İnsanın
değişiminin farkına varılmadan olduğunu düşünürken, kendi yaşamını düşünmeye
başladı baştan sona. En geride neyi hatırlıyordu? Kendine sorduğunda bu soruyu
bir süre durakladı sabit gözlerle aşağıdaki sessiz çığlıkların atıldığı
kalabalık yığınına bakarak.
Aşağıdakiler
de yukarıdakiler de değişiyorlardı ister istemez. Elbette kendisi de
değişmişti; hem fizik olarak hem de düşünce olarak. Özellikle bir çabası
olmazdı insanların bu değişimlerinde. Belki de yanılıyorumdur, kim bilebilir
ki? Yan tarafından bir avuç toprak alıp savurdu havaya. Bir anda hafif esen
ters rüzgâr fırlattığı toprağı üzerine doğru getirince de kaçınmaya çalıştı.
Kaçınsa da olanlar olmuştu çoktan. Kendisi farkına varıncaya kadar her tarafı
tozlar içindeydi. Çırpınmayı denedi tozları ve ot parçalarını başından,
yüzünden ve diğer yanlarından atmak için. Sonra da pek işe yaramadığını düşünüp
vazgeçti bu çabasından.
Öğretmenlik
için ön kayıt yaptırmaya gittiği zamanları hatırladı. Neredeyse 30-40 yıl
önceydi. Liseyi bitirip üniversite sınavlarına girmişti ama merkezi sistemle
yerleşememişti. Nasıl yerleşsin ki. Kendi imkânsızlıklarıyla boğuşmaktan doğru
dürüst kaynak kitap, yoktu. Dershaneye gidecek parası yoktu. Sadece kendi
olağanüstü gayretleri vardı. Uykusundan bile feragat ederek günde iki saat
uyumakla hazırlanmaya çalışmıştı üniversite sınavlarına.
Her
ne kadar merkezi sistemle yerleşemediyse de güzel puanları vardı. Hala çok net
olarak hatırladığı sayısal puanı 419 idi. Sosyal puan 432 idi. Aydın Ortaklar
eğitim Enstitüsü iki yıllık bir okul ve ilkokul öğretmeni yetiştiriyordu. Ön
kayıtla öğrenci alacağını ilan etmiş, taban puan 219 idi hatırladığı kadarıyla.
Milli eğitim bakanlığı koalisyonun ortağı olan MHP’de idi.
Otogarda
bir arkadaşıyla karşılaşmıştı, biletlerini alıp Aydın’a doğru yolculuk yaparak
ortaklara ulaşmışlardı sabahın erken saatlerinde. Yerleşecekleri kesindi.
Tamamen emindi her ikisi de. Ancak okulu bulup bir süre dışarıda beklemek
zorunda kaldıklarında anlamaya başlamıştı durumu.
Kayıtlar
durdurulmuştu, okulun giriş kapısındakiler öyle söylüyordu ve hiç kimseyi bahçe
kapısından içeriye almıyorlardı. Kapının açılması ihtimalini düşünerek kapıya
yakın duruyordu herkes. Arkadan bir yaşlı kadın ve yanında torunu olan genç bir
kızla kalabalığı yararak ilerlediler. Denilen sözleri dinlemeden ilerlemeye
devam etti kadın ve torunu olan kız.
Bahçe
kapısına dayanıp zorlamaya başlayınca kapıdaki genç görevli ikaz etti kadını
ama dinleyen kim. Bağıra çığıra zorlamaya devam ediyordu. 100 kişi kadar
kalabalık da izliyordu. Ancak beklenilen gibi olmayacağı anlaşılmak üzereydi
adeta. Kadın ile birlikte kalabalığın önde olanları, zaten derme çatma olan bir
metre yüksekliğindeki sürgülü kapıya yüklenince kapı yamularak devrildi ve
insanlar içeriye girmeye başlayınca okulun kapısından birkaç genç çıktı ve
hırsla kalabalığı karşılamaya hazırlanıyordu.
Zafer
arkadaşıyla birlikte ilk anda tereddüt etmiş olduğundan oldukça
arkalardaydılar. Gelen gençler bağırarak kalabalığı durdurmaya çalışıyorlardı
ama çok fazla etkili olamıyorlardı. Okul oldukça dışarıda olduğundan polis
falan da yoktu. Bir el silah sesi duyuldu ve bir panik oluştu kalabalıkta.
Bazıları yere yattı, bazıları geriye dönüp insanlara çarpa çarpa bahçeden
dışarıya çıkmak için çaba gösteriyordu.
