Cuma, Ağustos 03, 2018

Yazmaya Doğru

Yazmak
Yazmaya Doğru

                Oldukça uzun zamanlardır boş boş sağa sola bakarak bir odanın içinde yaşamaya başladıkça ve hareketten neredeyse yılmışçasına hareketsiz kalırken hep düşünmeye çalışıyordu kendini ayakta tutmak için. Elinden hiçbir şey gelemiyordu, açlığını yatıştırmaya çalışmaktan başka.
                Her geçen gün kafasının içindekiler daha fazla çeşitleniyor ve düzensizleşiyordu tıpkı gökyüzünden düşen meteorlar gibi görünüp kayboluveriyorlardı bir anda. Her seferinde not almak istediği olurdu ama üşengeçlik damarlarında dolaşan kanın içindeydi artık ve daha sonra diyerek ertelerdi aklına düşen meteorları.
                Bu gidiş hali hiç de hoşuna gitmemeye başlamaya başladı çünkü dizginleyemiyordu onları. Dizginleyemeyince de kendini tanıyamaz olmaya başladı. Adeta bir korkak olup çıkardı bazen, bazen de bir canavar, hele bazen ateş püsküren bir ejderha. Hangisi ya da neyin nesiydi, insan kılığında görünmesinden başka?
                Düşündü ki bu kötü gidişin önüne geçebilmenin yolu, beynine meşgul olacağı bir şeyler vermekti. Bunun yolu da okumaktı, ilgisini çeken, merak ettiği şeyler hakkında okumak daha iyiydi belki de. Yaptı da. Okumaya başladı, hem de sabah kalkar kalkmaz kahvaltısını yapıp başlıyordu okumaya.
                Önce klasik romanlar veya denemelerden başladı. Neredeyse on saat okuyordu bazen. İşe yaradığını düşünmeye başladı. Günlük kafasının içinde dolaşan tilkiler değişmiş gibileri adeta. Eskilere dönüşler çok az olmaya başladı.  Alabildiğince devam ettirmeye karar verdi okuma işine. Zamanla çeşitlendirdi okumayı. Felsefe, klasikler, roman, bilimsel yayınlar…
                Her değişiklik daha da işe yaramaya başladı. Neredeyse okuduklarından başka şeyler düşünmez olduğunu hissetmeye başladı. Günler de eskisi kadar bitip tükenmez değillerdi, daha da hızlı yol alıyorlardı gündüzden geceye doğru. Bir dönem uykuları bile düzene girmeye başladı. Bozmuş olduğu vücut saati doğru çalışmaya başladı bir zaman sonra.
                Vücut saati dedim de: aklıma geliveren şey, onu daha önceleri yani gençlik dönemlerinde başlamış ve yetişkinlik dönemleri dâhil zamanı iyi değerlendirmek adına daha fazla kullanmayı amaç edinmişti kendine. Çünkü uykuda geçen yaklaşık yedi veya sekiz saat oldukça fazla bir zaman kaybıydı ve bu durumu biraz düşürmek gerekliydi. Neredeyse yarı yarıya. Bu durum genellikle böyle görünüyordu ama bazen iki hatta üç gün uykusuz geçen zamanlarının çok olduğu olurdu. Sonunda sızar bitkinlikten ve beş altı saat uyurdu arkasından normal hayatına dönerdi.
                İşte normal vücut saatinin ayarları o zamanlardan beri değişik ayarlanmıştı aslına bakılırsa. Bu durumdan rahatsızlık hissetmedi hiçbir zaman taa ki bu günlere gelinceye kadar. Bu günlerde olanların nedeni de kafasını uğraştıran şeylerin çaresizliği ve bir sonuca varamamasıdır. Çünkü çaresizlerdir ve oldukça geçmişte kalan şeylerdir artık. Her derdin bir çaresi var denilir ama çaresiz dertlerin olduğu da bilinir ve kabullenilerek aşılır. İşte ölüm de böyle bir çaresizliktir. Ölüm isteği de çaresizliklerin en kötüsü. Çünkü istediğin halde ölemezsin. Bahsedilen intihar veya intihar meyilliliği değil. Kendini ölmek isteyecek kadar kötü hissetmek ve bu duygudan kurtulmanın bir yolunu bulamamaktır; bu duyguyla birlikte yaşıyormuş gibi yaparak geleceğe bakmaktır. Gelecekte görebileceklerini düşünerek ve o görebileceklerinin hiç birisi de iç açıcı veya umut verici şeyler değildir.
                Evet, yaşamanın içinde acı ve tatlılar mutlaka vardır. Her canlının canlı kaldığı süre içinde vardır bunlardan. Mücadele diye bahsedilen de bu galiba. Her acıyla karşılaşan ölmeyi düşünmüyor öyle değil mi? Her seferinde durumu aşıp daha olumlu bir noktaya vardığında geriye bakıp aptallığına veya şaşkınlığına bakıp gülüyordur mutlaka. Bazıları için komediye dönüşüyorlardır eminim.
                Zaten de seçici davrandığı okuma işi oldukça yoğunlaştığında her seferinde durup şöyle bir geriye bakıyordu arada ama değişen hiçbir şey olmadığını görünce de direnci kırılıp başladığı noktaya döndüğünü fark ediyordu.  Tabii ki söz konusu başlangıca dönüş duygu haliydi. Yaşam anlamsızdı, ne yaparsa yapsın anlamı yoktu. Her zaman ortada duran hareketsizlik ve acizlikti. Yanı başında kollarına girmiş iki yoldaşıydılar ve kurtuluşu yok gibiydi onlardan. Bazen başkalarını da çağırırlardı yanlarına hep birlikte zil takıp oynarlardı.
