Eminim birçok kişi zaman zaman karşılaştığı olaylardan
etkilenip, istem dışı gözyaşları damlacıklar halinde birer inci tanesi olur
yuvarlanıverirler yanaklarına doğru.
Gözyaşlarını fark ettiğinde hıçkırıklarla ağlamak gelir içinden fakat boğazında bir düğüm sanki tıkaç olur fazla inci tanelerinin eksilmesine izin vermez. İçin bir hoş olur tuhaf bir rahatlama hissedersin.
Ben gözlemlerimde, kırklı yaşlardan sonra genellikle gördüm. Erkek kadın fark etmiyor. Yaşamdaki yoğunluklara bağlı olarak yaş ortalaması ileri veya geriye çekilebilir belki de.
Çevremde şahit olduklarım ve kendi üzerimden çıkarımlar yaparak, biraz da ukalalık ekleyerek değerlendireceğim
Gözyaşlarını fark ettiğinde hıçkırıklarla ağlamak gelir içinden fakat boğazında bir düğüm sanki tıkaç olur fazla inci tanelerinin eksilmesine izin vermez. İçin bir hoş olur tuhaf bir rahatlama hissedersin.
Ben gözlemlerimde, kırklı yaşlardan sonra genellikle gördüm. Erkek kadın fark etmiyor. Yaşamdaki yoğunluklara bağlı olarak yaş ortalaması ileri veya geriye çekilebilir belki de.
Çevremde şahit olduklarım ve kendi üzerimden çıkarımlar yaparak, biraz da ukalalık ekleyerek değerlendireceğim
Kurtuluş savaşı sonrası askerliğini bitirip köyüne
dönmüştür Hasan. Yaşı kırkına yaklaşıktır. toplam 12 yıl askerliği vardır. Çevresinde sevilir sayılır, adil bir
kişilik yapısı vardır. Çocuk yetişkin ayırt etmeden çevresindeki kişiler
arasında adil davranışı ve verdiği kararlar kabul görür.
Köyden bir kız komşu köye gelin gidecektir. Üç gün üç gece
köyde düğün yapılmıştır. Sıra gelin almaya gelir ve komşu köyün konvoyu köye
girmiştir.
Komşu köyün delikanlıları davul zurna eşliğinde köy meydanına doğru ilerlemektedirler. Adet olduğu üzere, gelin tarafı gençler köy meydanı girişine halat çekerler; amaç toprak bastı parası almaktır. Her şey neşe içinde akmaktadır.
Gençlerin temsilcisi çekili halatın arkasında beklemektedir, elinde Sağdıç’a vereceği hediye de vardır. Damat tarafının gelişini meydandan yetişkinlerde kahvede oturarak izlemektedirler. Damat tarafı toprak bastı ödemeden meydana girmek isterler.
Birkaç denemeleri olmuştur. Bu anlar gençler arasında gerginliğe yol açmış ama gelenler misafir olarak değerlendirildikleri için gerginlik azaltılmaya çalışılmış, gelenekler gereği toprak bastı ödemek saygı gereği olarak değerlendirildiği için; gelin köyü gençleri kendilerine saygısızlık yapılmasına izin verilmeyeceğini belirterek kalabalığa katılımlar olmuş kalabalığa orta yaşlardan da katılım başlamıştır. Kavganın eşiğine gelinmiştir.
Komşu köyün delikanlıları davul zurna eşliğinde köy meydanına doğru ilerlemektedirler. Adet olduğu üzere, gelin tarafı gençler köy meydanı girişine halat çekerler; amaç toprak bastı parası almaktır. Her şey neşe içinde akmaktadır.
Gençlerin temsilcisi çekili halatın arkasında beklemektedir, elinde Sağdıç’a vereceği hediye de vardır. Damat tarafının gelişini meydandan yetişkinlerde kahvede oturarak izlemektedirler. Damat tarafı toprak bastı ödemeden meydana girmek isterler.
