"Neymiş, neymiş?" |
Kendimi
sorumlu hissediyorum; en başta kendime karşı, sonrasında çevreme ve insanlığa
karşı ve başka bir yerim olmadığı için gidebileceğim; bu memlekete, bu
topraklara karşı sorumlu hissediyorum kendimi.
Ayağım
yer tutmaya başladığından beridir neredeyse yarım aşırı geçen bir süredir öyle
veya böyle yaşadım bu memlekette. Havasını teneffüs ettim, suyunu içtim
ekmeğini aşını yedim ve dağlarında ovalarında dolaştım bazen güneş altında,
bazen lapa lapa yağan karlar altında.
İnsan
istese de istemese de ilgisini çekiyor bazen yaşanılanlar; ilgilenmiyor görünse
bile. Benim ilgilenmem kendi çapımda çocukluğumun ilk yıllarında başladı.
Nasıl? Derseniz, yaşamla doğayla, hayvanlarla iç içe yaşayıp giderken bir
taraftan da mücadele veriyor olduğumun farkına varmadan. Aslına bakıldığında
benim mücadelem ve ilgilenmem doğuşumla başlamış; ben her ne kadar geç farkına
varsam da.
Tarihi
gözden geçirmek ve tarihle ilgilenmek durumları yani yaşanılanları açıkça
gösteriyor zaten bakmasını bilene ancak nereden baktığınıza da bağlı durum.
Bazıları baktığını sanıp başkalarının penceresinden baktığının farkında olmaz
bazıları da baktığı penceresini ardına kadar açar kapağını ve görmeye çalışır
uzakları ve yakınları.
Şimdi
şöyle bir gezintiye ne dersiniz, yıllar öncesine; Osmanlı, kurtuluş savaşı,
Türkiye ve Cumhuriyet’in ilk yılları Atatürk dönemi, Atatürk’ten sonrası.
Osmanlı Dönemi
Osmanlı
döneminde ne idare ediliş şekli genellikle geçmiş uygulamalara dayalı gelenek
ve göreneksel değerlendirmelere göre kararlar alınıp uygulamaya sokulur.
Değişik kaynaklarda görebilmek mümkündür. Kısacası gelenekçi bir yönetim tarzı
uygulanır. Osman bey zamanından gelen bu durum zamanın koşullarına göre
yenilikler içererek devam eder. Halifeliğin devamında da benzer uygulama
vardır. Hilafet yasaları yani dini esaslara göre yönetim hiçbir zaman
olmamıştır bana göre. Ancak dinin temsilciliğinin olması nedeniyle yaşamın
gerçeklerinden yola çıkarak dini hükümleri yumuşatma yolunu seçerek kimseyi
kırmamaya özen gösterilmiştir. “Prof. Dr. Halil İnalcık Hoca’nın ilgili
kitaplarında bulunabilir.”
Tekkeler
ve o zamanın birbirinden ayrı olan düşünce tarzlarının -tarikatların- dengesi
her zaman gözetilmiştir, birinin diğerlerine üstünlüğüne izin verilmemiştir.
Dolayısıyla zaman zaman tarikatlar arasında çatışmalar olsa da krala ve
Halife’ye yakınlığından dolayı, hemen bastırılmış gereken cevapları verilmiştir.
Din ve dini düşünceler insanların yaşamında önemli yer tutan bir konudur. Hiç
kimse dini inanışından dolayı ayrı görülmemeli ve görülmesine de fırsat
verilmemeli tarzı bir yaklaşımı mümkün olduğunca hayata geçirmeye çalışıldığı
görülür.
Bu
dönemde yabancılara ticaret, sanat, zanaat vb. akla gelebilecek tüm faaliyetler
uygun görülürken Türklere ya günah ya da ayıp sayılarak bir türlü yasaklanmış
veya hor görülmüştür, dolayısıyla ticaret, sanat ve zanaat gibi insanların
gelişimine yarayan uğraşlardan uzaklaşan Türklere hamallık mubah -uygun-
görülmüştür.
Söz
konusu diğer uğraşlar genellikle bilim ve tekniğin takibine dayalı işlerdir.
Takip edildiği sürece yeni şeyler yaratarak ortaya koyup daha fazla kazanç
sağlayıp veya çalışılan ortamda yükseliyorlardı.
İşgal ve Kurtuluş Savaşı
"Neymiş, neymiş?" |
Bu
hareketlerin belli bir döneminden sonra Mustafa Kemal, bilindiği üzere ordudan
ayrılarak işgal kuvvetlerine karşı yurt içindeki eylemci güçlerin bir araya
gelmesi için çaba göstermeye başlar ve hepsini de bir amaca doğru yönlendirir.
Kurtuluş
savaşından, her türlü imkansızlıklara, tükenmişliklere karşı ileri
görüşlülüğüyle ve doğru olduğundan tamamen emin olduğu düşünceleriyle bir avuç
vatandaşı ayağa dikmeyi başararak zaferle çıkmıştır bu memleket ve Atatürk. İşte içinde bulunulan şartlar ve dünya
şartları dikkate alındığında ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılır ve diğer
ulusların saygısını kazanır.
Kurtuluş Savaşından sonra asıl savaş başlar; cehaletle savaş.
Kurtuluş
savaşından sonra asıl savaş başlar Atatürk için. Cehalet ile savaş daha
önemlidir artık. Çok kez söylemiştir bu durumu. İleriye bakma zamanıdır artık. Lideri
olduğu bitkin, yorgun toplumu umutlandırıp ileriye bakmasını sağlayarak adım
adım ilerlemeye başlamıştır. Cehalet de elinden geleni arkasına koymaz elbette.
