Pazar, Kasım 25, 2018

Ne Olacak Bu Memleketin Hali?-3

Osmanlının Değişimi

                Gelelim ilk başta bahsettiğim soruya: “Ne olacak bu memleketin hali?”
                Osmanlı imparatorluğu çöküyor, karışık milliyet ve dinlerden oluşan toplum ayrışarak bölünüyor. Bunlardan ortaya çıkan bir de Türkiye var. Türkiye’nin oluşumu da aslına bakılırsa çok ilginç bir detay. Neden mi?
                Aslına bakılırsa Osmanlı İmparatorluğunu kuran Türkler ancak yüz yıllar içinde Osmanlı her ne kadar dışarıda Türk olarak bilinse, anılsa da özünde yapısı değişmiş ne olduğu belli olmayan bir yapıya bürünmüştü. Değişik ulusları yalnızca vergi bakımından bir arada tutan Osmanlı aynı zamanda hızla Araplaşıp kimliğinden uzaklaşmıştı. Bu arada Türkler de dâhil sınırları içinde yaşayan herkesi Osmanlı olarak kabul ediyor, işgal ettiği toprakların insanlarını hangi milliyetten ve dinden olursa olduğu gibi kabul ederek yalnızca yönetimi ve vergi kanunlarını değiştirerek onlardan gelecek vergileri esas alıyordu.
                Dağılma aşamasından önceki dönemlerde İttihat ve Terakki’yi biliyorsunuz. Tanzimat dönemlerinde çöküşe çare olarak düşünülen ilkokullar açılmış, yurt dışına öğrenciler gönderilmiş, elçiler atanmış vb. çalışmalarla Batı’ya ayak uydurmaya çalışıyorlar. İşte bu dönemlerde yaklaşık 200 yıl gibi bir sürenin yeni ve Batılılaşmış ürünleri ortaya çıkmaya başlıyor. Kendilerine göre çareler düşünüyorlar dağılmanın önüne geçmek için. Halife ve Osmanlı olarak kalabilmek için. Bu arada Türk kimsenin aklından bile geçmiyor, geçse de vızıltı halinde kalıyor.
                Jön Türkler tabirini duymuşsunuzdur mutlaka. Dertleri Osmanlı’yı kurtarmak. Batının gelişmelerini Osmanlıya uygulayarak sağlığına kavuşturmak. Avrupa’da yani Batı’da ulus devleti yolunda ilerlemeler başlıyor. Din ile devlet ayrışıyor, kimsenin inanç işlerine karışmıyor din adamları ve kurumları. Kiliseler ile devlet yönetimi ayrılıyor özellikle Fransa’da Cumhuriyet ilan edilmesi işleri iyice çığırından çıkarıyor. Laik, akıl ve bilime dayalı bir yönetim anlayışının önünde kimse duramıyor. Batı’nın imparatorlukları da paramparça olmuşlar ve yeni ulus devletleri çıkmış, Laiklik baş tacı yapılmış durumdadır. Bu esnada Osmanlı’da hala kulluk hâkim. Tüm mal mülk, insanlar padişahın mülkü ve kulu, padişaha aitler. Bu anlamda padişahın kulluğunu terk etmek gibi bir niyetleri yok. Yeter ki padişah başlarından eksik olmasın, hilafet elden çıkmasın.
                Batı’nın laik devletleri karşısında işin içine laik bir yönetim anlayışı da karışmasıyla ortalık iyice karışıyor. Osmanlı entellektüelleri ve idari yapının kafası alamıyor bir türlü bu laiklik meselesini. Alanlara da hilafet ve şeriat karşıtları saldırıya geçiyorlar. Kısaca söylemek gerekirse Osmanlı İmparatorluğunda iki dünya var mevcutta. Yönetenler ve yönetilenler. Köylerde yaşayan çoğunluğun alakası yok, dünya ters dönse umurunda değil. Her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun bazı dönemlerinde iyi vergi verdikleri için baş tacı edildiler, korunup kollandılarsa da yönetim “Devlet Baba” olmaktan ileri gidememiş yine babasız kalmışlardı genellikle. İşte bu yüzden ne aynı dili konuşabiliyorlar ne de okumaları yazmaları vardı. Bu yüzden kurtarma derdi yalnızca Osmanlı ileri gelenleri olarak farklı dillerde eğitim –özellikle Fransızca- almış olan aydınlar zümresi ve devletin kurumlarında çalışanların derdiydi kurtuluş.

Devam edecek...

Başlangıca dön...

Görsel: Google Görseller

10 yorum:

  1. "Yerde olanların da gökte olanların da tamamı Allah'a aittir. Ve Allah bunların üzerinde dilediği gibi tasarruf etme yetkisine sahiptir."


    Laiklik tanımı, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı olması. Yani din devlete karışmaz, devlet dine karışmaz.

    Serinin 3 yazısını okudum, önemli noktalara değinmişsiniz ve kula kulluk etme konusuna karşı olduğumu belirtmekle birlikte laiklik ve demokrasi üzerine bir kaç soru sormak istiyorum.
    Soracağım sorular inançlı kişileredir, kalp kıracak olursam affola.

