Bir Saksı Umut
Merhaba
tekrar, sevgili Misafirler.
Diğer Pazar Gözlemlerim'i okumak isterseniz isimlerine tıklayın 1.Pazar gözlemim, Pazar Gözlemim-2
Bu
yazımda otlu sac pide yediğimi anlatmayacağım size. Artık alışkanlık gibi bir şey
oldu bende.
Bugün
daha fazla dolaşmak için zaman ayırdım kendime. Hava oldukça soğudu ikindi
üzeri ve ben oturduğum yerde üşümeye başladım. En iyisi hareket etmektir felsefesiyle
o sokak senin bu sokak benim epeyce dolaşıp durdum çevreme bakına bakına.
Yaşlı
bir kadın gözüme takıldı sokak başında. Yalnızlık hisleriyle dolu bakışlarında
koskoca bir hayat okunuyordu sanki.
Kendi halinde ve kendi dünyasında gezinip duran bir hali vardı. Bakışları donuk, artık çok fazla bir beklentisi kalmamış bu dünyadan ve geleceğinden. Nasıl olursa bugünü karınca kaderince yaşamaya çalışan haliyle bir umut diyerek çıkmış pazara.
Kendi halinde ve kendi dünyasında gezinip duran bir hali vardı. Bakışları donuk, artık çok fazla bir beklentisi kalmamış bu dünyadan ve geleceğinden. Nasıl olursa bugünü karınca kaderince yaşamaya çalışan haliyle bir umut diyerek çıkmış pazara.
Yaşlı
dediysem de 50-60 yaşlarında ama daha yaşlı görüntüsü var benim gibi. Hayat çok
fazla yıpratmış. Az kilolu, bembeyaz saçları ve üstü başı düzgün, temiz haliyle
bir plastik tabure üstünde oturmuş, önünde küçük saksılarda kendi yetiştirdiği
10 kadar çiçek, biraz biraz -ikişer avuç kadar- kuruttuğu nane, fesleğen, gibi
baharatlardan ibaret toplamda bir metre kareyi geçmeyen bir sergi mendili var.
Kendisine
hissettirmeden etrafta dolanıp durdum biraz. Ne veya neler hissediyor olduğunu
merak ettim. Konuşmakla ortaya çıkacak şeyler değildir hisler. Pek kolaylıkla
anlatılmaz olanları vardır bir de laf olsun torba dolsun diye anlatılanlar. Yaşanılan
ve durmadan için için kaynayan hisler ise artık demlenmeye geçmiş yavaş yavaş
oturmuş bir köşelerde durmadan sizi gözetler.
Vardım
yanına “hayırlı işler” dedim gülümseyerek ve sergisine bakarak. Kafasını kaldırıp
baktığında gözlerinin parladığını gördüm. Sessizce içindeki dünyasında oturan
kadının kapısını çalmıştım. Bakışları mallarımdan al demiyordu, “Ben çaresiz ve
zavallı değilim, bak marifetlerime, daha yapmak istediklerim var; örneğin
torunlarıma oyuncak, giyecek bin bir çeşit hediyeler almak istiyorum… Kimselere
muhtaç olmadan yaşamak istiyorum, kimseye de minnetim yok…” Gözlerinin sohbeti
çok tatlı ve derindiler.
“Şu,
şu küçük kırmızı olan çiçek ne kadar? Dediğimde
canlandı birden, açtı kilitlenmiş kapılarını ve güneş girmesin diye kapattığı
gönül penceresini. Pırıl pırıl oldu dünyası. Kalktı ayağa biraz zorlanarak ve
fiyatını söyledi çekinerek. Biraz da erkek olmama şaşırmıştı belki de çiçek
böcek işleriyle genelde bayanlar uğraşır diye mi düşünüyordu ne?
Gösterdiğim
çiçeği aldım pazarlık yapmadan. Zaten pazarlık işini beceremem de oldum olası,
çok kazıklar yediğimi de bilirim bu yüzden. Burada pazarlık yapmanın anlamı da
yoktur zaten. Düşküne bir yumruk da sen vur gibidir pazarlık etmek. Diğer baharatlardan
da naneyi ve fesleğeni de aldım, toplam parasını ödedim. Şundan da ister misin? Gibilerden sorular
sormadı bana hiç. Açık göz pazarcılardan değildi. Doğrusunu demek gerekirse
pazarcı değildi kadın. Mal satmıyordu pazarda, umut satıyordu, umutlarını almak
için.