Birkaç denemeleri olmuştur. Bu anlar gençler arasında gerginliğe yol açmış ama gelenler misafir olarak değerlendirildikleri için gerginlik azaltılmaya çalışılmış, gelenekler gereği toprak bastı ödemek saygı gereği olarak değerlendirildiği için; gelin köyü gençleri kendilerine saygısızlık yapılmasına izin verilmeyeceğini belirterek kalabalığa katılımlar olmuş kalabalığa orta yaşlardan da katılım başlamıştır. Kavganın eşiğine gelinmiştir.
Bu durumu fark eden Hasan hemen atlar kahve bahçe duvarından
meydana ulaşır ve çitten bir dal parçası söker gençlerin önüne geçer. Duruma el
koyar. Gençler arkasına geçerler. Bu arada kahvede oturan diğer yaşlılarda otuz
kişi kadar Hasan'a destek verirler. Hasan durumun detaylarını öğrenmiş ve damat
tarafının güç yeterliliği niyetlerini ölçmeye çalışarak ve konuşarak işi çözüp
kimsenin rencide olmasını istememektedir. Nihayetinde akraba olunmuş ve bu
akrabalığında zarar görmesini istememektedir. Damat tarafının sözü geçen
yetişkinlerinden birini çağırır karşı gençlerin önüne. Cafer çıkar öne Hasan
ile aynı yaşlardadır. Durumun
ehemmiyetini kavrayan Cafer durumu aşabilmek ve gençlerinin yaptığı hatayı
telafi etmeyi geçirir aklından ve olması gereken de budur. Ama bu telafi şekli
onlara beklenen den pahalıya patlayacaktır ama gelecek düşmanlıkları
önleyecektir. Akrabalık bağlarına zarar vermeyecektir. Hasan hiç ağzını açmayıp
gençlerin önünde dimdik, sopası omuzunda bekler. Gayet sakindir.
Halaylar durmuş misafir konvoyunda tedirginlik ve arada
konuşma uğultuları gelmeye başlamıştır. Bunu fark eden Hasan kendi gençlerinin
sakin olmasını ve kimseden çıt çıkarmamasını ister. Bunun arkasından Cafer
pabucun pahalılığını anlayacak kadar zekidir. Bir an önce adım atmalıdır. Kendi
konvoyuna dönerek; “gençler, ağalar, burada bir hata işlenmiştir. Bu hatanın
telafisi gereklidir. Bu durum bizim hasiyet ve onurumuzdur. Durumumuzu
kurtarmalıyız. Akrabalarımıza bir
diyeceğimiz yoktur. Bu iki köy kurulduklarından beridir kız alır verirler,
böyle bir durum yaşandığı olmamıştır. Dostluklarımız bakidir, her zaman da baki
kalacaktır bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Şu an itibari ile bu gelenek gereği sembolik de olsa bir bedel ödenir
her iki köyde de uygulanır ve ödenen bedelde aynı yerde her iki köy gençleri
arasında masraf edilerek ziyafete dönüşür. Ancak bu sefer durum gençleri
rencide eder hale geldiği için bedelini gelenekten öte gönül alma ile
çözeceğiz. Benim önerim; geline takılarının haricinde bir sarı lira, köy
gençlerine bir koç vermeyi öneriyorum, eğer sizden itiraz gelirse bile ben bunu
köy bütçesinden ödemeyi taahhüt ediyorum.” Hep bir ağızdan “kabul” sesleri
yükselir. Ödemeler kabul edilmiştir. Her şey tatlıya bağlanmıştır.
