"Yazı yaz" |
Öncelikle yazmalıyım ki, blog
mantığı ilk zamanlarda yazmak için iyi bir yönlendirmeydi benim için; bir gayem
olmuştu adeta. Yazma alışkanlığı kazanmak, özellikle düzenli yazmak bakımından
önemliydi. Kimsenin okuması çok da önemli değildi, yalnızca kafamın
içindekileri belli bir düzene sokup dışarıya akıtmaktı sadece.
İlk başlarda biraz zorlansam da
zamanla alıştım yazmaya. İşe de yaradı sayılır. Bir süre sonra işler karışmaya
başladı. Blogger kuralları, seo falan derken artık kafama yatmayan şeyler düşünmeye
başladım. Blogger olmak adeta tılsımını yok etmeye başladı.
Bir süre sonra gördüm ki blog da
kısa yazılar -300 kelime civarı- yazmak işe yarıyor ve kısa yazılarla da doğru
dürüst bir şey çıkmıyordu. Bir süre devam etsem de zorlanmaya başladım. Sonunda
tamam oldu dediğim zamanda da bu durumun yanlış olduğunu çünkü tam olarak
dışarıya atılamayan şeylerin kafayı boşaltmak yerine karışmasına yol açmaya
başladığını hissettim aynı zamanda da düşünme sınırlanmaya, kelime haznesi de
değişmeye başladı bir süre sonra. Bir türlü doğru dürüst düşünememeye
başladığımı da fark edince kısa yazı mantığını boşlamaya karar verdim kendimce.
Bundan sonra yazacaklarımda
sınırlama koymayacağım, düşünebildiğim, yoğunlaştığım şeyleri yazmaya
çalışacağım. İlerledikçe konu karmaşası yaşamaya başladım. Birçok konu olmasına
rağmen bir türlü herhangi birisi üzerinde yoğunlaşamadığım için doğru dürüst
bir şey de çıkmamaya başladı. Kısacası kafamın içi hiç de hoşuma gitmiyor. Kum
fırtınası var sanki.
Yazdıklarımı kimse anlamlandırmaya
çalışmasın bence, çünkü ben de anlamlandıramıyorum artık hiçbir şeyi hatta
insanı bile. İnsan kadar anlamsız bir şey yok bu dünyada. Anlamsız şeyler
yapıyorlar sonra da anlamlandırmaya çalışıyorlar. Tıpkı ben gibi; oturduğum
yerden ellerimi açtım havaya, ağzım da açık bu arada; hani bir şey düşer belki
diye. Anlayacağınız hazırlıklıyım yani. Böylesi daha iyi olacak galiba;
alıştırsam iyi olacak kendimi.
Bakmayın insanlara kızdığıma, belki
de kendime kızgınlığımdandır, insanları matah saydığım için. İnsanları bir
matah saymamdan dolayı kendimi pek matah görememiştim belki de tokatlarını
yiyinceye kadar. Tokat yiye yiye de böyle oldu işte. Yediğim en son tokattan
sonraysa insan yüzü göresim de kalmadı. İnsanın hiç olmadığı bir yer aramaya
başladım. Bulursam söylerim elbette.
“pes doğrusu” dedirtti bu sefer
yediğim tokat. Bırakın şimşekler çakmayı yıldırımlar kapladı her yeri.
Birçoğunun donu tutuşmuş hala haberleri yok gördükçe gülmekten kendimi
alamıyorum. Eğlence buldum kendime desem yeridir. O kadar komik ki, kıçında,
paçasında alevler alırken hiç haberleri olmadan eğlenmeleri, gülmeleri beni de
güldürüyor ister istemez. Boşuna dememişler “elle gelen düğün bayram”
diye. İnsanları önemsemeyeceğim artık,
istisnalar da var elbette ama “istisnalar kaideyi bozmaz” öyle değil mi?
