Pazar, Aralık 15, 2019

Aşk Ana ve Tekne Kazıntısı

Aşk Ana

                Aşk Ana yıllar içinde birçok bebek dünyaya getirdi. Bir kısmı yaşadı bir kısmı da yaşayamadı. Yaşayanlar kendi yuvalarını kurdular zaman içinde ve her biri kendi dünyalarına dalıp gittiler. Aşk Ana evlatlarının dert ve tasalarıyla üzüldü sevinçleriyle mutlu oldu. Tıpkı nazik elleriyle yapıp sofraya getirdiği leziz ve eşsiz yemekleri gibi acı, tatlı, ekşi, bazen de buruk bir tat veren yemekleri gibi gördü kendi yaşamını ve evlatlarının yaşamını.

            Yıllar birbirini kovalayarak geçip giderken kendini başka bir dünyaya hazırlamaya çalışmakta olduğu bir dönemde olmaz denilen bir durum gerçekleşti. Bir kış günü hastalanıp yatağa düştü. Bazı evlatları yanındaydı bazılarının ise uzaklardan gelebilmeleri mümkün olmadı. İyileşmek aklının ucundan geçmemeye başladı. Yolun sonuna geldiğini düşündüğü zamanlardı. Ancak hızla iyileşip kendine geldi ve arkasından geçen kısa bir süre sonra midesi bulanıp halsizlik hissetti.
            İçinde bir kuşku kemirmeye başladı kendisini. Bu arada görenler de şaşırıyordu haline. Günden güne serpilip tüm güzelliği yüzüne vurmaya başladı. Günler geçtikçe içindeki kuşkusu, kimselere diyemediği kuşkusunun gerçek olduğunu anlamaya başladı. Olmaz denilen yaşında, torun sahibi olan Aşk Ana hamileydi.
            Son, tekne kazıntısıydı bu bebek. Birkaç kez düşürmeyi aklından geçirse de sonralarında kendini suçlu hissetmeye başladı düşüncelerinden dolayı ve doğuracaktı bu bebeği. Endişeleriyle birlikte hayata tutunmanın bir yoluydu dünyaya gelmeye niyetlenen, hatta can atan bebek. Daha şimdiden isimler düşünmeye başladı gizliden gizliye.
            Derken bir gün sabahın ilk ışıklarında şirin mi şirin nur topu gibi bir kız bebek dünyaya gözlerini açtı gülümseyerek. Diğer bütün çocukları ağlamaya başlamışlardı doğar doğmaz. Gizliden gizliye düşündüğü isimlerden birisiydi “Güven.” Adına “Güven” dedi. İtirazlara da hiç mi hiç aldırmadı.
            Kendisinin yaşı ileri olmasından dolayı kızıyla yeterince ilgilenemeyeceğini ve uzun yıllar kendisiyle birlikte olamayacağı endişesinden dolayı kendisine güvenen bir bebek olmasını istiyordu. Kulağına da “Güven kızım güven, her şeye rağmen yaşama ve kendine güven, sakın ola güvenini kaybetme” diye fısıldayarak öpücükler kondurmuştu her yanına. Masum masum bakan Güven bebek sanki anlıyordu dediklerini ve kendisine güven veren bir tarzda gülümsüyordu tatlı tatlı. Tamam, tamam Aşk Ana sen hiç meraklanma, birlikte çok vakit geçireceğiz daha dediğini hissediyordu bakışlarından ve gülümsemelerinden. Tekne kazıntısı olduğundan mıdır nedir Güven’in bakışları diğer bebeklerinin hiçbirisine benzemiyordu. Bir başka sıcaklık vardı. İnsana güven veren etkisi oluyordu göz göze gelindiğinde.
            Aşk Ana yıllar içinde daha da gençleşir ve başka bir dünyayı aklından çıkarıp elinden geldiğince bu dünyada kalmaya çaba gösterir. Yaşama tutunma gerekçesi olmuştur Güven kız. Güven kız da serpilir günden güne. İnanılamaz bir hızla büyümüştür Aşk Ana’nın gözünde. Değme erkeklere taş çıkartan bir genç kız olup çıkmıştır yıllar içinde. Görenler bir daha görsem diye geçirirler içinden. Daha küçük yaşlarından itibaren birçok talibi çıkmaya başlamıştır ama ne Güven kızın niyeti vardır evlenmeye ne de Aşk Ana’nın kızını evermeye.
            Bütün işleri yapan Güven kızdır bu arada. Yapamadığı bir iş, sızlandığı bir durum görülmez, adeta sıktığının suyunu çıkarır önünde hiçbir engel duramaz, gözü de bir o kadar karadır. Korku nedir bilmez, haksızlıklara karşı durur, adaletinden hiçbir kimse şüphe etmez. Yollarda karşılaşanlar saygıyla önünde eğilerek selam verirler. Bu kadar ihtişamlı ve namlı olmasına rağmen alçak gönüllüğünden ödün vermez, çocukla çocuk, yetişkinle yetişkin ve yaşlıyla yaşlı olmayı başarır daima. Hiçbir kimseyi bir diğerinden ayırmaz.
