kozmoz |
Düşünmek
İçini buruk
bir duyguyla doldurdu derin derin nefesler alarak. Bir balon gibi uçuverecekmiş
gibi hissetti kendini. “düşünmek yoruyor insanı be kardeşlik!” diye fısıldadı yanı
başında oturan birisi varmışçasına.
“Düşünmek!” sihirli bir kelime sanki.
Bazen iyi bazen de kötü gibi gelmeye başladı sanki. Bazen “düşün düşün, nereye
kadar?” sorusu takılırdı aklına ama çok üzerinde durduğu bir şey değildi bu.
Düşünmeden nereye kadar? Sorusuyla cevaplamaya çalışırdı ama bu cevabın doğru
olmadığını da düşünürdü.
İnsanların düşünen hayvan olarak
kabul edilmesi onlara ayrıcalık tanıdığı apaçık ancak hayvan oldukları da çok
açık öyle değil mi? Düşünmeyi ihmal edebilmek her zaman mümkün. Böyle durumda
hayvanlardan farkı ortadan kalkarak direkt olarak asıl sınıflarına dönerler,
ayrıcalıkları kalmaz. Ne yaparlar bu durumda? Gayet basit bir cevap buldu
kendine. Çevreyi gözlediğinde zaten bu cevabı görebiliyordu en açık haliyle.
Savaşıyorlar, birbirlerini öldürüyorlar, üzüyorlar. Kendileriyle savaştıkları
yetmiyormuş gibi diğer canlılarla da hatta dünya ile savaşıyorlar. Nasıl mı?
Baksana çevrene; dünya ölüyor sanki. Dünya ısınıyor günden güne. Bir gün gelip
dayanılmaz sıcaklıklara ulaştığında birçok canlı ölüp yok olacak, kendisi de
dahil bu yok oluşa. Hangi düşünen varlık böyle bir şey yapabilir. Elbette
düşünemeyen varlıklar yapar.
Dedik ya, kolay iş değil şu
düşünebilmek kavramı. Düşünmek demek zararları en aza indirmek demektir.
Düşünmek demek acı ve elemi en aza indirmek demektir. Açlığı en aza indirmektir
hatta sıfıra indirmektir. Açlık çok kötü bir ceza olmalı, insafsızlıktır açlık.
Aç insanın düşünebilmesi elde olan bir şey olamayacaktır.
Düşünüldüğünde bazı acı verecek
olayların önüne geçilebiliyor ama bazen de hatalı değerlendirmelerden dolayı
doğru tespitler yapılamayıp yanlış sonuçlara ulaşılabiliyor elbette. Bu durumun
önüne geçmenin yollarından en önemlisi de başka düşünenlerin düşüncelerini
dikkate alıp değerlendirmeye değer bulmaktan geçiyor olmalı.
Bir düşünce ne kadar çoklukla kabul
görürse o kadar doğru değerlendirmesi her zaman geçerli olamadığı yaşanan
örnekleriyle ortadadır. Tecrübe denilen durum geçmiş deneyimlerdir. Geçmişte
alınan kararların sonucunda ulaşılan sonuçlardır. Zaman aynı zaman olmadığından
koşullar aynı olmadığından geçmiş şartlarda verilmiş olan kararların gelecek
bir zamanda verilmesi durumu doğru değerlendirmek anlamı taşımaz. İşte bu
nedenlerle her an farklıdır ve düşünme durumu da her ana için farklı
değerlendirmeler getirmesi gereklidir.
Geçmişten çıkarılan dersleri günün
şartlarına güncelleyerek değerlendirme yapmak daha doğru sonuçlara götürecektir
elbette. Herkes düşünebiliyor mu? Sorusunun cevabını aradı bir süre ancak kolay
verilebilecek bir cevabı yoktu. Kendi kendine saplanmak düşünmenin çıkmaza
giresi demek olduğunu anladığında çok zaman harcadığının farkına vardı bir süre
önce.