    Diyanet kim tarafından ne amaçla kuruldu? Diyanet işleri başkanının ataması, maaşı, okunacak hutbeler, belirlenen bütçeler kim tarafından belirleniyor?

    Diyanet gerekli bir kurum mudur?

    Bir başbakan küfre girdiği vakit diyanet işleri başkanı onu uyarabilecek kadar cesur mudur?
    Ya da bir siyasetçi din işlerine karışırken bu kadar cesur olmalı mıdır?

    Allah bilim, ekonomi ve siyasetten, günlük yaşam, örf ve adetlerimize kadar her şeyimize karışabilir mi, yoksa bunların dışında mı tutulmalıdır?

    Allah sadece camide, cenaze namazlarında mıdır?

    Dini, hayatımızdan çıkarmak ne derece doğrudur?

    Devleti dinden arındırmak sorunları gerçekten çözdü mü, ki dinden tamamen arınmış vaziyette midir?

    Laiklik ile yönetilen bir devlet dini bir devlet sıfatında mıdır yoksa dinsiz bir devlet mi?
    Eğer dini bir devlet ise İslam, Hıristiyanlık, Yahudilik.. bunlardan hangi biri neye göre o devletin dinidir?

    Allah’ın indirdiğinin dışındakiyle hükmetmek günümüzde neye eş değerdir?

    Sokakta cinsi sapıklar istediği gibi gezebilirken, sosyal medyalarda dine, Allah'a sövülebilirken, müslüman biri neden "Allah'tan başka ilah yoktur."
    sözünü bu islam devleti dediğimiz devlette söylemeye çekinir oldu?

    Demokrasi demek Hdp gibi bir partinin barajı aşmasına müsade etmek mi demektir?

    Demokraside halkın egemenliği mi vardır, sermaye ve medya sahiplerinin egemenliği mi vardır?

    Demokrasi, dünyada kaç yere barışı ve huzuru getirmiştir?

    İslam devletleri kendi yönetim bozuklukları ile mi yıkılıyor, yoksa maksatlarının barış yaymak olduğunu söyleyen devletlerin bunda bir etkisi var mıdır?

    Çoğunluğun kararı her zaman doğru mudur?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Mustafa TÜRKÖZ, o kadar geniş içerikli sorular ki sorduklarınız, cevaplandırabilmek için kanımca birkaç kitap yazılabilir 250-300'er sayfalık. Ancak samimi düşüncemle şu kadarını ifade edeyim ki bazı şeyleri kısmen de olsa açıklayabilir sanıyorum.
      Öncelikle Tanzimat zamanlarından birindeki anayasa da "Devletin dini İslam olarak kaydediliyor, Cumhuriyet'in ilanından sonra da bir süreliğine aynen bırakılıyor. ancak toplumun o anki yapısından dolayı kalıyor o ifade. Gelişen olaylardan dolayı değiştirilme zorunluluğu hissediliyor ve kaldırılıyor yeni anayadsadan. Fakat toplumu doğru bilgilendirmek bakımından "Diyanet" kuruluyor. Amacı din konusunda hurafelerden arındırılarak vatandaşa doğru, çağdaş bilgileri ulaştırmak.
      Ayrıca bütün dünyaya bakıldığında din'in farklı amaçlar için kullanılması ve güncel yaşamda siyasete taraf olması yüzyıllarca toplumlara acı çektirmiştir. Bu durum din'den kaynaklı değil elbette. Dinler de ilk ortaya çıktıklarından sonra belli dönemlere kadar ilerici amaç taşımışlardır İslam Din'i de bunlardan birisidir ve en sonuncusudur. Yani, ortaya çıktığı zamandan itibaren toplumu iyiye, doğruya, bilgilenmeye -Oku emri- yönlendirmiştir. ne zaman ki, kişisel ve zümre çıkarları için alet edilmeye başlanmış acılar, sefaletler, savaşlar hep olmuştur.
      Elbette dünyada bu kadar çoğunlukta inanış biçimleri varken insanlara "Neden buna inanıyorsun, seninki yanlış" demek hoş olmadığı gibi inananı da kendi inancıyla hoş görmek gerekir aksi durumda sınırlar geçilmiş ve haksızlıklar ortaya çıkar. kısaca inanç Tanrı ile kul arasındaki bir tür iletişim ve etkileşimdir. Siyaset ise her saniye bile değişen bir yapısı vardır ki temelinde çıkar yatar.
      Bence hepsinden ötesi, temel olan insandır ve insanın düşünmesi gereken "yaptığım ve söylediğim doğru mudur?" sorusuna cevap vererek adım atmaktır. İyi niyet ve vicdan her an ön planda olmalı. Nihayetinde insan yanlış yapar ancak yanlış fark edildiğinde düzeltmesini de bilmelidir. Kesinlikle, çoğunluğun kararı doğru diye bir şey olduğunu düşünmeyenlerdenim ancak bir tür uzlaşıdır bu durum ve içinde bulunulan çağ dahil daha iyisi de bulunamamıştır sistemin. "Anarşizm" duymuşsunuzdur ve biliyorsunuzdur mutlaka; inanç ve yaşam biçimlerine karışmadan, devletsiz bir sistemdir. Her şey ortaklaşa komünal tarzdadır. Devlet erk demektir, mutlaka birileri bu erki ele geçirecek ve niyeti neyse ona göre kullanacaktır, sonuç iyi veya kötü olacaktır. Bütün mesele bu bence. hoşça kalın. sanırım kısmen de olsa bazı sorulara açıklık getirebilmişimdir.