Biraz
felsefe yapayım size. Aslında böyle pazarlarda genellikle küçük pazarcılar mal
satmazlar umutlarını satarlar. En kolay işlerden görülür pazarcılık, değildir
hatta en zor işlerden birisidir. Bir gün önceden hazırlık yapacaksın. Sabahın köründe
sıcacık yatağından kalkacaksın kar, kış, sıcak demeden ve düşeceksin yollara. Umutlarını
sereceksin tezgâha ve bir çay söyleyeceksin kendine. Oturacaksın tezgahının arkasındaki
taburene ve umut dolu yudumlar alacaksın bardağından. Çok çabuk da tükeniverir
meret çay bardak da bir daha söylersin tadını alabilmek için ve başlarsın
beklemeye etrafa göz gezdirerek.
İlk
müşterin geldi mi? Hele bir de satışın oldu mu değme keyfine; bugün şanslı
günüm dersin kendi kendine ve nasıl başlarsa öyle gider diye düşünürsün umutla
beklersin akşam karanlığına kadar. El etek çekilmeye başladığında artık umutlar
ya suya düşmüş ya da yerini bulmuştur, başlarsın yavaş yavaş toparlanmaya. Satışın
az olmuş ise toparlanmak zor gelir, yorgunluğun üstündedir olduğu gibi. Çare yoktur
toparlanacaksın ve umutları götüreceksin seni bekleyenlerine.
“Nasıl
gitti bugün?” diyenlere “Şükür, Allah bereket versin, ağız tadıyla yemek nasip
etsin” dersin ve Pazar çantanı alıp uzatırsın sevenlerine yolunu
bekleyenlerine. Çıktın mı eve bir de sofran hazırsa vay anasına, değmesinler
keyfine. Gün yorgunluğun kayboluverir birden, başkaları için bitmek üzere olan
gün yeni başlamıştır daha ve şafak yeni söküyordur.
Evet
sevgili insanlar, pazarlarda umutlar alınır satılır, hiç kimseler fark etmeden.
Bazıları turp, pırasa, elma armut, lahana, marul, tere… daha sayamayacağım
kadar ürün alır veya satar. Torbasına koyan da tezgâhtan satan da umut alır ve
satarlar. Herkesin kendine göre beklentisi vardır. Alanlar ucuz ve kaliteli
olsun ister, satanlar da bol müşteri ve bol para ister. Bazen de hiç kimsenin
istediği olmaz. Denge kendiliğinden kurulur buralarda arz-talep der ya hani
iktisat ve ekonomi bilimi, işte öyle arz ve talep dengesine göre her şey
oturuvermiştir pazarın her köşesine.
Bir saksı Umut |
Çiçeğimi
getirip mutfak camının önüne koydum bol güneş alsın diye ve arada bir
sulayacağım yudum yudum. Baharatları da yemeklere atacağım gıdım gıdım, aroma
katsınlar aşıma diye.
Size
bir soru sorayım mı bu arada? Sor der gibi cılız sesler duydum sanki. Haydi sorayım
o zaman. “Hangi yemekler lezzetlidir sizce?
Gelecek
yazıda buluşmak üzere şimdilik hoşça ve mutluca kalın.
12-03-2017
Halil
GÖNÜL
Görsel: Pixabay.com
İçinde mutluluk ve huzur varken yediğin yemekler lezzetlidir. Bir de karşında aynı yemeği paylaştığın tatlı insanlar varsa tadına doyum olmaz:) Aslında hep umut peşinde insanlar. Bir umut için yaşıyorlar.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Sevgili "deryada damla" Nazik ziyaretiniz ve yorumunuz için. Ne güzel tarif etmişsiniz, umut olmadan yaşamak mümkün değil. çok haklısınız. Tekrar görüşmek dileğiyle hoşça kalın.
Sil