Hasan hiç sesini çıkarmadan halatın açılmasını istemiştir
gençlerden ve halayın başına geçmiştir. Köy meydanına kadar, karışık olarak
omuz omuza halay çekerek davul zurna eşliğinde girmişlerdir gençler. Eğlenceler
iki saat kadar devam etmiş sıra gelin evinden gelin almaya gelmiş ve gençler
hep birlikte kız evine doğru yönelmişlerdir. Davul sesleri ortalığı
hoplatırcasına gümbürder ve zurna da davuldan geriye kalmaz, gelin alınır at
sırtına bindirilir. Damat tarafından
çekilen at, köy meydanına doğru yönelinmiştir. Konvoy köy meydanına geldiğinde,
gelin tarafı gençlerden bir tanesinin sesi duyulur. Herkes bir anda durmuş
merakla bütün bakışlar sesin geldiği tarafı ve seslenen kişiyi bulmaya
çalışırlar. Genç bağırır. Ağalar kıymetli misafirler, sevgili akrabalarımız,
biz gençler tekrar durum değerlendirmesi yaptık aramızda ve Cafer muhtarın biz
gençlere taahhüt ettiği koçu bu oluşan yeni aileye hediye etmeye karar verdik
ve bize değil en kısa zamanda yeni aileye verilmesi ve de kendi aramızda
topladığımız katkıyı da damada veriyorum. Gelin ve damadın bir yastıkta
kocaması dileklerimizle “buyur damat” diyerek şefkatle sarıp sarmalayan bir ses
tonuyla topladıkları takı, para ne varsa bir bohça içindedir; bir ucundan geline tuttururlar diğer ucunu da
damadın eline verirler. Bu arada herkes gibi damat da şaşırmıştır. Delikanlı
tam bu anda damadın sırtına sıkı bir şaplak indirir sanki gerdeğe
giriyormuşçasına bir an nefesi kesilir gibi olmuştur damadın.
Muhtar Cafer de şaşırmıştır bu davranışlara hiç beklemediği
bir şeydi. Bu gençlerin alçak gönüllüğü ve gönül zenginlikleri oldukça
duygulandırdı. Avazının çıktığı kadar bağırarak emriniz başımız üzeredir, gelin
attan inmeden koç kendilerine teslim edilecektir. Burada yaşananlar bir ilk
oldu ben de çok duygulandım bu davranışlarınızdan, biliyorsunuz gelin ve damat
her ikisi de öksüz bir istisna yapacağım. Bir kısmı köyümüz heyetinden, kalanı
da köyümüz bütçesinden karşılanmak üzere hamile bir düve de yeni aileye
tarafımdan iki gün içinde kendilerine teslim edilecektir. Bu bir istisna
olacaktır. Sesi cümlesinin sonlarına
doğru duygusallığı tamamen üzerinde olduğu belli oluyordu. Bu duygusal anlardan
sonra yola düzülme vakti gelmiştir. Damat atın yularını çene altından tutarak
hareket etmiştir. Davullar ve zurnaların coşkusu gelişlerinden daha coşkuluydu.
Gençler konvoyu köy çıkışına kadar coşku içinde halaylarla uğurladılar.
Bu durum komşu köylerde de kısa zaman duyuldu ve takdirle
karşılandı. Komşu köylerden bizden kız alın teklifleri duyulmaya başlandı.
Herhangi bir köye kız istemeye giden gençler yabancı gibi karşılanmıyor,
takdirle kucaklanıyor oldular. Karşılıklı birçok yuva kuruldu.
Hasan bu düğün olayından sonra on yıl kadar yaşadı. Bir yaz
günü köyden uzaktaki bir arazisinde hasat yaparken rahatsızlandı. İmkânlar
kısıtlı yakın çevrede doktor yok. Geleneksel tedavi yöntemleriyle
iyileştirilmeye çalışıldı. Acı haber çabuk yayılır denilir ve öyle oldu acı
haber çabuk duyuldu. Toprağı bol olsun,
cenazesi defnedildi. Arkasında bir hanım ve en büyüğü on üç yaşlarında olan üç
kız ve en küçükleri oğlan olan üç yaşlarında dört çocuk bıraktı.