            Bir gün pencerenin kenarında oturmuş dışarıyı seyrederken görür Aşk Ana Güven kızını. Dalgındır. Kendisine fark ettirmeden bir süre eşiklikten izler kendisini. İlk kez böyle görüyordur Güven kızını. Belli ki gönül meselesi vardır. İşte zamanı gelmiş, biricik tekne kazıntım da uçup gidecek diye geçirir içinden. Seyretmeye doyamaz kızını ama Güven kız fark etmiştir anasının kendisini izlediğini. Arkasına dönmeden “Gel anam gel, otur yanıma. Sana diyeceklerim var” dediğini duyduğunda yüreği yerinden fırlayıp gidecekmiş gibi olur ve diz bağları çözülür zor bela atar kendisini kızının yanına.
            Kızı bu kadar yıldan sonra ilk kez farklı bakıyordur kendisine. Kendi genç kızlığı gözünün önünden geçiverir bir anda. Elleriyle saçlarını okşar, bağrına basar. Daha hasreti şimdiden başlamıştır yüreciğini yakmaya. Kim bilir hangi beyin oğludur benim canımı alıp gidecek olan diye merakla söyleyeceklerini beklemeye başlar kızının saçlarını okşayarak.
            Güven kız, Aşk Ana’nın göğsü üstünde başı yaslanık bekler bir süre ama arada bir derin nefesler aldığı belli olur. Her şeye rağmen oldukça sakin ve kendinden emin bir hali vardır her zamanki gibi. Sadece anasına nasıl söyleyeceğini düşünmekte ve seçeceği kelimelerin anlaşılır az ve öz olmasına uğraşmaktadır.
            Aşk Ana’nın göğsü körük gibi bir şişer patlayacak gibi bir söner balon gibi ama hiçbir şey söylemez çünkü Güven kızını tanıyordur. Yaptığından emindir ve kendisine güvenir. Kararlıdır. Ne olursa olsun herhangi bir durumda kapıp koyuvermez kendisini. Demek ki bu günlere kadar ölçüp biçmiştir durumu, artık sonuna gelmiştir ve söylemenin zamanıdır diye düşünmüştür. Önüne geçilemez olduğunu bilir Aşk Ana. Bekleyecektir sabırla kızı açılana kadar.
            Güven kız başını kaldırıp Aşk Ana’nın buğulu gözlerine bakar bir süre ve sonra dizinin üzerine koyar başını. Derin bir nefes aldıktan sonra “güzel anam, biricik anam, ben bir garip oğlanı çok sevdim. Yıllardır bu sevgim daha da güçlendi. Bir türlü kendime engel olamadım. İlk defa bir şey beni yendi ve teslim oldum. Sanki aklım başımda değil, sürükleniyorum durmadan. Hiçbir şeyi gözüm görmez oldu.”
            Aşk Ana’nın tüyleri diken diken olur ama ağzını açıp tek kelem etmeden yalnızca nefes almaya çalışır kızının saçları arasına parmaklarını gömerek. Bir taraftan da yüreğine su serpilmiştir uzaklara gitmeyecek diye. Onu istediği zaman görebileceği bir yerde olabileceğini düşünmesi derdini hafifletmiştir. Ama hala kim olduğunu dememiştir daha. Ya uzaklardan bir garip oğlansa!
            “Anacığım, benim bu halimin sebebi Saygı oğlan. Bilirsin, kimsesizdir. Yaşlı bir ninesi vardır. Anası babası öldüğünde bebekmiş daha ninesi büyütmüş. Ninesinin de bir ayağı çukurda. Biz uzun bir süreden beridir görüşüyoruz, konuşuyoruz arkadaşça. Öncelerden sana açmayı düşündüm ama kendimden emin değildim ve seni de endişelendirmeyi istemedim. Bu garip oğlan saygılı bir delikanlı. Öyle malda mülkte de gözü olan biri değil. O da beni seviyor ve her zaman da bana saygılı davranıyor. Bu güne kadar bir hatasını görmedim bu konuda. Öyle denildiği gibi garip birisi de değil. Kendinden emin, kendine güveni olan birisi ve gözü de kara. Budaktan esirgemiyor gözlerini. Gözü kara anlayacağın… Daha ne diyeyim bilmiyorum ama söyleyebileceğim çok şey var aslına bakarsan…”
            Aşk Ana’nın gözlerinden yaşlar boşanır birden. Dizinin üstünde uysal bir kedi gibi kıvrılmış duran kızının saçları arasında kaybolup gider akan gözyaşları. Bir süre sessiz kalırlar yalnızca nefes aldıkları duyulur. Kendisini toparlayan Aşk Ana, Güven kızın başını her iki yanağına dokunarak kaldırır ve göz göze getirerek gözlerinin içine bakar tüm içtenliği ve şefkatiyle. Gözlerinin yaşını siler elinin tersiyle ve yanaklarına sıcacık birer öpücük kondurur.
