Perşembe, Ağustos 30, 2018

Kuantum

kuantum

Kuantum

            Kendine bakıp, kendi haline gülen pek fazla kişi yoktur herhalde! Halay çekmek geldiyse de içinden bir an ayağa kalkmayı denedi ama daha da tuhaf olduğunu düşünerek vazgeçerek oturmasına devam etti “kuantum, kuantum, kuanta!” kelimelerini mırıldanarak.
            Epeyce kafa yormuştu bu kosmos ve kuantum olayına. “Kuanta” başka şeyleri çağrıştırsa da gülümseyerek asıl meseleye döndü. Ne ilgisi vardı sanki “Kuanta” ile “Malta”nın. Yoktu elbet bilinen bir ilgisi. Hem    Kuanta” da değildi kelime.
            Kuantum düşüncesine göre dolanıklık vardı. Yani her şey anında haberleşiyorlardı güya. Evet deneylerle de bu durum anlaşıldı ama nasıl bir şey olduğunu pek açıklayabilen yoktu. Her şeyden birden fazla olmalıydı, biri etkilendiğinde diğerlerinin de anında haberi oluyordu deneylere göre.  Neyse asıl mesele “uzay-zaman” kavramı. “Kozmos zamanı” diyordu zafer buna. Her şey olup bitmiş duruma bakılırsa. Zaman denilen doğrusal kavram aslına bakılırsa dünyada yaratılan bir kavram. Görecelilik ile de zamanın gözlemciye göre değiştiği biliniyor artık.
            Bir de “Hologram” kelimesinden bahsediliyordu tam anlayıp, hatırlayamasa da. Kafasının içi iyice bulanıklaştığından daldan dala konar bir halde kendine bir çıkış yolu araması hemen far edilen bir durumdu. Eğer başka yerdeki bir yaşamın yansımasıysa dünyadaki yaşam, yaşanılanlar anında yaşanmıyor demek ki. Önce orada başlıyor ve sonra dünyaya yansıyor. Olabilir mi? Bir karar veremeden başını sallayıp durdu iki yana. Olabilir olsa da olmasa da kendisini etkileyen bir şey olamazdı artık. Çünkü hiçbir şeyin önemi kalmamıştı kendisi için.
            Uzay, uzaylılar ilgisini çekerdi eskilerden ama üstünden çook zaman geçtiğinden tam da anımsayamaz haldeydi o zamanları. Eğer hologram yaşamda bulunuyorsak onlar bizden ileride değil demek ki yansıtmalarının dışında. Ya denek olarak kullanıyorlar bizleri yaratarak, ya da bize benziyorlar.
            Bir anlık oturduğu yerde dikleşerek ileriye doğru bakındıktan sonra tekrar ellerini geriye atarak yaslandı. “Büyük patlama, büyük patlama!” diye sayıkladı. Başını geriye kaydırıp gökyüzüne baktı. Sonsuz gibi görünen pırıltılar vardı. Üzerindeki uzay bir şemsiye gibi duruyordu. Kubbeydi işte, ucu bucağı var gibi görünüyordu.
Önceleri dünyanın güneşten bir patlamayla kopuşunu öğrenmişti. Aklına yatmıştı bu durum ama kozmosun bir patlamayla oluştuğu fikri hemen hazmedilecek bir durum değildi. Hem de küçücük bir maddenin patlaması haliydi söz konusu büyük patlama.
Sıkışan bir kütlenin basınca dayanamayarak patlamasından sonra evren, kosmos oluşuyordu. Bir tane mi yoksa başka sıkışıp patlayanlar var mıydı? “Bizden bilen yok” dedi alaylı bir gülümsemeyle. Eğer öyle bir madde var idiyse ve sıkışıp o hale geldiyse ve sonunda patladıysa başkaları da aynı yolu izlemişlerdir. Bu demektir ki başka evrenler ve o evrenlerde başka canlılar vardır. Bize benzer midirler yoksa değil midirler? Belki bir gün öğrenilebilir eğer insan denilen yaratık kendini yok etmez ise.
Patlama olduysa eğer sıkışmadan dolayı, teoride bahsedildiği gibi bir veya birkaç yönde olmayacaktır patlamadan çıkanlar. Yani patlama yırtılma şeklinde olmayacaktır. Patlayan madde patlamanın merkezinde olacaktır her zaman. Madde iç basınca dayanamayarak dışarıya doğru patlayarak genişleyecek ve kendi çevre zarını eşit bir gerilimle genişletecektir. Şişirilen bir balona benzer şekilde.
