Cumartesi, Aralık 14, 2019

Nasıl bu hale geldik?

Hayat nasıl bu hale geldi?

                Hiç aklınızdan geçtiği oldu mu acaba “hayat neden bu kadar karmaşık? Nasıl bu kadar karmaşık hale geldi?” diye.
            Eminim düşünen çoktur. Sadece bazılarına çekici, bazılarına da dayanılmaz gelir. Kimse bir neden aramaz. Bazıları kader, yazgı der bazıları da şans.
            Zaman gider bir şekilde, biz zikzaklar çizeriz, bazen yalpalarız, düşeriz, kalkar yine devam ederiz yola. İşte yaşam, -hayat- dediğimiz şey bu yolculuktur. Bu yolculukta her birey kendi başınadır, deneyimleri ayrı ayrıdır, acıları sevinçleri farklıdır her birinin.

            İlginçtir ki tüm insanların yaşamları bir şekilde birbirlerine benzer olmasına rağmen ayrı ayrıymış gibi algılanır. Daima dünyada ufak tefek değişiklikler olagelmiştir ama insanların genel durumunda fazla bir değişiklik olmamıştır. Birileri her zaman başa geçmiş diğerleri de başaltında yaşamaya devam etmiştir.
            “Neredeeeeeen nereye?” denir ya bazen şaşırıp kalındığında bir durum karşısında, işte Türkiye de öyle denilen duruma geldi. Geldi gelmesine de ters geldi, tersine geldi. Atatürk’lü yılların görüntülerini gördükçe –insan manzaraları, kılık kıyafet, zarafet vb.- içim kıyılıyor, sızı hissediyorum, kendimce de kendi kendimi suçluyorum adeta vicdan azabı çekiyorum “gereken katkıyı koyamadım mı acaba” diye. 
            Bazen kızıyorum ulu orta, olanları hazmedemeyince. “Keşke çalsaydım” diye geçiriyorum aklımdan ama gözümün önünde canlanıveriyor geçmiş yıllar. Yapamadıklarım aklıma düşüyor hemen.
            Her sabah okunan o “and” var ya o and, hem azmetmeyi hem de çalmamayı öğretmiş. Çalmanın ne kadar ayıp, utanılacak bir yüz kızartıcı suç olduğu kazınmış vicdanlara. O and yüzünden çalamadım, çalmaya fırsat veremedim başkalarına da. Pişmanlığım yok yok olmasına da her şeyin bu derece sorumsuz bir şekilde talan edilmesi, bu talana kimsenin karşı çıkmaması içimi yakıyor sadece.
            Çok şeyin geri dönüşü yok. En kötüsü de çalmanın, hırsızlığın alenen maharet ve takdir gören bir davranış olarak algılanmasına yol açan bir zaman tünelinden geçmekteyiz. İnsanların yüzü kızaracağı yerde “hırsız” denmesi takdir olarak karşılanır hale geldi memlekette.

            Çocuklarımızın geleceklerinin talan edilmesine mi, birilerinin haksız yere varlık sahibi olmalarına mı, Cumhuriyet birikimlerinin yok edilmesine mi yanmalı? Evet, bu toplum cahil mahildi –Osmanlı hiç uğraşmadı eğitmek için- ama yufka yürekliydi, vicdanlıydı, sıcakkanlıydı acılar, yokluklar yaşadıkları için dayanışa dayanışa bu günlere kadar gelmişti hasbelkader. Olmadı, yetmedi bu durum, iyi niyetleri kazanca dönüştürmeye çalışan zihniyetin maskesini fark edemedi din iman konusundaki derin cahilliğinden dolayı. Soyuldu, hırpalandı, yara bere içinde kaldı vicdanlar. Hak etmiyordu bu yoksul, sıcakkanlı insanlar. Yılkı atları misali davranabilmeyi sürdürselerdi koruyabilirlerdi kendilerini, koruyamadılar. Baba dediler, ana dediler, en sonunda tepetaklak oldular.   12.12.19

Görsel: Google Görseller

2 yorum:

  1. Son durumumuz ancak bu kadar güzel açıklanabilirdi Halil Bey. Düşüncelerinize sağlık...

    YanıtlaSil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.