Ev |
BÖLÜM
-2-
“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka kıracaksın!”
KAŞIK
Veysel’in kendisi atölyeden çıkmıştı
ama aklı hala oradaydı. Bir hafta izinli olması da içini sızlatmaya başlamıştı
daha doktorun odasından çıkmadan. Yarasını fazla önemsediği yoktu ona
bakılırsa, önemsiz bir şeydi sıyrıklar. Ona kalsa çalışabilirdi ama ustabaşı “İzinlisin”
demişti. O dediyse tamamdı, söylenemezdi artık sözünün üstüne.
Boynunu bükerek iş yerinden ayrılırken evi, işi, para bir sürü şey geçmeye başlamıştı aklından. Bir süre önemsememeye karar verdi, dikip başını yürüdü durağa kadar. Dönüp baktı arkasına durağa yaklaştığında. Daha şimdiden özlemeye başlamıştı işini. Yusuf’un gözleri geldi gözünün önüne, acıyan bakışları. Neden yapmıştı bu kazayı? Bir türlü akıl erdiremedi bir süre. Durakta sırada beklerken buldu cevabı. “Neden olacak, bir çift laf yüzünden; takmasaydım kafaya olmayacaktı işte. Şimdi de çalışıyor olacaktım. Ne güzel yemek işimi de halletmiştim. Al sana iyi mi şimdi. Bir hafta nasıl geçecek bakalım?” dedi kendine fısıltıyla, sanki birisi vardı karşısında onunla konuşuyor gibiydi. Sıradakilerde bir dalgalanma olunca bakındı iki yanına. Ona bakanlar vardı. Görmezlikten geldi onları, sırasını takip etti. Elinde hafif bir sızı vardı, hissetmeye başlamıştı.
Eve geldiğinde kimse yoktu evde, kapının zilini bastı birkaç defa. Baktı açan yok, ses de yok; çıkarıp anahtarını açtı kapıyı. Nedense bu gün ayakları gitmiyordu ileriye doğru. Sanki yanlış bir yere gelmiş gibi hissetmeye başlamıştı. Eşiklikten adımını atıp ayakkabılarını çıkarıp bir terlik geçirdi ayağına, oturma odasına doğru yürüdü. Salon, oturma odası aynıydı, kendi ve anası için yatak odaları vardı ayrıca. Küçücük bir mutfak, idare edecek kadar da banyoları vardı. Babası yaptırmıştı bu evi de yıllar önce.
Boynunu bükerek iş yerinden ayrılırken evi, işi, para bir sürü şey geçmeye başlamıştı aklından. Bir süre önemsememeye karar verdi, dikip başını yürüdü durağa kadar. Dönüp baktı arkasına durağa yaklaştığında. Daha şimdiden özlemeye başlamıştı işini. Yusuf’un gözleri geldi gözünün önüne, acıyan bakışları. Neden yapmıştı bu kazayı? Bir türlü akıl erdiremedi bir süre. Durakta sırada beklerken buldu cevabı. “Neden olacak, bir çift laf yüzünden; takmasaydım kafaya olmayacaktı işte. Şimdi de çalışıyor olacaktım. Ne güzel yemek işimi de halletmiştim. Al sana iyi mi şimdi. Bir hafta nasıl geçecek bakalım?” dedi kendine fısıltıyla, sanki birisi vardı karşısında onunla konuşuyor gibiydi. Sıradakilerde bir dalgalanma olunca bakındı iki yanına. Ona bakanlar vardı. Görmezlikten geldi onları, sırasını takip etti. Elinde hafif bir sızı vardı, hissetmeye başlamıştı.
Eve geldiğinde kimse yoktu evde, kapının zilini bastı birkaç defa. Baktı açan yok, ses de yok; çıkarıp anahtarını açtı kapıyı. Nedense bu gün ayakları gitmiyordu ileriye doğru. Sanki yanlış bir yere gelmiş gibi hissetmeye başlamıştı. Eşiklikten adımını atıp ayakkabılarını çıkarıp bir terlik geçirdi ayağına, oturma odasına doğru yürüdü. Salon, oturma odası aynıydı, kendi ve anası için yatak odaları vardı ayrıca. Küçücük bir mutfak, idare edecek kadar da banyoları vardı. Babası yaptırmıştı bu evi de yıllar önce.
Elindekileri köşedeki yuvarlak
masanın üstüne bırakıp eski koltuğa oturdu ayaklarını uzatarak. Derin bir nefes
alıp verdi sanki çok uzak yoldan gelmişçesine. Yarım saat kadar bekledi öylece,
gelip giden olmayınca ranzaya uzandı; bir yorgunluk çökmüştü üstüne, biraz
kestirirse iyi gelecekti. Tam da içi geçmişti ki zil sesi geldi dış kapıdan. “Tam
da zamanıydı!” dedi. Gelen hanımıdır diye düşünüp kıpırdamadı bir süre. Anahtarı
vardı nasılsa açardı kendisi kapıyı. Tekrar çaldı zil. Ayağa kalkıp yürüdü dış
kapıya kadar. Kapıyı açtığında karşısında Yusuf dikilmiş öylece kendisine bakıyordu.