Atatürk’ün
rahatsızlanması ve arkasından kısa bir sürede kaybedilmesi Türkiye’de ve Dünya’da
önemli bir kayıptır. Bu kadar geniş, net ve ileriye bakabilen bir lider
gelmemiştir Dünya’ya ve kaybedilmesi de o derece etkili olur özellikle Türkiye
için.
Kendilerine
göre meydan boşalmıştır adeta ve cehalet din simsarlarının elinde yeniden
hortlamaya başlamıştır. Hortlayan din simsarları cehalet ortamında, fosseptik
kuyusuna atılan et parçasından çoğalan kurtçuklar gibi çılgınca üremiş ve
ortalıkta boy göstermeye cesaret edebilmişlerdir.
Atatürk’ten
sonrasında oldukça ağır aksak giden Türkiye ileriye bakışını zayıflatarak yol
almaya başlamıştır artık. İktidarlar kendi çıkarları için ve kendilerini ayakta
tutacak böl-yönet taktiklerini geliştirerek yakın zamanlara kadar gelmiştir.
Yakın
zamanların iktidarı ise durumu daha da ileriye götürerek dünyanın başına
felaketler açan Adolf Hitler’in taktikleri ve senaryolarını özümseyerek yeni,
çağa uygun taktikler geliştirmiştir. Sokak çeteleri kurması da bu taktiklerden
birisidir.
Dini
ve cahil vatandaşların inanç duygularını kaşıyıp kullanarak memleketi tamamen
kutuplaştırıp 40-50 yıl yönetilen memleketi tamamen ayrıştırarak ve her türlü
yalan, riya vb. günlük ucuz politikalarla yönetme yolunu bilinçli olarak seçmiş
ve uygulamıştır.
Bugün
geldiğimiz nokta son nokta değildir elbette. Daha kötü zamanların kapısı daha
da aralanmıştır sadece. Asıl kurtuluş savaşı bundan sonra başlayacağa
benzemektedir zamanın uygulamalarından rahatlıkla anlaşılması mümkündür.
Bu
memleket çok daha fazla acılara gebedir artık. Bu acı çekenler içinde, acıları
doğuranlarda olacaktır elbette. Bunun kaçışı olamayacaktır. Bu savaştan karlı
çıkan olamayacaktır bütün savaşlarda olduğu gibi.
Bu
aşamadan sonra sağ duyulu ve daha dikkatli düşünüp adımlar atılması zorunludur.
Vatandaşların bu konuda dikkat göstermeleri kendi gelecekleri açısından oldukça
önemlidir.
"Neymiş, neymiş?" |
İzlenen
taktik ve uygulamaya sokulacak olan stratejiler, “bulanık suda balık avlama”
olacaktır. Suyun gözünü bulandırmaktaki amaçları bu nedenledir. Her ne kadar meclis
dağıtılıp kapatılmasa da resmiyette, gerçekte çoktan tatil edilmiş olduğu ortadadır. Mecliste kendileri çalıp kendileri oynamaktadırlar her türlü kirliliğe rağmen
aymazlıkları alabildiğine üzerlerindedir.
İçlerinde
biraz dahi iyi niyet ve insaf, vicdan, merhamet olsa birkaçı dahi olsa farklı
ses verebilirler ama yok maalesef. Neden mi? Kin, nefret ve kuyruk acısı dolu olan
Atatürk ve İsmet İnönü’nün de dediği cehalet ve tarikat savaşlarının kuyruk
acısını kin ve nefretle bu günlere kadar taşıyabilen insanlardan ne
beklenebilir ki? Açıkçası ben hiç beklemiyorum, çünkü ellerinden geleni
arkalarına koymayacaklar, koymayacaklar da ne yapacaklar peki?
Vahdettin
gibi kaçacaklar sonunda hiçbir şeyi beceremediği zamanı geldiğinde. Amaç başka
bir şey olsa daha farklı şeyler olmak zorunda. Eğitimin geri planlara atılması
ve dünya sıralamasında en gerilere düşüldüğünü bile göremeyecek kadar kör olan
bu dönem yönetiminden hiç hem de hiç iyi bir şey beklenemez bundan sonrasında. Yalnızca
acı ve göz yaşı beklenebilir.
25.12.2017
Halil
Gönül
Görsel: Google Görseller
Yaşlı bir insanım, çok başbakan, cb gördüm, bunların bazılarını çok eleştirdik, çok kızdık, ençok Özal'a çok kızardık ama şu son 15 yıl hepsine rahmet okuttu, ülke bu kadar berbat, bu kadar kötü yönetilmemişti, ne Demirel, ne Ecevit, ne Özal, ne koalisyon hükümetleri hiçbirinde insanlar kutuplaşıp, birbirinden nefret eder hale gelmemişti. Hiçbirinde komşu, kardeş ülkelere kötülük etmemiştik (Libya ve Suriye), o kötülük dönüp dolaşıp bize döndü işte....gelecekten çok umutsuzum...:(
YanıtlaSilElinize sağlık.
bücürükveben,
Silbu yazıyı yazmaktaki amaçlarımdan temel olanı: bir kişiye bile olsa yaşananları anlatabilmekti, belki de son çırpınış olacak kim bilir; her şeye göz göre göre geliyorum, geldim diyor çünkü. toplumu ilk kez bu kadar duyarsız ve umarsız görüyorum. umarım utanırım bu yazıyı yazdığım için. Teşekkür ederim ilginiz için. Bilirsiniz bloggerlar bu tip uzun yazıyı okumazlar(!)