Duydun mu |
Konuşmak
normal bir şeymiş gibi gelir insanlara dışarıdan bakılınca. Aslında normal bir
şey olmadığı konuşmaya başlayınca görülür. Konuşmaya devam ederken konuşmacı,
dinleyenler de analize başlarlar her kelimesini didik didik ederek. Sonuç
olarak konuşma beğenilir veya beğenilmez. Konuşmacıya sorulursa eğer,
karşısındaki dinleyenlerin görünürdeki tepkilerini değerlendirerek iyi veya
kötü diyebilir ama genellikle iyi sonucu çıkarılır.
Dinleyiciler
genellikle sessiz analiz yaparlar. Sesli analiz yapanlar ise heyecanlı
tiplerdir. Bir anda patlayarak tepkilerini ortaya koyduklarını düşünürler veya
dalavere peşindedirler.
Konuşmalar
vardır dolu doludur. Her kelimesi özenle seçilmiştir adeta. Düşüncelerini
tamamıyla ortaya koyma amacı güder. Kişisel veya kurumsal niteliğine göre
söyledikleri cümleler anlamlar kazanır dinleyenlere göre. Elbette söyleyenlere
göre de öyledir. Bazı konuşmalar özellikle kurumsal niteliği olanlar, farklılık
gösterir normal konuşmalara göre. Aba altında sopa vardır genellikle çünkü
şifrelenmiştir kelimeler, cümleler. Görünen kelimelerin arkasında başka
anlamlar saklanmıştır. Her dinleyen anlayamaz bu anlatılmak istenenleri ancak
ilgilileri anlayabilirler.
Çevremizde
sürekli konuşulur. Biz de konuşuruz her birimiz bir şeyler anlatabilmek
derdindedir. Bazen de laf olsun diye konuştuğumuz olur sırf konuşmuş olmak için
konuştuğumuzda etrafımızdaki insanlar yüzümüze bakar eğer konuşulanlar bize
uygun değilse. Demem o ki insanlar birbirlerini konuşmalarından da tanırlar ve
değerlendirmelerini ona göre yaparlar. Eğer alışkın olmadıkları bir konuşma
duyarlarsa ağzımızdan altında bir anlam bulmaya çalışırlar mutlaka.
Usta
konuşmacılar genellikle allı pullu kelimelerle süslenmiş cümlecikler veya
cümleler kullanırlar. Karşısındaki dinleyenler hiçbir şey anlamamalarına rağmen
o kadar iyi anladıklarını düşünürler ki konuşmacının anlattıklarından da çok
şey çıkar ortaya. Herkes hiçbir şey anlamadığı için kendi kafasının
içindekilere göre bir anlam verirler o tumturaklı süslü kelimeler ve cümlelere.
Böylece konuşulanların tek bir anlamı yerine binlerce anlamı çıkar ortaya ve
saçılır yeryüzüne. Geriye de ayıklamak kalır pirincin taşını.
Konuşmak
bazen çok sıkıntılıdır. Ortamın gergin olduğu durumlarda herkes konuşmaya cesaret
edemez. İşte böyle ortamlarda konuşabilme cesareti olanlar ancak ortamın
gerginliğinin nedenlerini bilenlerdir ki insanlara söyleyeceği kelimelerle
onları yatıştırıp sakinleştirebilsinler. Bir tür ilaç olacaktır o anki
kelimeler. Ya da intihar için bir tür zehir de olabilir eğer teşhis yanlış ise.
Bazen de
içten gelen konuşmalar olur dost ve sevenler, sevilenler arsında. Katışıksızdır
o kelimeler. Seslerin tonları değişir sürekli. Bazen çağlayana benzer bazen de
sakin bir denize. Konuştukça dalga dalga yayılır seslerin tonu çarşaf gibi
deniz üstünde ta ki kıyıdakilere çarpıncaya kadar. Kıyıdakilere çarptığında şıp
diye tatlı bir ses çıkarır dalga ve sönüp kaybolur ortadan. Dalga kaybolur
kaybolmasına da bu sefer de başka bir yerde başlar dalgalanmaya. Çarptığının
yüreğinde çağlamaya başlar çarptıkça yüreğinin kenarlarına şıp şıp diye.
Bu tür
konuşmalardaki kelimeler çıplaktır. Kendilerini saklamaya değil tam tersine
kendilerini göstermek için tüm çıplaklığıyla ortaya atılırlar arkası arkasına.
Öyle bir koşuşturmaları vardır ki mini minnacık bebek kalabalığı gibidirler.
Birbirlerine dokunarak, sürtünerek bir birlerinin arkasından çıkı çıkıverirler
durmadan. İnsan seyrederken hem eğlenir hem de seyre doyamaz onları. Onlar da
tüm tatlılıklarıyla yarışa devam ederler. bir bir atlarlar azgın sulara ve
başlarlar kulaç atmaya. Bu bir amansız yarışa dönüşür artık zaman içinde.
Yeneni yenileni yoktur bu yarışın. Eğlenirler sadece hep birlikte.
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.