Yaşlı
kadın ve torunu ilerlemeye devam ederlerken tam da okul giriş kapısına
yaklaştıklarını düşünürken on beş basamaklı merdivenin ilk basamağında güçlü
kuvvetli bir adam yaşlı kadının kolundan kavrayarak geriye sürükleyerek
döndürdü ve sürükleyerek bahçe kapısına doğru sürükledi. İlk zamanlarda ayakta
idare edebilen kadın devrilen sürgülü kapıya yaklaştıkları esnada tökezleyip
düştü yere. Elinden kurtulmuştu adamın. Ayağa kalktı bağırıp, ağlayarak. Geriye
döndü bir adım atamadan tekrar kavradı adam kolundan ve savurdu dışarıya doğru
“ne laf anlamaz bunaksın be, al kızı da defol, yoksa bilirim yapacağımı!” diye
bağırdı.
Sağ
kolunu da yukarıya kaldırarak diğer bekleyenlere “kayıtlar bir süreliğine
durduruldu. Tekrar haber verilene kadar bekleyeceksiniz.” Diyerek geriye dönüp
okula girdi. Beş on dakika sonrasında iki kişi geldi ve kapıyı tamir etmeye
çalıştılar. Tam olmasa da kapıyı ayağa kaldırmayı başardılar.
Zafer
arkadaşının kolundan tutarak beş adım ileride kaldırımda bekleyen elma
satıcısına doğru gittiler. Neredeyse iki yumruk büyüklüğünde başyıldız elmaydı
elmalar. Kıpkırmızı, “ye beni” diyordu elmalar bağıra bağıra. Öğle vakti
geçmişti zaten, açlık kendini belli ediyordu. Yakın görünürde herhangi bir yer
veya tesisi yoktu.
Elmanın
birini seçip arkadaşına uzattı Zafer, birini de kendine aldı. Parasını da
ödedi. Arkadaşı sevinmişti bu duruma. Elmayı birkaç kez ısırdıktan sonra tekrar
kapı önüne itmeye çalışan arkadaşının kolundan tutarak “gitme, burada
bekleyelim. Görünüyor zaten her şey.” Dedi ve elmalarını ısırmaya devam ettiler
bir süre daha.
Bir
saat kadar geçmişti ki, karşı kaldırımdan kendilerine doğru gelen gençleri
gördü Zafer. Şüphelenmişti durumlardan. Gelenlerin birinin koltuğunun altında
açık bir şekilde görülsün diye itinayla sıkıştırılmış Milliyet gazetesi, bir
diğerinde Cumhuriyet gazetesi görünüyordu. Ama bıyıklarıyla uygun düşmüyordu
gazeteler. Bekleyip göz ucuyla takip ediyordu Zafer.
Sakin
bir şekilde kapıya yaklaştılar, kimse engel olmadı ve girdiler içeriye. Onlar
girince diğerlerinden de girmeye niyetlenenler olunca onlara engel olundu. Ara
ara üçer-beşer kişilik guruplar halinde ve benzer şekilde gazete taşıyanlar
girmeye başladı derken ikindi vakti geçti, mesai sonuna doğru “kayıtlar açıldı”
denildi bahçe kapısında. Ama kalan beş veya on kişi kadardı. Kayıt yaptırdılar.
Sonradan
durum anlaşıldı ki, yerleştirilmek istenen kişilerin puanları düşük olduğundan
dolayı taban puan onların puanına uygun olarak düşürülmüş ve engellemelerle de
herkesin ön kayıt yapması engellenerek yalnızca bakanlık parti örgütlerinin
oluşturduğu listelerin kayıt yaptırması sağlanmıştı. Ön kayıtla öğrenci alan
okulların neredeyse tamamında benzer olaylar yaşanmıştı o zamanlarda. Bazı
okullarda solcu öğrencilerin hâkimiyeti vardı ve oralarda söz sahibi
olamamıştılar.
Zafer
ve arkadaşı yerleşememişti o puanlarına rağmen. Kendilerine verilen cevapta
“evrak eksikliğinden dolayı kaydınız uygun görülmemiştir.” Denilmişti sadece.
Listeler yayınlandığı gün sonucu öğrendiklerinde nereye gideceklerini bilemediler.
En yüksek puan 300 idi listede. Kendilerinin 400’ün üzerinde olmasına rağmen
yerleşememişlerdi. Karar verdi Zafer o anda. “Gelecek yıl kesinlikle merkezi
sistemle yerleşeceğim.”
Uzun
bir süre neredeyse nefes bile almadan kaldı öylesine. Dalgındı, yüzünde
kızgınlıkla birlikte nefret ifadesi vardı. Sonra tekrar tekrar üstünü başını
silkeledi tekrar tekrar. Ada hafif de olsa rüzgâr esiyor ama herhangi bir şey
uçurup sürükleyebilecek kadar değildi.
İki
kolunu arkaya doğru gererek kollarına yaslanarak gövdesini biraz geriye
kaydırdı, başını da geriye atarak gökyüzüne bakmaya başladı ama derdi
yıldızları seyretmek değildi, düşündüğü şeyler vardı. Aklına geliveren durumlar
olduğunda ve kendisinde iz bırakmış ayak izleri olduğunda öyle yapardı. Artık
bilinen bir davranışıydı bu durumlarda gösterdiği mimik ve hareketler.
Görsel: Google Görseller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.