Biraz
önce saat 18:00 den itibaren, uzun bir zamandır-yaklaşık bir ay kadar-açmadığım
televizyonu açtım merak ederek; neler olup bitti? Türkiye’de ve Dünya’da diye. Bir
de çay demledim, keyif çatmak için. Oturdum televizyonun karşısına ve hem
çayımı yudumluyor hem de çiy, soyulmuş fıstıktan ağzıma atıştırıyordum birer
ikişer tane. İlk zamanlarda pek kulak vermedim televizyona.
Ancak bir zaman geçtikten sonra kulak kabartmaya başladım, baktım keyfim kaçmaya başladı duyduklarımdan ve kanalları değiştirmeye başladım; genellikle haber kanallarını tarıyordum.
Ancak bir zaman geçtikten sonra kulak kabartmaya başladım, baktım keyfim kaçmaya başladı duyduklarımdan ve kanalları değiştirmeye başladım; genellikle haber kanallarını tarıyordum.
Birinci,
ikinci bardak derken çaydan 3. Bardağı bitirmişim ve fıstıktan bir avuç kadar
almıştım yanıma, onlar bitmiş ve ağzım dolu fıstıkla; sinirlendikçe fıstık atmışım
ağzıma.
En
sonunda haberlerin yarısında kapattım televizyonu ve boş boş etrafıma bakınmaya
başladım, geleceği ve geçmişi düşünerek. “Siyasette seviye ne kadar da düşmüş,
ben mi fark etmemişim bugüne kadar yoksa daha da fazlalaşması mı olmuş? Düşüncelerim
birbirine ulanıyor dehşet içinde kalıyordum o anlar.
Geçmiş zamanlar -70-80’li yıllar- film şeridi gibi geçti gözümün önünden hemen.
Demirel-Ecevit - Erbakan atışmaları ne kadar da nazik ve saygılıymış. En çok kızıp
sinir olduğum şeyler bile gözüme gül demeti gibi görünmeye başladı o zamanlara
ait olanlardan.
Günümüzde
herkes bir şeyler söylüyor ama söylediklerini ne kendileri ne de söyledikleri
duyuyor; ortalık velvele içinde gidiyor sürekli. Arkadaş veya sokak kavgasında
bile ağıza alınmayacak sözler söylenmesinde hiçbir sakınca görmeyen etkili ve
yetkili insanlar sorumluluktan çooook uzaklaşmış tek amaçları kendi egolarını
tatmin etmek ve kendi tabanlarına ajitasyon çekmekten başka hiçbir şey
yapmıyorlar.
Toplumsal
seviyenin geldiği nokta beni çok ürkütüyor artık, kabullenmekte zorlanıyorum. Küfür
bir tür ifadedir ama acizliğin ifadesidir, çaresizliğin ifadesidir, hiçliğin ifadesidir; ifadesizliğin
ifadesidir. Küfür patlamadır. Çözümsüzlüğün ifadesidir. Problemin ifadesidir. Kişilikte
çözülemeyen ve aşılamayan problemlerin ifadesidir… Daha da artırabilirim küfür
gerekçelerini ve anlamlarını ifade ettiği şeyleri.
Utandım
televizyonun karşısında kendimden. “Ne hallerdeyiz? Ne hallere geldik? Gideceğimiz
yerler daha da kötü olacağını düşündükçe daha da ürperdim.
Bugünün
bebeklerinin, çocukların, gençlerin, orta yaş yetişkinlerin ana ve babaları, ne
kadar sorumluluk taşıyorlar acaba evlatlarıyla ilgili ve onların gelecekleriyle
ilgili? çok merak ediyorum bu ana - babaların duygularını ve düşüncelerini.
Düşündüklerim
artık siyasetin ötesinde bir şey. Memlekette siyaset miyaset hak getire. Kalmamış
öyle bir şey. Seviye çok düşmüş. Bu seviye beni başka bir şeyi daha düşünmeye
itti. Gerçekten biz toplum olarak layığımızı mı buluyoruz ya da bulduk. Hani bir
ifade var ya: “Her toplum, kendine layık olan yöneticileri seçer.”
Burada
amacım siyasi bakmak değil; gördüklerimin bana düşündürdüğü şeyler ve ben bir
sade vatandaş olarak bu ve bundan daha olumsuz şeyler düşünüyorum.
Lütfen
artık meselelere siyasi gözlük altından bakmayı bırakıp şöyle bir çevremize, Dünya'ya bakalım ve kulaklarımızı, gönlümüzü, vicdanımızı açalım; terazinin
kefesine koyalım. Hiç kimse veya hiçbir şey için olmasa bile çocuklarımız ve
onların geleceği için bunu yapalım istiyorum ve diliyorum.
Gerçekten
bu memleketin insanları fakiriyle zenginiyle böyle değildi 20-30 yıl öncesinde.
Dünya çok hızlı döndü ve biz savrulduk bir yerlere. Şimdi de savrukluklarımızı
toparlayamıyoruz bir türlü. Hatta daha da savrulmaya devam ediyoruz.
Nereye
kadar bu savrulma? Uzayda bir bulutsu oluncaya kadar mı yoksa bir yıldız
oluncaya kadar mı? Cevap: Bizim duyarlı, vicdanı temiz ve her şeye rağmen yüreği
taşlaşmamış, empati yetisini kaybetmemiş insanlarımız, ana-babalarımız,
abilerimiz, amca-dayılarımız, yenge-teyzelerimiz, bacı-kardeşlerimiz,
yeğenlerimizdedir.
Biraz
keyfinizi kaçırdımsa kendimi mutlu hissedeceğim. Benim keyfim çok kaçık çünkü. Kendime
tesellidaş arıyorum kör karanlıklarda ve Amazon ormanlarında dolaşıyorum sanki;
gökyüzüne bakarak.
Tek
dileğim, keyfiniz kaçsın bu yazıyı okuduğunuzda.
Bu
sefer hoşça kalın demeyeceğim sizlere; “Hoşça kalmayın” diyeceğim çünkü: hoş
kalmaya devam edersek çocuklarımız hoş durumlarda kalamayacak. Bu sorumluluk
bizim.
Her
şeye rağmen insanları seviyorum hele de saf ve kendi halinde olanları daha da
çok seviyorum. Hayvanları mı? O da soru mu? Elbette hem de, bazı insanlardan çok
sevmeye başladım bu kadar yıldan sonra.
Farkında
olmadan dil sürçmesi olmuşsa lütfen beni ikaz edin ve mail adresi- iletişim- ‘den
bana anlatın ki size dönüş yapma imkânım olsun. Yanlış anlaşılmaya meydan
vermek ve kimsenin kırılmasını, hatta incinmesini bile istemiyorum; düşmanım
bile olsa.
Şimdi
hoşça ve sağlıcakla, umutla kalın. Her şey istediğiniz gibi, gönlünüzce olsun.
01-03-2017
Halil Gönül.
Görsel: Pixabay.com
Çok haklısınız çok yerinde bir yazı olmuş,kaleminize sağlık.
YanıtlaSilFatofotofan Tv,
Silteşekkür ederim, beğenmeniz beni mutlu etti. :)