İlk patlamayla kısmen rahatlasa da bu rahatlama saniyelerin çok altında bir süre olacaktır arkasından başka patlamalar oluşacak ve dalga halinde yayılarak devam edeceklerdir. Her bir patlamanın yarattığı dalgalar ortamı sıkıştırarak çevre zarını hızlı bir şekilde açılmaya zorlayacaktır.
Daha sonraki süreçler içinde gaz bulutu halinde olan maddeler bir yoğunluk kazanmaya başlayacaklardır ve kütle ortaya çıkmaya başlayacaktır. Milyonlarca yıldır devam eden bu devinim kendi içinde merkezi patlamanın yanında sonradan oluşan kütlelerin çekimlerinden dolayı büyüyerek daha başka yerel patlamalar yaratacağı ihtimal dâhilindedir. Bu tür yerel patlamalar kozmosun denge durumunda küçük de olsa değişkenlikler yaratacaktır.
Işık hızından büyük hız yoktur bilinen kadarıyla ancak dolanıklıktaki durum anlık olması nedeniyle ışık hızından çok daha hızlı bir şekilde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Bu durum nesnelerin kopya halde bir arada olduğu düşüncesini uyandırıyordu. Yani kendisinin bir kopyası var ve kendisiyle birlikte. Kendisine ne olursa ona da anında yansıyordu. Ama o kopyayı bizim algılamamız mümkün olamıyordu. Olabilir mi? “Bilmem, hem olabilir, hem de olmayabilir!” diye mırıldanıp gökyüzüne bakmaya devam etti gülümsemesi dudaklarına oturmuştu iyice. Belki de kendini yalnız hissetmiyordu artık, anlayan bir kopyası var olabilme ihtimalini düşünüyordu işte şunun şurasında. Biraz sonra gaz olup uçabilirdi de!
Bayramın geldiği düştü aklına. Kurban bayramıydı yaklaşan. Kaç gün vardı pek emin değildi ama içini bir burukluk kaplamaya yetip de artıyordu. Etraftaki insanları düşündü, herkeste bir telaş vardı. Olanda telaşlanıyordu olmayanda. Bazıları böyle günlerde daha fazla ıstırap çekiyor bazıları da kendi egosunu oldukça şişiriyordu.
Eskiden insanlar özellikle kızlar adak olarak sunulurmuş, çok eski sayılmaz bu kız kurban etme geleneği, üç yüzyıl kadar geriye kadar devam etmiş. Sonradan değişmiş işler demek ki insanın köküne kıran gireceğini görmüş birileri ve devrim yapmış kurbanlık konusunda artık insanlar kurban edilmekten kurtulmuşlar.
Olsun da hayvanların canı yok mu? Var, var olmasına da onlar insanlar için yaratılmış diye savunur kurban meselesini. Kurban tanrılara sunulan adakmış eski çok tanrılı zamanlarda ama tek tanrıya geçildiğinde de devam edegelmiş gelenek. Oturduğu yerden boğazın olduğu yeri görmeye çalıştı. Bir kısmını görebiliyordu. Bir zamanlar gördüklerini düşününce tüylerinin ürperdiğini hissetti. Boğazın suları kıpkırmızıydı kan rengine bürünmüştü. Nasıl böyle bir şey olabilirdi? Aklı almakta zorlanmıştı ve o günden sonra kendisi imkânları olmasına rağmen kurban kesmemeyi düşünmüştü. Çocukluk anıları canlanırdı her kurbanda. Çok sevdiği oğlakları, kuzuları kurban edilmişti.
“Hay benim akılsız akıllı başım, daldan dala konmanın doruklarında dolaşıyorsun artık, kim tutar seni! Kuantum neree, kurban nere? He yavrum he, bildiğin gibi yap karışmıyorum artık ben sana ama arada bana da selam çakmayı unutma!” dedi ve başına bir şaplak vurdu Zafer. Zafere ermesi yakın mıdır nedir?

Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.