İnsanlar
etten kemikten ibaret hepsi de; ha bir kilo eksik ha beş kilo fazla, ne fark
eder ki? Bu kadar farklılıkları nereden geliyor peki, kılık kıyafete bürününce
her biri; farklı farklı oluyorlar birbirlerinden.
Kimisi allı pullu, kimisi zavallı, kimisi hırpani, kimisi cellat, kimisi hırsız, kimisi cani, canavar, yalancı, riyakâr, iki yüzlü… saymakla bitmeyecek kadar çok çeşitlilik var galiba.
Kimisi allı pullu, kimisi zavallı, kimisi hırpani, kimisi cellat, kimisi hırsız, kimisi cani, canavar, yalancı, riyakâr, iki yüzlü… saymakla bitmeyecek kadar çok çeşitlilik var galiba.
Neden
bu çeşitlilik mi diye sormak gerek acaba, yoksa nasıl oluyor? Diye mi sormak
lazım bilemedim bir an.
Sonuç olarak nasıl sorarsam sorayım insanların değişikliği sabit ve kendince nedenleri var belki de. Her biri birbirinden ayrı gerekçeler, yoksa neden ayrı olsun herkes birbirinden.
Sonuç olarak nasıl sorarsam sorayım insanların değişikliği sabit ve kendince nedenleri var belki de. Her biri birbirinden ayrı gerekçeler, yoksa neden ayrı olsun herkes birbirinden.
Genetik
diyecekler vardır tabii ki ama “genetik” demek tam olarak açıklamıyor bence
değişikliği. Birine bakıyorsun allı, pullu kıyafetler içinde, takıp
takıştırıyor ne bulduysa, ya da eline ne geçtiyse -patlıcan dizmesi, biber
dizmesi, renk renk boncuk dizisi, altınlar, küpeler, şal… bir sürü şey içinde
tavus kuşu gibi duruyor, kendini tavus kuşu gibi de hissediyor mu acaba merak
içindeyim!
Tavus
kuşu küçük olmasına rağmen tüylerini ve kuyruğunu kabartarak rengarenk,
olduğundan çok büyük göstererek kendini olası düşmanlarını korkutmaya çalışır
bilinen haliyle. Acaba insanlarda da böyle bir özellik var mı acaba? Olabilir
neden olmasın, diğer insanlardan farklılığını ortaya koymak için böyle bir yola
başvurmuş olabilir, olamaz mı sizce?
Yalan
söylemeye ne demeli?
Yalan
ne kadar çok söylenirse o kadar kıymetli mi sayılır bazıları? Yalan kıymet mi
kazandırıyor acaba kendilerine?
Belki
de! Yoksa neden yalan söylemeye ihtiyaç duysunlar ki hava, su kadar. Adım
başına yalanlar dizgesi hayatı boyunca dünyayı bilmem kaç yüz kez dolanmaya
yeter her halde. Yediği içtiği aldığı hava bile yalan; yalandan kurduğu
kişiliği yanında. Bir üfürüklük gücü var sanki, birisi üfürse gaz olup uçacak
havanın içinde.
İnsanların
içinde diyoruz ama; içinde denildiği zaman benim aklıma hemen karnının içi veya
karın bölgesi geliyor arada sırada da göğüs bölgesi ilave oluyor karın
bölgesine.
Nedense
insanların içi denilince beyni yani kafası hiç aklıma gelmiyor, gelmedi bugüne
kadar. İnsanların içi aslında kafalarının içinde galiba, kumanda merkezi hantal
vücudun. İnsanları deriyle giydirilmiş haliyle düşünüyorum da -şu insanları
çıplak gösteren gözlük geliverdi aklımın ucuna- askeri tek tip kıyafet;
kimsenin kimseden farkı yok eğriliği, büğrülüğü dışında.
Bir
süre öyle yaşamışlar tek tip kıyafetler içinde; “kıyafetini göster senin ne tip
olduğunu söyleyeyim” sözü ortaya çıkmış ve ne tip olduğunu bilmeyenler de merak
ederek kendilerine kıyafetler uydurmaya başlamışlar.
2/3
Devam edecek.
1/3 gelsin...
3/3 gelsin...
Görsel: Google Görseller
Çok önemli sosyopsikolojik bir tespit bence, ellerinize sağlık :)
YanıtlaSilEmre Bozkuş,
Silteşekkür ederim. :)