            “Kızım benim, tekne kazıntım. Hayatımın can damarı, yaşam kaynağım, biriciğim… “ gülerek bakmaya devam eder gözlerinin içine “diğer kardeşlerin duyarsa alınırlar tekne kazıntını biden daha çok seviyorsun diye…”
            Gülümsemesi gözlerine yansımıştır Güven kızın. Gözleri ışıl ışıldır. Parıltısı güneş ışığını bile bastıracak derecededir. “bilirim anam, bilirim. Söz duymayacaklar. Her şey burada kalacak…”
            “Biliyorum güzel kızım biliyorum. Hem işin şakasındayım ben. Latife olsun diye söylüyorum bütün bunları. Her birinizin ayrı ayrı yeri vardır benim yüreciğimde. Nasıl birinizi diğerinizden ayırabilirim. Birinizin başına bir iş gelse önce benim yüreğim paramparça olur bilirsin…” birbirlerine sarılırlar bir süre. Daha sonra Güven kızını omuzlarından tutarak  “Gönül bu biricik kızım, nereye konacağı belli olmuyor, önüne de geçilmiyor. Elbette sana bir itirazım yok ama bir isteğim var senden. Her ne kadar uzaktan bilsem de bu Saygı oğlanı, daha yakından görmek istiyorum, dokunmak istiyorum bu şanslı delikanlıya. Senin gönlünü çalmayı başarabildiyse marifetli bir delikanlı demek ki. Merak ediyorum ben de elbette…” Güven kız, Aşk ana daha sözlerini bitirmeden boynuna sarılıp ağlamaya başlar hıçkırıklarla.
            Günler hızlıca akıp gider söz, nişan düğün hazırlığı derken. Herkes şaşırmıştır duruma. Beylere paşalara layık görülen Güven kız gönlünü bir garip Saygı oğlana vermiştir. Bir süre bu durumu bozmaya çalışanlar olduysa da başarılı olamazlar ve herkes kaderine razı olur ama gönüllerinden yüreklerinden silip atamayanlar da vardır epeyce.
            Güçleri yettiğince mütevazı bir düğün yaparlar köylerinde ve tüm çevre köyler de davetlidir düğünlerine. Hiç kimseyi ayırt etmezler. Eğlenceli bir düğün olur Güven kız ile Saygı oğlanın düğünü.
            Yıllar ne de çabuk geçer. Bir akşamüstü Aşk Ana’nın kapısı vurulur gümbür gümbür. Aşk Ana’nın yüreği ağzına gelir korkudan. Kötü haber almaktan korkar. Hele bir de gümbür gümbür kapı kırılasıya vuruluyorsa duyacağı haber daha da kötü olmalı diye düşünmüştür ama dereyi görmeden paçayı sıvamamayı yıllar öğretmiştir kendisine. Uyku sersemliğiyle açar kapıyı. Karşısında bir erkek çocuk görünce çıkışır “kırmaya mı niyetlendin kapıyı?”  çocuk avazı çıktığı kadar bağırır. Sesi karanlığı yırtarak ilerler dört bir yana. “Gözün aydın Aşk Ana, Güven kız nur topu gibi bir kız dünyaya getirdi biraz önce…” çocuk yıldırım hızıyla gerisin geriye döner ve koşmaya başlar var gücüyle. Aşk Ana diyeceklerini diyememiş bir süre bakakalmıştır arkasından. Şaşkınlığını atar atmaz da içeriye girip bir şeyler geçirir sırtına ve bütün gücünü toplayarak en hızlı adımlarla Güven kız ve Saygı oğlanın yaşadıkları evlerine doğru yol alır. Giderken kafasında binbir soru ve merak vardır. Daha vardı gününe diye aklından geçirir. Demek ki hesapta olmayan bir durum gelişti anası gibi sabırsız çıktı torun da. Geliverdi işte. Ağlaya ağlaya yola aldı bir süre. Dizlerinin ağrısı birden kaybolmuştu ne hikmetse. Güven kızının doğumunu hatırladı. Gülümseme belirdi ıslak dudaklarında. Gözyaşı dudaklarından ağzının içine süzülüvermişti. Sildi elinin tersiyle “sulu göz seni!..”