Yoksulluk, yalnızlık
ve çaresizlik sardı her tarafı. Hasat tarlada bekliyor. Amcaları ve dayıları
uzak duruyorlar, bu durum daha da çaresiz hissettiriyordu kendilerini. Bir
hafta kadar geçti ki, bir gün tüm tarlalarında kalabalıklar hasada başladı
kimse kendilerine bir şey söylemedi. Bir hafta içinde çok kişi kendi işlerini
bırakarak yardıma koşmuş ve bir hafta gibi bir süre sonun da tüm hasat
tamamlanmış evlerine teslim edilip ambarlarına yerleştirildi. Çocuklar fazla anlamıyordu neler olup
bittiğini ama anneleri ve büyük kız çok duygulanmışlardı. Günlerce ağladıkları
olmuştur. Kış bastırdı her tarafı ve doğa ana gelinliğini tekrar giydi.
Yaşadıkları yapı taş duvar örülü iki katlı hanay diye tarif
edilir. Zemin kat da samanlık ve hayvanlar için ahır vardır. Ahırın tavanı
ağaçlardan ve ağaçların üzeri toprak kaplı, birinci katın tavanı da aynı
şekilde ahşap mertek ve araları ağaç dalı sayılabilecek malzeme ile örtülmüş
üzeri kalınca kil ve kumla kaplanmıştır. İki oda ve odaların haricinde geniş
bir tahtalık tabir edilen tamamen tahta kaplı önü kısmen kapalı bölüm vardır.
Ahşap düz bir merdivenle çıkılır.
Anne ahırdaki iki öküz, eşek ve bir düveyi yemlemek için
iner yemlemeyi bitirir, ağıldaki iki keçi ve iki oğlağı da yemlemek için ağıla
girer ve orada yere yığılır. Bayılmıştır.
Aşağıdan keçilerin bağırma sesleri ve tepinme sesleri
duyulur. Ahırda da hayvanlarda bir tedirginlik olmuşcasına tepinme sesi
duyulmaktadır. Büyük kız bakmaya iner,
ağıl kısmı ahıra girişin yanındadır. Akşam karanlığı bastırmak üzeredir ancak
ortalık seçilebilir durumdadır. Ağılın köşesinde bir karaltı yığın halindedir.
İlk anda kızın aklına annesi gelmez, oğlağın veya keçinin yatmakta olduğunu
düşünür. Dikkatlice baktığında anasını far keder. Sallar, bağırır
paniklemiştir. Bu arada çok korkmuştur. Anasının öldüğü aklından geçmiştir.
Kendisine böyle düşündüğü için kızmıştır. Anası ufacık tefecik yumuşak zayıf
bir kadındır. İnilti sesi gelir hemen sürüyerek ağıl dışına çıkarır. Başında
bekler kendine geliyor diye düşünür. Ne kadar zaman geçtiğini fark etmeden
beklemeye devam ederken kimseye haber vermeyi aklına getirememiştir. Nihayet
kıpırdanmaları artmış ses de mırıltı ve inleme karışımı anlamsız haldedir.
Kendisi sırtlayıp merdivenden yukarı çıkaramazdı. Yerinden kalkamıyordu. Bir an
önce yukarı çıkmaları gerekliydi, hava çok soğuktu burada üşüyerek hastalığı
etkilenebilirdi. Koşmak geldi içinden anasını orada bırakıp hızlı bir şekilde
yengesi geldi aklına, evlerinin hemen arkasındaydı evleri. En yakın orasıydı.
Zemin katta bir oda idi evleri kapıyı avuçlarının içiyle her iki eliyle de
hızlı hızlı vuruyordu. Durmaksızın vuruyor ve yenge, amca diye bağırıyordu.
Yengesi telaşla açtı kapıyı. Azarlamaya kalkacaktı ki kim olduğunu anlayıp
bağırmaya fırsat bulamadan “anam, anam ölüyor” dedi kız telaşla koşturdular
birlikte. Sırtına bindirdi yukarı çıkarıp yer yatağını serdiler ve yatırdılar.
Zor nefes alıyor gibiydi, inilti ve hırıltılar duyuluyordu, göğsü hızlı hızlı
inip çıkıyordu. Soğuk havada aşağıda epeyce kalmış olmalı ki vücudu buz kesmiş,
üzerindeki giysisi bir basma entari ve incecik bir hırka vardı üzerinde. Hemen
tarhana çorbası yaptılar. Kafasını dizinin üstüne alıp birkaç yudum da olsa
içirmeye çalıştı yengesi. Baktı yutkunmakta zorluk çekiyor, nefes borusuna
kaçıp boğazını almasından korkarak vazgeçti içirmekten. Tekrara yerine yatırdı.
