adım batağa doğru götüren adımlara dönüşmüştür.
Osmanlıda parçalanmaya yol açan
milliyetler durumu gibi içten içe parçalanmışlıklar körüklenmiş her bir köşede
pusuda bekleyen fırsatçılıklara zemin hazırlanmıştır. Olacaklar çok açıktır
eğer böyle giderse. Parçalanma.
Türkiye’yi bir arada tutan harçlar zamanlar içinde birer birer kazınmış
ve tuğlalar bağsız yığınlar halindedir. En küçük doğal afette bile
yıkılabilecek kadar zayıflatılmıştır. Nereye varmak istenildiği anlaşılır bir
durum değildir. Birilerinin hayalleri vardır ama birileri için hayal olan
şeyler bir başkaları için yıkım olacaktır.
Fazla zaman yoktur. Bir an önce
kısırdöngüden çıkılması gereklidir. Yol ve hedefler bellidir. Bilim, akıl,
akılcılık. Hurafelerle nereye kadar? Hurafeciliği denedi Osmanlı İmparatorluğu.
Geldiği nokta açık, çöktü ve paramparça oldu.
10.11.18-Halil Gönül
Yol ayrımına gelindiği zamanlar umut olsun hedeflere doğru var güçle koşalım.. Geçmişin tozlu kalıntılarından medet ummak bize göre değil.
YanıtlaSilBen de sizin gibi kısır döngüden çıkılması gerektiği kanaatindeyim..
Kaleminize sağlık..
Teşekkür ederim. Tek umut kısırdöngüden çıkmak zaten. gerisi kendiliğinden gelir artık. her şey o kadar açıklığa kavuştu ki, Batı'nın uzunca yüzyıllar uğraştığı din ve tarikatlar sorunu bizde böylece çözülür sanıyorum.
SilKendine bilim, sanat, aydınlık toplum vizyonu olmayan insanlar toplumu kendi vizyon çizgilerine çekmeye çalışıyorlar. Çünkü toplum aydınlanırsa, bu toplumun içinde yabancılaşacaklar ve elenecekler. O yüzden mahalle baskısı, toplum baskısı büyüyerek devam ediyor. Endüstri devrimine ayak uyduramazsak maalesef gelecekten umutlu bahsetmemiz mümkün olamayacaktır.
YanıtlaSilhaklısınız elbette, ancak ben biraz karamsar bakmaya başladım yaşanılanlardan sonra.Şu zamanlardaki durumda bile 200 hatta daha gerilerdeyiz, halbuki bilişim çağı çok yeni olmasına rağmen kuantum çağı geldi ve burnumuzun dibinde. Üzerinde neredeyse 50-60 yıldır çalışılıyor ve oldukça ileri safhada. hatta deniliyor ki: "Şu anda toplumların yapısı ayak uydurmaya müsait değil, o nedenle işler devam etmiyor, erteleniyor." Durum buyken biz bez parçasının peşine takıldık gidiyoruz ve önemli bir maharet sayıyoruz, yetmedi 1500 yıl geride kalan bedevi yaşamına öykünüyoruz. Nasıl umutla bakılır bu kadar hızla ilerleyen zamanı yakalamaya, üstelik hiç bir çaba görünmezken.
Sil