Doğa kendi içinde bir denge buluyor
mutlaka aksi durumda olağanüstü bir değişime gidiyor. Bazen radikal kararlar
alabilmek cesaret ve kesin bilgiler istiyor. Doğa kendi içindeki iletişimlerle
bu bilgileri toplayarak radikal kararlar almayı kolaylaştırıyor. İnsan da zaman
zaman bunu gerçekleştirmeye çalışır farkında olduğu zaman etrafının. Hiçbir
hareket ve durum gizli kalamaz ebediyen. Bir zamanda mutlaka ortaya çıkıp ben
geldim “de ee” diyecektir. Şaka gibi değil mi?
Toplumlarda sosyal açıdan basamaklar
arasındaki mesafeler açıldıkça uçurumlar oluşmaya başlar. Uçurumlar açıldıkça
da toplum uçuruma yaklaşmaya başlar. Bireyleri uçurumdan kurtarmak kolaydır
ancak toplumları uçurumdan kurtarmak kolay değildir çoğunlukla hiç mümkün
değildir. Topluluk içinde her bir birey diğerini iter ileriye doğru dolayısıyla
uçurumun ucuna gelindiğinde önce yuvarlanan öndekilerdir. Ne kadar çabalarsa
çabalasınlar geriye dönüşleri yoktur o andan sonra. Alınan kararların ve
düşünme hatalarının ne kadar yanlış olduğunu deneyimlemiş olurlar. Hayatlarına
mal olan bu deneyim gelecek kuşaklara aktarılabildiğinde benzer bir hatayla
karşılaşmama olasılığı daha fazladır. Ancak toplumlara bakıldığında neredeyse
her yüzyıllık dönemlerde değişik toplumlarda yıkılış ve başka bir toplumun
varoluşu görülmektedir. Bu yüzden geleneksel eğitim ve güncel bilimsel eğitim
önemlidir ve insanlar arasındaki iletişimin en önemli kaynaklarıdır.
İlkel topluluklarda bir kişi her şeyi
düşünmek zorundadır ancak öyle olsa bile düşünen kişi kararlar alırken
özellikle topluluğa yönelik kararlar alırken bir heyete, hatta topluluğa
danışarak düşüncelerinin eksik, aksak yanlarını düzeltmeye çalışır. Yapılan
elbette doğrudur ancak topluluklar büyüdükçe bu durum değişir ve karar alma
mekanizması bir kişiye veya guruba bırakılamaz. Kolektif bir düşünce yapısı
geliştirerek kararlar alınıp adımlar atılmalıdır. Çünkü alınan kararların
sonucu yalnızca karar alanları değil toplulukların tüm bireylerini
etkileyecektir. Bu durum da kişi veya gurupların alabileceği bir sorumluluk
olmaktan çıkar. Karar alanlar bu durumun bilincinde olmalılar.
Karar almalarda kişisel hırslar
düşünceleri yanlış yönlendirirler ve doğruyu bulmaktan uzaklaşırlar. Savunmaya
geçen düşünceler hiçbir zaman ortaya çıkmaz ve kendi kendilerini köreltirler
bir noktadan sonra yıkımı ortaya çıkar. Bu yıkım toplumun dönüşümüdür. Farklı
bir noktaya doğru yönelmeye başlayan savunmaya geçmiş düşünenler hiçbir şekilde
yollarından çevrilemezler çünkü körelmiş ve duyarsızlaşmışlardır.
Esnekliklerini kaybetmişlerdir. Eğer bir süre sonra farkına varmazlarsa
gidecekleri nokta bulanıklaşmaya başlar ve kaos yaşanır ortamda. Kaosun
evrilmesi de belirsizdir.
Zafer kendi kaosunun içinde nasıl
yüzdüğünü gözlemeye başladığında önüne çıkan her şeyi yıkmaya başladığını
gördüğünü düşünmeye başladı. Başkalarının durumlarını düşünebilmek kolay, akıl
vermek çok basittir ancak kendi durumunu değerlendirmek ve kendine akıl vermek
bir türlü gerçekleşmez böyle kaos durumlarında.
İnsanın zayıflığı da bu galiba. Kaos
içine daldığında birileri olmalı kaosu düzene sokacak. Çaresizlik, düşünememek,
hatalı düşünmek adına her ne konulursa konulsun, insan yalnız başına çok fazla
bir şey ifade etmiyor olduğu gayet açık. Hani ağızlarda sakız gibi çiğnene bir
söz var ya; “insan sosyal bir hayvandır” evet, öyle görünüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.