                Eskilerde her okuduğu şeyden kendine göre paylar çıkarır ve kendini zenginleştirirdi yaşamlardan yana. Bazılarını yaşamadan da başkalarının yaşamlarından gözlemleyebiliriz ve öğrenebiliriz kısmen de olsa. Farklılık yaratırdı bu durum, problem çözmeden yana ama bazen de problemin kendisi olurdu. Çünkü anlayan olmazdı durumu, yalnızlaşırdı. Olsun varsın diye düşünür kendinden emin yürürdü doğru bildiği yollardan bata çıka.
                Bir gün bir soru sordu kendi kendine. “neden yazmalı?”  arkasından bir süre sonra bir soru daha geldi tembel, bitmiş yanından. Bu tembel yanı bahane üreten yanıydı. “yazmalı mı?” derken “neye yarayacak?” bu son soru bazı çağrışımlar yaptı. Hatırlamaya çalıştı okuduklarından. Oldukça bir süre düşündü. Bazılarını hatırladı. Örneğin bir İngiliz yazara “kansersin, beyninde ur var ve ömrün en fazla bir yıl kadar” demiş doktoru. Bu adam da yanlış hatırımda kalmadıysa sevdiği birine ek gelir sağlayabilmek amacıyla yazmaya karar vermiş. Karar vermiş ve olabildiğince hızlı bir şekilde yazmaya başlamış.
                Yazmaya başladığı yıllar orta yaşın üstü sanıyorum. Düşündüm ilk okuduğumda bu durumu ve aldım kitaplarından bir kaçını ve okudum adam ne düşünmüş olabilir? Diye. Çünkü öyle bir durumda ne yazılabilir ki? Aklım bir türlü almıyordu. Ölüm gelmiş kapını çalmış ve sen kapıyı açtığında hırt… Her şey bitecek. Adam ne yazmış biliyor musunuz kitabın birinde? Suç makinesi bir delikanlı üç kişilik bir çete kuruyor ve her aklına eseni yapıyor. Hırsızlık, darp, öldürme, yaşlıları tekmeleyip eziyet etme. Yani akla gelebilecek her türlü kötü şey yapılıyor bu çete tarafından. Çete reisi delikanlı belirliyor her şeyi. Cezaevine düşüyor sonra, uzunca bir süre yatıyor ve bir şekilde serbest kalıyor sonra ama eski iki çete üyesi onun yokluğunda polis olmuşlar ve bu kişiyi yakalıyorlar hayatını söndürdüğü adamla birlikte. Böylece devam ediyor bu kitap.
                İyi haberse adamın bir türlü ölmediği, bol bol da roman yazdığı ve yayınladığı. Her nasılsa kendisine konan teşhisin yanlış olduğu, filmlerin karışmasından kaynaklı bir hata olduğu ortaya çıkınca işler değişmiyor ve adam devam ediyor aynı hızla yazmaya. Oldukça zengin biri oluyor.
                Yazanların çoğunluğu eğitimli, gelir durumu yüksek kişiler genellikle. Bazıları da dönemine göre yazabildikleri için değerli sayılmışlar sonradan. Bazıları para kazanmak için yazmaya karar vermişler, bazıları kendisinden bir iz bırakabilmek umuduyla yazmaya başlamış ve yazmışlar. Bazıları bildiklerini aktarmaya çalışmışlar. Bazıları kendisine göre doğru bildiklerini yazarak topluma yön vermeye çalışmışlar. Bazıları psikolojik rahatsızlıklarını yazmışlar, bazıları nasıl kurtulmaya çalıştığını.  Bazıları da kendisini tanıtmak gayesiyle yazmışlar. Daha fazla sıralanabilir yazma nedeni. İyi veya kötü nedenler, iyi veya kötü şartlar, iyi veya kötü duygular… bolca vardır.
                “Ben neden yazmalıyım? Yazsam ne değişecek? Hem ne yazacağım ki?” benzer sorular günden güne değişik şekillerde gün yüzüne çıkarak parlamaya başladılar aklının içindeki bir yerlerde. Aslına bakılırsa yeterli malzemesi vardı elinde ama kendine güveni eksikti belki de. Bir de yaşama azmi kalmamıştı. Belki kendisine sürekli bir meşguliyet sağlamak için yapmalıydı bu işi. Kimseye beğenilme veya para kazanmak gibi bir derdinin olmaması da ayrı bir sorundu veya amaçsızlıktı sadece. Çünkü hiçbir amacı kalmamıştı artık, görünmüyordu. Olsaydı görünürdü bir şeyler.
                Belki de sürekli geriye sarmadan kurtulmak için yapmalıydı bu işi.  Ne olursa, eskilerden, geçmişin rulo olduğu bir film şeridinin birkaç karesinden akanlar, gündelik hayattan bazı kesitler, siyaset, felsefe, kişisel deneyimler… Her şeyden bir tutam olabilirdi. Belki de yazdıkça akan suların yolunu bulup aktığı gibi akar giderdi her şey. Kim bilebilir ki? Bir başlangıçtı gerekli olan, yalnızca başlamak. Bir yerlerden, neresi olursa olsun. Madem gaye edinmek amaç, bir şeyler olsun işte… Başla!
                O adam ölüme inat yazmış hem de ölmek üzereyken hissettiği duygularıyla. Hiç olmazsa ölünceye kadar bir şeyler yapayım sevdiğim kişi veya kişiler için diye. Bu durumdan zor bir durum ve şart olabilir mi. Nasıl elleri varır böyle bir insanın kaleme ve kâğıda?
                Kendi durumunun bu durumdan farkı ne? Ölüm hissettiriyor kendini her an. Yaşamının her anında var. Dünya ıpıssız, karanlık ve sessiz. Kimseden yardım gelmez çünkü feryadını duyan olmaz bu kadar derinlikte.