Üzerine bir tane daha yorgan örttü. Ocağa birkaç odun ilave etti alevin
harlanmasını sağladı. İdare lambasını da yaktı.
Diğer çocuklar uyumuş şimdilik hiçbir şey bilmiyorlardı.
Sabah olduğunda ya da uyanırlarsa öğreneceklerdi. Gece yarısı yaklaştığında
amcaları da geldi. Baktı durum ağır görünüyor. Ben gidiyorum, sen sabaha kadar
kal başında dedi gitti.
Kız da açlık ve uykusuzluğa dayanamayıp uyuya kalmıştı
köşedeki minderin üzerinde. Yengesi uyuduğunu fark ettiğinde üzerine yorgan
örttü. Odanın içinde tabanda örtülen
hasır ve hasırın üzerinde keçi kılından dokunma, yazları çadır örtüsü olarak da kullanılan
örtü vardı. Odanın içi gam keder, kasvet kaplıydı. Acizlik bağırıyordu sanki
yırtarcasına buz gibi havayı. İsyan vardı havada. Her şey hatta hava bile
kadere teslim olmuş, acz içindeydi. Sabah olmak bilmedi bir türlü, güneş
doğmamak için inat ediyordu sanki ilk defa, ya da güneş utandığı için bu acz ve
çaresizlikten, belki de kimseye göstermek istemiyordu. Nihayet sabah oldu fakat değişen bir şey
yoktu. Çocuklar da uyanmış, oğlan ile kızların en küçüğü açlıktan ağlıyorlardı.
Büyük kız hemen tarhana çorbasını ısıttı, büyükçe kalayının bir kısmı kalkmış
bakır bir tabağa koydu içine de gevremiş yufkalardan ufaladı lapa haline
getirdi. Çocuklara yedirdi. Onları doyurdu, kendisi de biraz yedi. Yengelerinin
iştahı yoktu birkaç kaşık aldı bıraktı.
Büyük kız Hacer on üç yaşında, hiç okula gitmedi, O’da anası
gibi ufacık tefecik, çelimsiz bir kızdır. Sıcakkanlı tuttuğunu koparan ve
başladığı her işin üstesinden gelebilen bir kişilik yapısı vardır. Küçük
yaşlarından itibaren hep aile yaşamında sorumluluklar almış, ailenin yük
ortağıdır. Anasının en büyük yardımcısı olmuştur hep, kardeşlerine hem analık
hem de kardeşlik yapmıştır bu günlere kadar. Bundan sonra sorumlulukları daha
da artmıştır. Bu çocukların yaşamı ve büyümelerinin sorumluluğunu istese de
istemese de omuzlarındadır. Anacığı şuracıkta yatıyorken neler de düşünüyorum
diye kendine kızmaya başladı bir an korku duymaya başladı ya anam ölürse, bunu
nasıl düşünebilirim? Kendine ceza verdi bir daha böyle şeyler düşünmek yok.
Anam iyileşecek. Bizi bırakıp buralarda bir yere gidemez, bize kıyamaz. Hep
demez miydi “benim göz nurumsunuz, yaşam iksirimsiniz siz” diye, tabii ya biz
onun göz nuruyuz yaşam gücüyüz, yaşam iksiriyiz. Kesin bizi bırakmaz. Anacığım
az söz verir ama verdiği sözleri de hep tutmuştur. Şimdi telaşı bırakmalıyım
anama iyi bakmalıyım. İstediği iksiri vereyim de iyileşsin. Diye düşündü ve
anasının yanı başına oturdu. Ellerini tuttu. Hafif elinin sıkıldığını
hissediyordu sanki.
Halil GÖNÜL / Aydın
Halil GÖNÜL / Aydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.