Zafer’in Düzeltmeleri
Hayatında
hiç sağcı olamadığına şaşıran Zafer, neden öyle olduğunu anlamak için kendine
sordu. Bazı konularda neredeyse yaşı boyunca aklı erdi ereli düşündükçe
hataları görüp düzeltmeye çalışmakla geçirdiğini fark edince oldukça şaşırmış
durumdaydı. Düzeltebildikleri çok az geliyordu kendisine. Düzeltemediklerini
ise düşünmeye devam edişini oldukça komik buluyordu.
Yaşanılan
kültür içinde bu kadar yalan ve yanlışın nasıl barınabildiği konusu ise başlı
başına bir olaydı kendisi için. Bu kadar yalan ve yanlış içinden doğruları
seçebilmek her babayiğidin yiyebileceği halt değildi görünen. Ancak ne gören
vardı ne de görmek isteyen. Demek ki işine yarıyordu bazılarının.
Yanlışlıklardan nemalanıyorlardı. İnsanlar yanlışın yanlış olduğunu bile bile
yanlış yapar mı? Arada çıkar ancak akıl yoksunluğu vardır mutlaka. Başka türlü
olması mümkün değildir.
Hele yaşı
boyunca uğraştığı düzeltmeyse insanların aklının alamayacağı bir durum, öyle
ki: insanların varlığı boyunca tartışılmış durmuş ama hiçbir yol kat
edilememiş. Kendince çözümlemiş, durum net olarak açık artık. Bu yüzden
bahsetmek istemiyor hiçbir yerde. Bahsetmek istedikleri kafasının içinde
dolanıp duran şeyler. Elinden geldiğince sıraya koymaya çalışıyor sürekli.
Acaba herkes
de mi aynı şeyi yapıyor, yoksa yalnızca ben miyim? Sorusu aklından geçtiği
zamanlar çok oluyor görüp ve duydukları karşısında. Neden insanlar düşünmezler,
düşünemezler? Düşünsün diye değil midir beyin denilen pelte. Düşünmek zor iş
galiba! Zor olduğu kesin, oldukça zaman ve enerji tüketiyor.
Türkiye
değişik bir memleket, Türkler ise bir o kadar da ilginç olmaya başladı epeyce
zamandır. Neredeyse çocukluğundan beri
hiç sağcı olamadığını düşünürken eski zamanlarda durumları anlayabilmek için
bir sağı temsil eden satışı yüksek bir gazete bir de solu temsil eden gazete
alarak özellikle köşe yazarlarını okuduğunu hatırlayınca gülümsedi. Bir
seferinde askerlik yaparken evde birlikte kaldığı gazeteci bir arkadaşı bu
durumu görünce sağcı gazeteyi alıp buruşturup çöp kutusuna atmıştı da bir şey
dememişti kendisine. Bir süre sonra arkadaşı sebebini açıklama gereği duymuştu
kendisine. “Zafer her seferinde bakıyorum, bakıyorum ne zaman vazgeçersin diye
ama olmadı. Artık dayanamadım. Ne bulacağını zannediyorsun, belli değil mi ne
oldukları, ne olacakları?” demişti.
Zafer içinde
öyleydi ama yine de “belki” bir şey bulabilirim diye düşünmesinden kaynaklı,
düşündüklerinin doğruluğundan emin olmak istediğinden almayı düşündüğünü
hatırladı. Tartışmaları olurdu zaman zaman, konulardan ve bakış açılarından
uzak kalmak istemediğindendi.
Hissi yanın
ağırlığı daha fazlaydı nedense kanının hiç kaynamadığı insanlardı sağcı
insanlar. Daha ilk merhabada veya ilk görüşte hissediyordu, sıcaklık bulamazdı
kendilerinde. İçlerinde her zaman sakladıkları bir şey olurdu, çoğunda da biraz
devam ettiğinde görürdü. Bu durumlar güvenini kırmıştı. Yalnızca merhaba,
merhabaydı ilişkisi sağcılarla. Daha fazla arayı kapatmazdı ki uzak kalabilsin.