Şaşırdı önce ama kendini tez toparlayıp “Gelsene Yusuf, ne dikiliyorsun orada?”
dedi gözlerini ovuşturarak. “Arkadaş bu ne yahu, daha akşam değil, gece değil;
ne uykusu bu?” Yusuf’u öne geçirdi omuzuna dokunarak “Sorma, biraz oturunca
içim geçmeye başladı ben de uzanıvermiştim; uyuya kalmışım öylece.”
İçeriye geçip oturdular karşı
karşıya. İyi ki kimseler yokmuş diye geçti Yusuf’un aklından. Belki kazayı
saklardı Veysel ailesinden. Nasıl saklayacaksa? Her şey ortada işte. Eğer
Veysel isterse bir yolunu düşünmüştür elbette, bana da ne oluyor? Aklından geçenlere
kendisi de inanmak istemiyordu. “Nasıl oldu Arkadaş bu iş, neden bu günü buldu?”
dedi Yusuf Veysel’e acıyan gözlerle bakarak. Veysel bir ara yere baktı, derin
nefesler alıp verdi sonra başını kaldırıp Yusuf’un gözlerinin içine bakarak “Kafama
taktım sabah işe giderken, bir türlü çıkmadı aklımdan o iki laf.” Durgunluk vardı
halinde. Söylesem mi, söylemesem mi? Çatışmasındaydı aklı. “Ne lafı, ne
takması, kimin lafı Yusuf? Senin de ağzından cımbızla çekeceğiz kelimeleri. Söylesene
adam gibi. Bu güne kadar ne sakladık birbirimizden?” sitemkârdı Yusuf. “Haklısın
haklı olmaya, bu iş başka senin anlayacağın. İki ucu boklu değnek, nereden
tutsam bir ucu bana dokunuyor.” Ellerini ovuşturmaya kalkınca acıdı birden ve
bıraktı ellerini iki yana.
Yusuf sıkıştırınca Veysel anlattı
söylenenleri. Yusuf bir anlam veremedi o anda. Bir süre susup bakıştı iki
çocukluk arkadaşı. Yusuf toparladı kendini. Teselliye, desteğe ihtiyacı vardı
arkadaşının. Önce şakaya vurmaya çalıştı durumu, önemsememiş gibi davrandı. Ancak
durum öyle değildi. İş ciddi görünüyordu Veysel’e, görüp anlayabiliyordu
durumunu arkadaşının.
“Kaç günlük evlisin daha şunun
şurasında? Hele bir bekle biraz. Neler olacağını bir gör hiç olmazsa. Boşuna kuruntu
yapma kendi kendine, bak üzüyorsun hem kendini hem de beni. Hanımını da
üzeceksin besbelli. Bırak peşini bu lafın. Boş bulunmuş besbelli. Belki de ne
söylediğinin farkında değil, sanki tanımıyorsun sen o kızı. Bazen atıverir işte
nereye giderse. Ölçüp biçim söylemez bazen. Ne de olsa evlenmiş bir kız, artık
hanım oldu ev idare ediyor. Haydiii takma, kalk gidip bir şeyler yiyip içelim;
hesaplar benden bu gece” dedi Veysel’in omuzuna vurarak. Geçerken de
bizimkilere haber bırakırız. Önden yürüdü çıktı Yusuf, Veysel de arkasından. Bahçe
kapısını açtığı anda karşısında hanımı geliyordu. “İşte, iyi adam lafının
üstüne gelirmiş; tam da biz de senden bahsediyorduk” dedi Yusuf Fatma’nın
duyması için. “Nereye böyle ev kaçkınları?” dedi Fatma Yusuf’a ters ters
bakarak. Yusuf arkadaşının sırtına dokunarak bozuntuya verme demek istedi ve Fatma’ya
güler yüzle bakarak “Fatma bacı, Arkadaşımı senden çalıyorum bu akşam kusura
kalma!” dedi şakayla karışık. Kendince emrivaki yapmaktı amacı, yoksa izin
alamayacaklarını anlamıştı. Fatma sokağın karşısına geçip yanlarına geldi,
kapının önüne. “Nereye bakayım böyle iki kuzu sarması?” diyerek Veysel’e baktı
anlamsızca. “Ne oluyor?” der gibiydi. Veysel Konuşmamayı tercih ediyordu, bu
durumunu anlayan arkadaşı da hemen yetişiyordu imdadına arkadaşının ve ona
fırsat vermeden konuşuyordu Fatma'yla. “Hiiç öylesine, biraz yarenlik edeceğiz.
Çok zamandır bir araya gelemedik de, akşama geç kalırız. Ne de olsa çok birikti
içimizde. Biraz da demleniriz. Sen bekleme bizi yemeğe” deyiverdi hemen.
