kuantum |
Kuantum
Kendine bakıp,
kendi haline gülen pek fazla kişi yoktur herhalde! Halay çekmek geldiyse de
içinden bir an ayağa kalkmayı denedi ama daha da tuhaf olduğunu düşünerek
vazgeçerek oturmasına devam etti “kuantum, kuantum, kuanta!” kelimelerini
mırıldanarak.
Epeyce kafa yormuştu
bu kosmos ve kuantum olayına. “Kuanta” başka şeyleri çağrıştırsa da
gülümseyerek asıl meseleye döndü. Ne ilgisi vardı sanki “Kuanta” ile
“Malta”nın. Yoktu elbet bilinen bir ilgisi. Hem Kuanta” da değildi kelime.
Kuantum
düşüncesine göre dolanıklık vardı. Yani her şey anında haberleşiyorlardı güya.
Evet deneylerle de bu durum anlaşıldı ama nasıl bir şey olduğunu pek
açıklayabilen yoktu. Her şeyden birden fazla olmalıydı, biri etkilendiğinde
diğerlerinin de anında haberi oluyordu deneylere göre. Neyse asıl mesele “uzay-zaman” kavramı. “Kozmos
zamanı” diyordu zafer buna. Her şey olup bitmiş duruma bakılırsa. Zaman denilen
doğrusal kavram aslına bakılırsa dünyada yaratılan bir kavram. Görecelilik ile
de zamanın gözlemciye göre değiştiği biliniyor artık.
Bir de
“Hologram” kelimesinden bahsediliyordu tam anlayıp, hatırlayamasa da. Kafasının
içi iyice bulanıklaştığından daldan dala konar bir halde kendine bir çıkış yolu
araması hemen far edilen bir durumdu. Eğer başka yerdeki bir yaşamın
yansımasıysa dünyadaki yaşam, yaşanılanlar anında yaşanmıyor demek ki. Önce
orada başlıyor ve sonra dünyaya yansıyor. Olabilir mi? Bir karar veremeden
başını sallayıp durdu iki yana. Olabilir olsa da olmasa da kendisini etkileyen
bir şey olamazdı artık. Çünkü hiçbir şeyin önemi kalmamıştı kendisi için.
Uzay,
uzaylılar ilgisini çekerdi eskilerden ama üstünden çook zaman geçtiğinden tam
da anımsayamaz haldeydi o zamanları. Eğer hologram yaşamda bulunuyorsak onlar
bizden ileride değil demek ki yansıtmalarının dışında. Ya denek olarak
kullanıyorlar bizleri yaratarak, ya da bize benziyorlar.
Bir anlık
oturduğu yerde dikleşerek ileriye doğru bakındıktan sonra tekrar ellerini
geriye atarak yaslandı. “Büyük patlama, büyük patlama!” diye sayıkladı. Başını
geriye kaydırıp gökyüzüne baktı. Sonsuz gibi görünen pırıltılar vardı.
Üzerindeki uzay bir şemsiye gibi duruyordu. Kubbeydi işte, ucu bucağı var gibi
görünüyordu.
Önceleri dünyanın güneşten bir
patlamayla kopuşunu öğrenmişti. Aklına yatmıştı bu durum ama kozmosun bir
patlamayla oluştuğu fikri hemen hazmedilecek bir durum değildi. Hem de küçücük
bir maddenin patlaması haliydi söz konusu büyük patlama.
Sıkışan bir kütlenin basınca
dayanamayarak patlamasından sonra evren, kosmos oluşuyordu. Bir tane mi yoksa
başka sıkışıp patlayanlar var mıydı? “Bizden bilen yok” dedi alaylı bir
gülümsemeyle. Eğer öyle bir madde var idiyse ve sıkışıp o hale geldiyse ve
sonunda patladıysa başkaları da aynı yolu izlemişlerdir. Bu demektir ki başka
evrenler ve o evrenlerde başka canlılar vardır. Bize benzer midirler yoksa
değil midirler? Belki bir gün öğrenilebilir eğer insan denilen yaratık kendini yok
etmez ise.