Şikâyeti hiç olmadı durumdan ancak yıllar geçtikçe haklılığını ve hislerinin
doğruluğunu gördü.
Zafer arada
bir bu hissi tutumunu oldukça sert bir şekilde eleştirip yargılardı ama sonuç
değişmezdi. Değiştiremedi. Tek taraflı bakmak değildi bu durum, doğru, doğruyu
bulmak, doğruyu bilmek çabasıydı sadece.
“Keşke
sağcıları tanımak için harcadığım çabanın yüzde birini kadınları tanımak için
harcasaymışım!” dedi yüzünü buruşturarak. Yüzünü buruşturan duygularıydı.
Korkuyordu kadınlardan artık. Nedeni gayet basitti korkusunun. “canım, cicim
diyerek diri diri yiyorlar adamları, adamlarsa farkında bile olamadan ölüp
gidiyorlar. Zavallılar!” ayağının ucundaki yumruk büyüklüğündeki taşa vurunca
yırtık ayakkabısından kaçmaya çalışan çıplak başparmağı çok acıdı. Eğilip
baktığında kanamaya başladığını gördü. Ne zaman bir salaklık yapsa canı
yanıyordu. Yine düşünmeden yaptığı bir davranış yaptığının farkına vardı.
Kanamayı
durdurmak için cebinden gazete ve bez parçalarından çıkarıp sardı parmağını ve
yırtık çorabını parmağının ucuna doğru çekip kapatarak parmağının altına
kıstırıp üstüne bastı. Acısına katlanacaktı artık, kızgınlığını gizleyemiyordu
düştüğü durum için. “Oh olsun, hak ettin bunu sen.” Dedi
“Yıllardır
Türkiye’de iktidarı sağ zihniyet yönettiğini düşündükçe çıldırmamak elde
değildir ancak hiç de çıldıran görülmemesi beyin konusunda şüphe uyandırıyor
insanda. Hele göz ve kulaklarının varlığına ne demeli? Kulakları duymaz,
gözleri görmez yalnızca aksesuar olarak taşınıyorlar oluşunun ispatı
Atatürk’ten sonra yaşananlardır bu memlekette. Gerçekten göz, kulak, beyin,
burun olması illaki onların insan olmasını gerektirmiyor demek ki. Cehalete bir
şey diyeceğim yok ancak cehaletin iktidar ettiği cahil, eğitimsiz, örümcek
kafalıların iktidarına kişiliksiz eğitimlilerin yalakalıklarına ne demeli! Denilecek
şey çok basit, kişiliksizliklerinin kendileri üzerinde yarattığı baskıyı
sönümlendirip kendi kendilerini yüceltmenin bir yolu olarak seçiyorlar
yalakalığı. Yalakalar olmadan, beyinsizler olmadan, kör ve sağırlar olmadan bir
memlekette sağ bu kadar iktidarda kalamaz…” yürürken ayaklarını daha sert
vurarak devam etmeye başladı Zafer. Parmağının acısını hissetmiyordu. Yırtık
ayakkabısının tabanı ile üstü neredeyse ayak bileklerine kadar ayrılmaya yüz
tutan sağ ayağının sesi sol ayağından farklı çıkıyordu. Sol ayağını bastığında
“pat” diye tek tonda ses çıkarken sağ ayağını vurduğunda ise iki ayrı ses
çıkıyordu. Fark ettiğinde baktı her iki ayağına ve gülümsedi.
ah eskiden sağcı solcu varmış de mi. kaptırıp gitmişler işte zafer gibi ve hayatı kaçırmışlar yaniii ama iyiler de vardır tabii :)
YanıtlaSildeeptone,
Silevet, var tabii. :)
Güzel bir söz " Allahım bize düzeltebileceğimiz yanlışları düzeltebilme gücü, düzeltemeyeceklerimizi kabullenebilme sabrı ver".
YanıtlaSilEvet, bazen zamanı kollamak gerekli.
Sil