"Kahvaltı" |
Çay demlendi, ben demlendim
oturduğum yerde çayın demlenmesini beklerken çaydanlıkta. Nereden aklıma
geldiyse geldi dikildi başıma Azrail gibi, balıklama dalışlarım. Ha! Bir zamanlar
bir test çözmüştüm yıllar öncesinde, gazetenin birinde; “duygu testi” miydi
neydi? Tam hatırlayamıyorum ama sonuç aklımda hala, takılıp kaldı aklımın bir
köşesine. Testin sonucunu mu merak ediyorsunuz, haklısınız elbette çünkü ben de
testi çözerken çok merak etmiştim, iple çekmiştim testin bitişini.
Bu testin sonucu yaptıklarımı değil
de neden ve nasıl yaptığım konusunda oldukça düşündürdü, haklıydı testin sonucu
yani ben de hak vermiştim ters olmasına rağmen, hele ki duyan gören olmadı da
bu günlere kadar dillere düşmedim, lakabım da olmadı.
Anam babam işten fırsat
bulamıyorlardı ben çocukken, kendime kendim bakıyordum ne ağlamak kar
sağlıyordu ne de bağırıp çığırmak, kısacası kendimin bakıcısı olmak zorundaydım
ve baktım. Kendi ihtiyaçlarımı kendim gördüm.
Biraz büyüdüm, çok istiyordum
büyümeyi, onda da halt etmişim, büyümez olsaydım, bilemedim. Kardeşine
bakacaksın dediler; sardılar sırtıma sıcak yaz günlerinde ekin tarlalarında.
Yazın kavuran sıcaklığı yetmezmiş gibi bir de kardeşimin işemesi ilave oldu
terime. Hiç umursamazdım, sırtımda gezdirirdim biricik kardeşimi akşama kadar.
Durun durun: inek, buzağı, keçiler
de var bu arada, tam teçhizatlı yürüyüş benimkisi, askerlik kaç yazarmış
yanında. Askerlikte faydasını çok gördüm.
Ana baba derdi de benimdi,
sahiplenirdim onlara çaktırmadan, çok ağır bir yük gelirdi ama ne yaparsın
ailem sonuçta. Onların derdi benim de derdim, benim derdim de benim derdim;
başka dert çeken mi var sanki.
Uzatmayayım, bütün dünyanın
dertlerini dertlenip yüklenmeye çalışmaktan gına geliyordu ama şikâyet edeceğim
kimse bulamayınca sesimi de çıkarmadan ıkına sıkına kalkıyordum ayağa ve
başlıyordum yürümeye, yollar yürümekle aşınmıyordu zaten. Akılsız köpeği de yol
kocatmıyordu, ha babam, de babam devam yolları tepmeye.
İşte böyle devam ederken hasbel
kader, malum test geçti elime ve çözmeye başladım meraklar içinde. Kendimden
şüphem vardı galiba, içime bir kurt düşmüştü testi çözerken ama bir anlam
veremiyordum duygularıma. Sonuçta tescilli erkektim hem de sapına kadar; dünya
âlem şahitti.
Alın size testin sonucu: ne çıktı
dersiniz hadi bir tahmin edin, edemezsiniz ya! Ben söyleyeyim o zaman; aramızda
sır kalacak, aa, rezil rüsva etmeyin beni ele güne; dost var düşman var öyle
değil mi?
“Anaçlık duygusu hakimmiş bende, kadınsı
duygularmış.” Eee olacağı bu! Başka ne beklenirdi ki bu kadar anacılık,
babacılık oynadıktan sonra hem kendimi hem de kardeşimi büyüttükten sonra
normal sayılır değil mi? Dünyayı da kucaklamaya uğraşıyorum ilave olarak.
Baktım test kötü şeyleri işaret
ediyor, dünyayı kucaklamayı bıraktım ben de fazla beklemedim hemen evlendim,
olmuşken tam olsun bir eksiğim kalmasın diye.
Hanım cingöz mü cingöz çıktı, çaktı
sanırım manzarayı “Kocacığım bana kahvaltı hazırlamıyorsun, yoksa beni sevmiyor
musun?” demeye başladı. Bak bak sen çaktırmadan anaçlık duygularımı coşturmaya
çalışıyor, yutar mıyım hiç; duymazlıktan geldim her seferinde.
Erkeklikten taviz yoktu artık, yoktu
ama ses de kısıldı tabii yapmayınca dediğini; ne bulduysam razı oldum sofrada.
Söylemesi ayıp olmasın hiç ütü yüzü görmedi benim kıyafetler. Onun da çaresini
buldum, yıkandıktan sonra nemliyken seriyordum her şeyi, sarkıtarak. Nemli olup
da sarkıtarak astığım zaman ütü yemiş gibi düzgün çıkıyordu kuruduğunda benim
kıyafetler; alışmışlardı da bana hiç zorluk çıkarmadılar.
Ee ne yapalım, idare dünyası bu
dünya, idare edip gittik işte biz de. Her zorluğa, her soruna çare buluyordum
kendimce, bütün yükleri omuzlasam da gıkım çıkmazdı zaten ama açık vermiyordum
yine de kimseye, karıma bile.
O testi
çözmeseydim, denk gelmeseydi belki daha değişik olurdu yaşamım; gaza getirdi
beni hain test. Belki de kahvaltı hazırlardım kim bilir, istemeden de
yapabilirdim coşup da bazen. Ne çıkardı sanki birkaç sefer anayasayı delmekle;
birkaç sefer delinmeyle delik deşik olacak hali yoktu ya erkeklik anayasasının.
Kim bilecekti, sonuçta hanım ve ben biliyorduk kahvaltıyı benim hazırladığımı.
Olur mu hiç, hanım bildikten sonra
duymayan kalır mıydı acaba? Önce mahalle sonra şehir daha sonrasında da dünya
öğrenirdi tabii ki; bundan doğal ne olabilirdi ki?
25-10-2017
Halil
Gönül
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.