Patlama olduysa eğer sıkışmadan
dolayı, teoride bahsedildiği gibi bir veya birkaç yönde olmayacaktır patlamadan
çıkanlar. Yani patlama yırtılma şeklinde olmayacaktır. Patlayan madde
patlamanın merkezinde olacaktır her zaman. Madde iç basınca dayanamayarak
dışarıya doğru patlayarak genişleyecek ve kendi çevre zarını eşit bir gerilimle
genişletecektir. Şişirilen bir balona benzer şekilde.
İlk patlamayla kısmen rahatlasa da bu
rahatlama saniyelerin çok altında bir süre olacaktır arkasından başka
patlamalar oluşacak ve dalga halinde yayılarak devam edeceklerdir. Her bir
patlamanın yarattığı dalgalar ortamı sıkıştırarak çevre zarını hızlı bir şekilde
açılmaya zorlayacaktır.
Daha sonraki süreçler içinde gaz
bulutu halinde olan maddeler bir yoğunluk kazanmaya başlayacaklardır ve kütle
ortaya çıkmaya başlayacaktır. Milyonlarca yıldır devam eden bu devinim kendi
içinde merkezi patlamanın yanında sonradan oluşan kütlelerin çekimlerinden
dolayı büyüyerek daha başka yerel patlamalar yaratacağı ihtimal dâhilindedir.
Bu tür yerel patlamalar kozmosun denge durumunda küçük de olsa değişkenlikler
yaratacaktır.
Işık hızından büyük hız yoktur
bilinen kadarıyla ancak dolanıklıktaki durum anlık olması nedeniyle ışık
hızından çok daha hızlı bir şekilde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Bu durum
nesnelerin kopya halde bir arada olduğu düşüncesini uyandırıyordu. Yani
kendisinin bir kopyası var ve kendisiyle birlikte. Kendisine ne olursa ona da
anında yansıyordu. Ama o kopyayı bizim algılamamız mümkün olamıyordu. Olabilir
mi? “Bilmem, hem olabilir, hem de olmayabilir!” diye mırıldanıp gökyüzüne
bakmaya devam etti gülümsemesi dudaklarına oturmuştu iyice. Belki de kendini yalnız
hissetmiyordu artık, anlayan bir kopyası var olabilme ihtimalini düşünüyordu
işte şunun şurasında. Biraz sonra gaz olup uçabilirdi de!
Bayramın geldiği düştü aklına. Kurban
bayramıydı yaklaşan. Kaç gün vardı pek emin değildi ama içini bir burukluk kaplamaya
yetip de artıyordu. Etraftaki insanları düşündü, herkeste bir telaş vardı.
Olanda telaşlanıyordu olmayanda. Bazıları böyle günlerde daha fazla ıstırap
çekiyor bazıları da kendi egosunu oldukça şişiriyordu.
Eskiden insanlar özellikle kızlar
adak olarak sunulurmuş, çok eski sayılmaz bu kız kurban etme geleneği, üç
yüzyıl kadar geriye kadar devam etmiş. Sonradan değişmiş işler demek ki insanın
köküne kıran gireceğini görmüş birileri ve devrim yapmış kurbanlık konusunda
artık insanlar kurban edilmekten kurtulmuşlar.
Olsun da hayvanların canı yok mu?
Var, var olmasına da onlar insanlar için yaratılmış diye savunur kurban
meselesini. Kurban tanrılara sunulan adakmış eski çok tanrılı zamanlarda ama
tek tanrıya geçildiğinde de devam edegelmiş gelenek. Oturduğu yerden boğazın
olduğu yeri görmeye çalıştı. Bir kısmını görebiliyordu. Bir zamanlar
gördüklerini düşününce tüylerinin ürperdiğini hissetti. Boğazın suları
kıpkırmızıydı kan rengine bürünmüştü. Nasıl böyle bir şey olabilirdi? Aklı
almakta zorlanmıştı ve o günden sonra kendisi imkânları olmasına rağmen kurban
kesmemeyi düşünmüştü. Çocukluk anıları canlanırdı her kurbanda. Çok sevdiği
oğlakları, kuzuları kurban edilmişti.
“Hay benim akılsız akıllı başım,
daldan dala konmanın doruklarında dolaşıyorsun artık, kim tutar seni! Kuantum
neree, kurban nere? He yavrum he, bildiğin gibi yap karışmıyorum artık ben sana
ama arada bana da selam çakmayı unutma!” dedi ve başına bir şaplak vurdu Zafer.
Zafere ermesi yakın mıdır nedir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.