12.07.18-Halil Gönül
yazma eylemi aslında insanın içini boşaltması ve bu şekilde rahatlaması şeklinde de algılanabilir..insanın yazdıkça,beyninde gizli saklı kalan ama insanı rahatsız edecek derece de bunalıma sürükleyebilen birikmiş bilgilerin dışarıya çıkarılmasıyla rahatlaması,"öfke" patlamasını dindirmek,azaltmak,yok etmek şeklinde de anlayabiliriz..bunu "bıçağın kemiğe dayanması,bardağın taşması,dananın kuyruğunun kopması" vs gibi deyimlerle de anlatabiliriz aslında..neyse çok konuştum,elinize kaleminize sağlık yazma eylemi hakkında güzel bir paylaşımdı..🙂
YanıtlaSilErtuğrul Yıldırım,
Silevet, güzel bir açıklama, katılıyorum size. Çok konuşmuş da değilsiniz üstelik, sadece beş satır, sadece bir başlangıç yapmışsınız ama çok şey ifade eden bir başlangıç. Teşekkür ederim.
Halil Ağabey sen ister uzun yaz ister kısa yaz biz okuruz. Her seferinde yorum yapamasak da okuyoruz.
YanıtlaSilİnsanları ve yaptıklarını kafaya takmamak gerek. Sana nasihat edecek hâlimiz yok ama bu devran böyle gelmiş; böyle gidiyor. Kimse değişmiyor daha da kötüye gidiyor. :(
Recep Hilmi Tufan, teşekkür ederim güzel sözlerin için. Devran hep dönüyor değil mi? Döndüğü sürece elbette insanların da dönmesi normal. "Kötü" konusunda haklısın, ben de benzer düşüncedeyim. Öyle görünüyor ki, mağara devri bile aranır duruma gelecek belki zamanla.
SilMağara devrini bilmiyorum ama aklım erdiğinden beri kötüye gittiğimiz aşikar :(
SilBu arada yorum araları reklam işi iyiymiş. Yolu nedir? :)
Reklam konusunda bir şey yaptığım yok klasik durumdan başka ama galiba Google amca torpil geçiyor. :)
SilRecep beyin dediği gibi her zaman yorum yazılmasa da siz varsınız Halil bey.. dediğiniz gibi bazen yazdığınız şey karşı taraftan anlaşlmayabilir, çunkü o sizin aklınızın ürettiği bir şey, yazı içindeki gizlı sokakları keşfetmek de bir mesai gerektiriyor.
YanıtlaSilAslında sadeleşmek belki de en güzeli nacizane. Elinize saģlık.
Momentos, haklısınız ve teşekkür ederim güzel dizeleriniz için. Anlaşılma durumuna gelince belki de yeterli sadelikte yazılamıyor düşünceler. ben bunu fark ediyorum yazarken bile ve her seferinde kendime söz veriyorum, "basit ve düz ifadeler kullanacağım" diye ama yazarken bir de bakıyorum uzayıp gidiyor cümleler. Boş veriyorum sonra da. Anlıyorum ki yazmak hakikaten zor zanaat. Biliyorsunuz mutlaka, klasik denilen eserlerin büyük bir çoğunluğu basit ve kısa cümlelerden oluşurlar. hem okuması hem de anlaması kolay olur çünkü.
Silgenel olan budur diye birşey yok ki sevgili Halil bey, içinizden geldiği gibi, sizi nasıl rahatlatıyorsa öyle yazın.. diş macununu nasıl sonuna kadar sıkıyorsak, sizi sıkıntıya sokan şeyleri diş macunu misalı sonuna kadar boşaltın. şart-şurt neye göre kime göre?
YanıtlaSilizleyicileriniz zaten yazılarınızı okuyacaktır.. seo - meo hepsi fasafiso.. ben kafama göre yazıyorum :)
Ephendy,
Silevet, bütün mesele bu galiba. Güzel bir örnek "diş macunu" benzetmesi. Teşekkür ederim.