Başla!

Görsel: Google Görseller

4 yorum:

  1. Yazmak isteyenlere, bir şeyler yapmak için desteğe ihtiyacı olan kişilere ne de güzel destek olacak bir yazı. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İrem E.
      böyle düşünmeniz güzel. bir şeyler yapmak lazım öyle değil mi? bazıları yazarak bazıları da yaparak gerçekleştirir düşündüklerini.
      Teşekkür ederim.

      Sil
  2. ben şahsen pek okuyamıyorum,kafam esince okuyor ve yazmaya başlıyorum..böyle düzenli yazdığınıza göre,çok okuyor olmalısınız..harika bir girişim.. böyle güzel şeyler yazmaya devam edin derim..emeğinize sağlık..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ertuğrul Yıldırım,
      zaman zaman kafam estikçe oldukça yoğun okuma dönemlerim oluyor. geçmiş bir kaç ay da öyle geçti. yoğun okumanın getirdiği bazı durumları fark ettim bu arada. yoğun okuduğunuz zaman okuduklarınızın etkisinde kalıp hazmetme dönemine ihtiyaç duyuyor insan. düşünceler uçuşup duruyor kelebekler gibi ama bir türlü toparlanamıyor. işte bu yüzden bir süreliğine ara verip okunanları hazmetmek gerekiyor. Yazma işiyse daha başka bir şey. demek istediğim kendi tarzınızda yazma meselesi yani. aksi halde bir şeyleri tekrar etmiş oluyor insan. başkalarının söyleyip yazdığını tekrarlamaktan başka bir şeye yaramıyor. şu anda ve bir süre sonrasına kadar dalgalanmam da bu yüzden olacak. belki birbirinden oldukça farklı konularda değerlendirme ve düşündüklerimi yazmaya çalışacağım.
      Teşekkür ederim.

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.