Gözleri fal taşı gibi açıldı önce Fatma’nın, olgun davranmak istiyordu kendince
“Eh haydi bakalım bu seferlik senin
dediğin olsun Yusuf kardeş” dedi sinirli sinirli. Arkasına bakmadan “Güle güle”
diyerek yürümeye devam etti.
"Kadın" |
Neşesi yerine gelmişti Yusuf’un ama Veysel durgundu. Adımları yavaş atıyordu sanki gitmek istemiyormuş gibi. “Çekintin varsa, rahat değilsen vazgeçebiliriz ha! Ben senin için düşünerek kalkıştım bu işe. Yardımım olsun istedim.” “Yok, be Yusuf ondan değil. Bilmem ben de anlayamıyorum kendimi. Nedir derdim, ne yapmak istiyorum ya da istemiyorum bilmiyorum. Kafam karışık işte. Boş ver sen hızlanalım haydi. ‘İnceldiği yerden kopsun’ ne kopacaksa!”
Yusuf’la Veysel’in ayrılışından
sonra odaya giren Fatma, masanın üstünde duranlara göz atmak için yöneldi. Kocasının
eşyalarıydı orada duran. Dosyanın kapağını kaldırıp baktı göz ucuyla, bir şey
anlamadı sonra da kapattı alıp götürdü yatak odalarına yüklüğe koydu. Dönüp geldi
tekrar, sefertasını alıp mutfağa gitti. Kapaklarını açtı her ikisinin de. Yoğurda
hiç dokunulmammış olduğunu gördü. “Neden yemedi acaba?” diye sordu kendi
kendine. “Zıkkımın pekini yiyesice, anası baklava börek koyuveriyordu sanki
yemezse yemez!” dedi hırçınca ve bir kaşık alıp kaşıkladı sinirle. Beş kaşık
gelmemişti hepsi de. Bir parça ekmek koparıp sıyırdı dibindekileri de ve
musluğun altına bıraktı sonra da. Musluğu açtı üzerine sefertasının.
Lavabonun içindeki bulaşıkları
yıkamak geçti aklından. Biraz sonra kayınvalidesi gelip laf etmesin diye. Kollarını
sıvadı ve koyuldu yıkamaya. Yemek yapmak da vardı daha. “Köle olduk be,
evlendik de başımız göğe mi değdi! Al sana evlilik, evlilikmiş, tüküreyim böyle
evliliğin içine!” hırslandı bulaşıkları yıkarken. Anasının evinde hiç olmazsa
bazen nazlanıp odasına giderek kurtuluyordu işlerden. Koca evi öyle miydi ya? Her
işe koştur. Bulaşık, çamaşır, temizlik,
ütü yok anasının nikâhı.” “Al işte adam keyif çatmaya, sen bulaşığa, kolay
gelsin.”
Bulaşıkları bitirip biraz dinlenmek
istedi. Odaya geçip televizyonu açtı geçip karşısındaki koltuğa oturdu. Kocasının
koltuğuydu oturduğu koltuk. “iyi ki gitti, rahat bir televizyon izlerim hiç
olmazsa” dedi Fatma. Çok sevdiği dizileri vardı. Bazılarını izlerken ağlamaklı
oluyordu. Ne acıklı şeyler yaşıyor insanlar, biz şükredelim şu halimize, bundan
kötüsünü yaşatmasın Rabbim diye içinden geçirdi. Yarım saat geçmedi ki kapının
zili çalınca rahatı bozuldu. Kalkıp zile bastı. Dış kapının şangırt diye açılan
sesi duyuldu. Hemen geçip yerine oturdu gene.
Kaynanası televizyon seyreden
gelinini görünce bir an durakladı. İçinden geçenleri dinledi, sonra da sakin
adımlarla yürüdü eşikliğe. Besmeleyle girdi kapıdan. “Kolay gelsin kızım” dedi
ona bakmadan, dastarını düzeltti. Fatma hiç istifini bozmadan gözünü dikmiş
televizyona “Hoş geldin ana” dedi. Kayınvalidesi dayanamadı Fatma’nın bu
davranışına ve kırmamak için kendi odasına geçti. Bir süre kaldı odasında. Tekrar
geriye geldiğinde daha sakindi, hiçbir şey demeden elindeki entarisini tamir
etmeye devam etti oturduğu yerde.
Fatma diziyi bitirdikten sonra
mutfağa geçip yemek yapmaya karar verdi. Yarın sefer tasına ne koyacağını
düşündü. Biraz yemek, biraz da bulgur pilavı yapar ondan koyarım diye düşünüp
bulguru çıkardı dolaptan, kuru fasulye yemeği yapacaktı, iyi olurdu yanında
pilav. Sonradan turşu da koymak geldi aklına. Anası vermişti. Hepsini de yapıp
hazırladı. Sofrayı kurdu. Veysel’i soran anasına da “Yusuf’la yarenlik etmeye
gitti” dedi tafrasından geçilmiyordu. Gelininin tafrasını gören kadın alttan
almayı düşündü ve bir şey söylemeden kaşığını daldırdı önlerindeki tabağa
besmeleyle.
27:12:2016-21,50
Halil GÖNÜL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.