            Aşk Ana odanın kapısından içeriye girer girmez karşı karşıya geldi güven kızla. Bebeğini kucağına almış gülümseyerek bakıyordu kendisine. Bir şeyler söylüyordu ama Aşk Ana hiçbir kelimesini anlamıyordu ilerlerken. Büyülenmiş gibi sadece ayakları yerden kesilmiş bulutlar üzerinde kayıyordu kızı ve torununa doğru. Güven kızı öptü, kokladı, okşadı. Tıpkı ilk doğduğundaki gibi koktu burnuna. Derince nefes alarak kokusunu doldurdu içine. Sonra da torununu kokladı bir süre. Gözleri ışıldıyordu Aşk Ana’nın. Etrafına bakınıyordu ama kızı ve torunundan başka bir şey göremiyordu. Bir süre devam etti bu durum. Daha sonra dizlerinin titrediğini fark etti, oturacak bir yer bakınırken Saygı oğlan yavaşça kucaklayıp Güven kız ve torununun yanına oturttu. Bir süre daha sessiz ve sakin kaldı. Kalbi sanki yoktu yerinde fırlayıp çıkmış bir yerlerden sesi geliyordu sadece.
            Güven kız, Saygı’ya göz işareti yaparak yanlarına gelmesini ve oturmasını istedi kimseye fark ettirmeden. Saygı da gelip Güven kızın diğer yanına oturdu. Güven kız Aşk Ana’nın yanağını okşayarak: “Anam benim, güzel anam, biz Saygı ile düşündük bir isimde karar kıldık. İlk ismi Sevgi olacak. Sen de bir ikinci isim vermek ister misin diye de senin fikrini ve rızanı almak istiyoruz.” Bir an kendisine söylenen sözlerin bir kısmını duymuş bir kısmını duyamamış olmasından dolayı “ne, ne dedin kuzum sen?”
            Güven kız tekrar sordu kendisine, Sevgi’den başka bir isim verip vermeyeceğini veya ilave ikinci bir isim koymak isteyip istemediği sorduğunu söyledi. Bir an gülümseyerek baktı onlara: “Sevgi’den güzel daha başka ismi nereden bulacağım ben. Size söylemeden edemeyeceğim artık. Ben daha önceleri düşünmüştüm de kız olursa Sevgi, erkek olursa başka bir isim düşünmüştüm de kararı kendiniz veresiniz ben etkilemiş olmayayım diye dememiştim size. Kalbimden geçen de buydu işte. Adıyla analı babalı, sevgiyle büyüsün torunum. Yaşı uzun, bahtı açık olsun.”
            Aşk Ana bütün yaşadıklarına rağmen tüm enerjisini toplayıp kapıya doğru yönelir herkesin meraklı bakışları arasında. Kapıyı açtığında hafifçe bir esinti dalar kapıdan içeriye. “Duyduk duymadık demeyin. Güven kızımla Saygı damadımın bir kızı, ben yaşlı Aşk Ana’nın da bir kız torunu dünyaya gelmiştir. Adı Sevgi’dir. Duyduk duymadık demeyin…” kapıyı kapatır tekrar gelip oturur yerine. Birden dinçleşmiş can suyu yeniden yürümüştür yaşlı çınarın bünyesine. Bir süre daha yıkılıp gitmekten kurtulmuştur yaşlı çınar. Gölgesinde bir kız torun daha serpilip gelişecektir daha.
            Yanlarından ayrılmayı istemeye istemeye kalkar yerinden ve Güven’i, Saygı’yı ve Sevgi’yi hasretle öper “sevgiyle kalın yavrularım” diyerek ayrılır evden. Birkaç gün sonrasında da Güven’den doğma, Saygı’dan olma Sevgi diye geçer kayıtlara. Evet, Güven’in güvenli bünyesinde şekillenen Saygı’nın tohumu yeşermiş, gün yüzüne Sevgi olarak gelmiştir acele ederek. Hoş geldin Sevgi bebek, şirin bebek. Umutlar serptin tüm yüreklere. Hele yaşlı çınar Aşk Ana’ya can suyu oldun sevgili Sevgi Bebek.
            Bir süre daha yaşar Aşk Ana. Torunu Sevgi ayaklanmıştır bu arada. Beyazlaşmış saçlarını tutamlamaya, buruşmuş yanaklarını sıkmaya başlamıştır. Eteklerine tutunarak birlikte yürüyüşleri en zevkli anlarıdır.
            Günü gelmiştir göçüp gitmenin. Aşk Ana bu dünyadaki görevlerini tamamlamış gönül rahatlığıyla başka bir yolculuğa çıkmıştır tüm ihtişamıyla. Gülümseyerek ayrılmıştır aralarından. Ayrıldığı anda Güven kız, saygı damat ve diğer evlatlarıyla el ele tutuşmayı ihmal etmemişler en küçük olan Sevgi bebekse hala kadife yanaklarını okşuyordu.   


Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.