      Sil
    2. Bilgilendirmeleriniz için teşekkür ederim, sağolun. Son zamanlar en doğru yönetim biçimi ne olabilir diye düşünüyordum, çünkü demokrasi diyoruz fakat dünyada bir gram adalet yok. Ayetlere bakınca dünyada hüküm koyma yetkisinin sadece Allah'a mahsus olması gerektiğini gördüm ve bu yüzden kafamda deli sorular var.:) Yazılarınızı takip ediyorum, güzel içerikler paylaşıyorsunuz, herkesin faydalanması dileğiyle tekrar teşekkürler.

      Sil
    3. Sevgili Mustafa TÜRKÖZ, ilginiz için ben de teşekkür ederim size. inanın sizin kafa yorduğunuz şeylere ben de en azından mübalağa olmasın on yaşımdan beridir kafa yoruyor, araştırıyor ve bulabildiğimi okuyorum hatta şu an Bahriye Üçok'un "- İSLAM TARİHİ- Emeviler ve Abbasiler" kitabının Pdf formatında olanını okuyorum ve buna tesadüf ettiğim için kendimi şanslı sayıyorum. İslamiyet'in başlangıçtan sonraki geli,şimini çok açık anlatan bilimsel bir ders kitabı. Aklıma gelmişken size faydası olur umudumla söylüyorum; Martin Luther'in İncil'i halkım anlayarak ibadet etsin diye düşünerek Almanca'ya tercüme etmesi- bilirsiniz çok kan dökülen zamanlar yaşanmış ve Hiristiyanlık temel olarak iki ana kola bölünmüştür Protestan ve Katolik olarak- Hiristiyan inancı ve Batı açısından kurtuluşun ve ilerlemenin yolunu ve Laisizme ulaşmayı sağlayan en önemli etkendir diye düşünüyorum. daha önce size cevap yazdıktan sonra aklıma gelmişti.
      Tekrar teşekkür ederim ilgi ve merakınız için. Bu yazı dizisi toplam 9 bölümdür. eğer takip edebilirseniz umarım anlatmak istediğim şeyi anlatabilmiş olurum. Sanırım farklı bir sonuç olacak sizin için.
      Hoşça ve sağlıcakla kalın.

      Sil
    4. 10 yaşımda benim kafam pek basmazdı.:) Geç merak sardım, araştırıp okumaya. Doğru bildiğim yanlış, yanlış bildiğim doğru çıkıyor, bu durum beni garip bir ruh haline sokuyor. Kitabı indirdim detaylı bir anlatım gördüm genel olarak baktığımda. Kitap benim için çok iyi oldu, iyi ki paylaştınız. Yazılarınızın devamını da inşallah okuyacağım. Ben askere gitmeden kaç bölümü yayınlanır bilemem ama yetişebildiğim kadarını okuyacağım mutlaka. Teşekkürler, siz de sağlıcakla kalın.🙂

      Sil
    5. Sevgili Mustafa TÜRKÖZ,
      ikişer bölüm üst üste yayınlayabilirim sizin için. Ayrıca size katkı sağlayacağını umduğum ve benim de yakın zamanlarda okuduğum "Peter Marshall'ın yazdığı-Anarşizmin Tarihi İmkânsızı İstemek" kitabını önerebilirim. Pdf formatı bulunabilir.Aslına bakılırsa toplumların çoğunun hayatı yalanlarla dolu bütün. Ta ki meraklanıp okuyup, araştırana kadar.Tekrar hoşça kalın. Şimdiden iyi teskereler dilerim size. Sayılı gün çabuk bitiyor. Bizler 16 ay yaptık ya. :)

      Sil
    6. Bu kitabı da inceleyeceğim ilk kitabı tükettikten sonra. Doğru diyorsunuz, hayatların çoğu yalanla dolu ve hayatımızı araştırmaya başlayınca gerçeklerle yüzleşiyoruz. Çok sağolun. Benim askerliğimin 3 katı kadar yapmışsınız. Ben 16 ay askerlik yapsam, psikolojim baya bozulurdu..

      Sil
    7. Yaşamın bir parçası olduğu için kaynayıp gidiyor ya, o kadar da abartılacak bir şey yok aslında. Üç öğün yemek, yatak bedava. ot yolma cabası elbette. Hiç sıkmayın canınızı, ilk haftanın üç günü yabancılık çekersiniz sonra da normal yaşamınız olur gider. :)

      Sil
  2. Detaylı, harika bir yazı. Teşekkürler..

    YanıtlaSil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.