“İki kaşığı yan yana olmayacak kocanın, iki kaşığından birini mutlaka
kıracaksın!”
Hüsniye Hüsnü’ye Kızdı
KAŞIK
Hüsniye ve Fatma birlikte
yürürlerken etrafı da kolaçan ederek temkinli yürüyorlardı, bir gören olursa da
bir bahane uyduracaklardı birlikte. “Yürü yürü, buralarda kimse olmaz bu
saatte, biraz daha ileride daha dikkat ederiz” diyerek kolundan çekiştirdi
Fatma’nın Hüsniye.
Tam rampaya tırmandılar, kendi
sokaklarına dönen dört yol ağzından hızla döndüler, sokaktaki hemen hemen tüm
evlerde ışıklar yanıyordu sarı, beyaz, soluk renkleri vardı ışıkların. Zengin
fakiri ayırmak kolay oluyordu.
Zengin evlerinde ışıklar daha parlak ve canlı oluyordu, birkaç odada da aynı anda ışık açık oluyordu. Fakirlerdeyse tek bir ışık, o da soluk oluyordu her zaman. Fatma her zaman fark ederdi bu durumu gecelerde sokağa girdiği zamanlarda.
Zengin evlerinde ışıklar daha parlak ve canlı oluyordu, birkaç odada da aynı anda ışık açık oluyordu. Fakirlerdeyse tek bir ışık, o da soluk oluyordu her zaman. Fatma her zaman fark ederdi bu durumu gecelerde sokağa girdiği zamanlarda.
Evleri sokağın ortalarında olmasına rağmen onlarınki de fakirler sınıfında
olurdu her zaman. Bir defasında büyük bir ampul getirmişti bakkaldan borç
yazdırarak, anası takınca ortalık mahşer yerine dönmüştü. Garibim lambanın ömrü
dakikalar bile sürmeden hemen çıkarıp eline tutuşturmuştu Anası: “git aldığın
yere ver bunu, anam kızdı dersin, anladın mı, vermeden geleyim deme sakın!”
demişti anası omuzunu çimdikleyip burarak. Canını çok yakmıştı o çimdik.
Fatma anılarından ayrılmada zorluk yaşayarak Hüsniye’yle ayırdılar
yollarını “iyi akşamlar” diyerek. Tam
bu sırada Yusuf sokağın başında yeni dönmüştü, elektrik direğinin dibinde
aydınlıkta fark etti Hüsniye ve Fatma’yı. Bağırmayı düşündü ama sonradan vaz
geçti, iyi bir fikir olmadığına karar verdi gecenin bu vaktinde. Bağırmasını
duyan komşulardan bazıları pencerelere çıkacaktı. Adımlarını hızlandırarak
yürümeye başladı koştururcasına yetişmek için ama Hüsniye ve Fatma daha da
hızlıydılar Yusuf’tan. Yusuf fikir
değiştirerek önce kendi evine uğramayı düşündü.
Evin kapısına anahtarını sokarken kimseye fark ettirmediğini düşünerek
çevresindeki pencerelere göz attı Hüsniye, hiçbir pencerede insan görmeyince
rahat bir nefes alıp girdi kapıdan içeriye rahatlamıştı yoldaki haline göre.
Binaları üç katlıydı ama kendi binasındakiler de mutfaklarındaydı anlaşılan mutfak
ışıkları yanıyordu sadece. Fazla gürültü çıkarmasını istemediği için ayak
parmaklarının ucuna basarak hırsız gibi çıktı bir kat yukarıya. “Şükürler olsun
kimseye görünmeden geldim evime” diye düşünerek yavaşça açtı daire kapısını ve
yine yavaşça kapattı kapıyı.
Gelirken ışık göremeyince kendi evinde uyumuş olduğunu düşünmüştü hüsnünün.
Bu saatte de uyunur muymuş? Diye aklından geçmişti ama olsun hasta adamın ne
yapacağı mı belli olur diyerek avutmuştu o zaman.
Yatak odasına gitti doğruca, hüsnü yoktu odasında, salona
baktı orada da yoktu “Allah Allah, nerede bu adam bu saatte? Kahvede
pinekliyordur her halde, buldu götteşlerini hasret gideriyorlardır ne olacak,
karı evde mi, ölü mü sağ mı umurunda değil herifin” diyerek içlendi biraz.
Yatak
odasına dönüp üzerindeki kıyafetlerini değiştirdi aceleyle. Hüsnü gelmeden
soyunup gecelik kıyafetlerini aceleyle giyindi ve salona geçip televizyonu
açarak oturdu ışığı açmadan. Kafası hala Hüsnü de takılıydı, televizyonu
görmüyordu.
Neyse,
biraz oturur öyle bakarım bi çaresine, dinlen biraz nefeslen, akşama kadar
katır gibi tepindin durdun zaten, bir de Hüsnü’yü dertlenip durma gecenin ilk
vakti daha. Adam arkadaşlarıyla sohbete dalmıştır işte, ayda yılda olur böyle,
olmamış şey mi sanki gerzek Hüsniye diye kendi kendine kızdı, bir taraftan da
kendini yatıştırmaya çalışarak oturmaya devam etti televizyon ışığında.
Alışkın
değildi böyle akşamları hüsnü olmadan oturmaya, eksiklik hissediyordu evde. Ev
bomboştu sanki, çıt çıkmıyordu. Demek ki Hüsnü gürültü yapıyormuş bu evde,
olmaması halinde in cin top oynuyor baksana. Tavanın bütün köşelerine göz
gezdirdi, duvarları gözden geçirdi teker teker.
Canı sıkılmaya başladı biraz da ürperti geldi üzerine korkuyla karışık.
Televizyon
kumandası kavgası da yok, ooh canıma değsin, şöyle keyfimce bir dizi izleyeyim
bari, diye aklından geçirip kanalları taramaya başladı. Bir türlü karar
veremedi hangi diziyi seyredeceğine. Halbuki hüsnüyle çoğu zaman kavga bile
yapmıştı bana bir dizi seyrettirmiyorsun diye.
Hep hüsnünün dediği olmuştu. Al sana istediğimi seyredeceğim kime ne?
Duygularını bastırmak oldukça güç oluyordu Hüsniye için. Bir türlü Hüsnü’yü
atamıyordu aklından. “Aklıma girmiş herif be, aklımı almadığı kalmış” diye
fısıldayarak gülümsedi kendi kendine.
Gülümsediğini
son anında farkına varınca da “ay aman ayol, geldiler mi yoksa bana, ne bu
kendi kendime gülmeler, gülümsemeler falan., kendine gel Hüsniye Hanım kendine”
diyerek çimdikledi bacağını.
Görsel: Google Görseller
Halil Gönül
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.