Pazar, Aralık 22, 2019

Nereden Başlamalı?

Başlarken

             İlk defa bir işe başlarken “nereden başlamalı?” diye sorarız kendimize sık sık. Genelleme bir hata olabilir, ne de olsa bazıları hiçbir soru sormadan başladığı olmuştur. Ama genellikle başlangıçlarda bunun gibi bazı sorular sorulur. Böyle bir soru sormak güvensizlikten mi yoksa o işle ilgili yeterli bilgiye sahip olamamaktan mı kaynaklanır bilemiyorum. Kafam biraz karışık bu konuda. Güvensizlik biraz uzak bir ihtimal gibi duruyor, belki bilgisizlik daha doğru bir değerlendirme olabilir. Ne de olsa geleceği görmekle ilgili bir durum söz konusu.

            İnsanlar genç yaşlarında bir işe başlarken heyecanlı olurlar, kendilerinde kuşku hissetmezler, kendilerine güvenleri tamdır. Ya da öyle denilir. Bu yüzden karakucak güreş gibidir durum. Dalarsın birden ve arkasına geçip iki puan almaya çalışırsın hemen. Rakip gözde büyütülmez. Ancak belli başlı ana hat denilebilecek rakip bilgilerinden uzaksan ava giderken avlanmak da işin içine girer ve ihtimal artmaya başlar güreş esnasında.
            Bir süre sonra başka tür güreşlerle karşılaşılır, yağlı güreş de bunlardan sadece birisidir. Rakibin yağlar içindedir ve hiçbir yerinden sıkıca yakalayamazsın, tam da yakaladım dediğin anda ellerinden kayıverir bir anda ve tekrar yakalama derdine düşersin. Bastığın yerlerde de yer yer yağlar vardır ve zemin de güvenli değildir. Bastığın anda ayağın kayar, dengen bozulur. Hem dengeni korumak hem de rakibinin tutulacak bir yerini arar durursun sürekli. Mutlaka birinin sırtı yere serilir güreşçilerin. Rakibin bilmediği yeni bir deneyim, yeni bir bilgi bütün durumu tersine çevirebilir bir anda. Bu durum rakibin en zayıf noktası oluverir.
            Yaşam güreşlerle doludur insanlar farkında olsalar da olmasalar da. Hatta öyle ki her saniyeleri güreşmekle geçer. Kafanın içinde dolanan onlarca düşüncelerle boğuşur dururlar. Seçenekleri en aza indirdiklerinde enerjilerini daha fazla yoğunlaştırabilirler ve daha verimli bir süreç yaşarlar böylece. Panik, kızgınlık, kin, nefret gibi duygular her an enerjiyi tüketmeye yönelik duygulardır. Enerjinin boşa harcanmasıdır da aynı zamanda. Sık sık bu tür hataya düşülür ve ancak iş işten geçtikten sonra farkına varır çok kişi.
            Yaşlar ilerlediğinde işler daha da karışır. Bir işe başlamak oldukça zorlaşır demek en doğrusu olur belki de. Hiç yaşlanılmayacakmış gibi yaşanılan bir sürecin devamında birden karşıya çıkıveren bir durumdur yaşlılık. Bazıları kabullenmekte bile zorluk çeker. Bırakın bir işe başlamayı yaşamak bile ağır bir yük olmaya başlar neredeyse. Giyinmek, soyunmak, yürümek, yemek yemek yani açlığını gidermek, banyo yapmak gibi kişisel bakım angaryaymış gibi gelmeye başlar ve zorlaşır her şey isteksizlikten.
            Evet, istek, yani istemek oldukça önemli bir kavram bu durumda. İstek duyabilmek için yaşama azmi kırılmamış olmalıdır aksi halde yaşama azmini ayağa dikmek gerekli. Hani dünyadan eli eteği çekmek denilir ya, işte öyle bir şeydir yaşama azminin kırılması. Kolay kolay ayağa dikmek mümkün olmaz. Hem çaba hem de uzunca bir zaman gereklidir. Bazen de hiç mümkün olmayabilir.
            Bazen ne diyorum kendime biliyor musunuz? “başla, yalnızca başla” hiçbir şeye aldırmadan başlamak istiyorum canlılığı hissetmek için. Kıçı bir yere yapıştırıp arpacık kumrusu gibi kara kara düşünmektense hareket etmek için bir işe başlamanın daha doğru olduğu kanısı ağırlık basmaya başlıyor. Bu tür durum içine, kendi olumsuz dünyana bir süre kapandıktan sonra başlıyor elbette.  Her şeyden kuşku duyup, geçmiş yaşamın bütün olumsuzluklarını defalarca gözden geçirdikten sonra bıkkınlık yaşanmasının arkasından gelen hareket etme isteği insanı hangi yaşta olursa olsun hareket etmeye itiyor ve hareket etmeye kendinde dermen bulamamanın sıkıntısını dip noktasına kadar yaşanmasından sonra o kadar azmediyor ve istiyorsun ki işte bu durumda hiç düşünmeden ilerisini gerisini adım atma isteği bir anda tüm bünyeyi kaplayıp esir alıyor adeta.
            Öyle oluyor ki bazen evin içinde ayağa kalkıp odalar arasında dolanmak bile büyük bir başarıymış gibi geliyor. Arkasından hareketi devam ettirebilmek için sokağa çıkmayı düşünüyorsun ve hadi yap diye teşvik ediyorsun kendini ve işe yaradığında mutluluk kırıntısı hissederek başın havada ve dimdik yürümeye çalışıyorsun, kime karşı hava atılıyorsa! Bu hava ve gövde gösterisi aslında kendine karşı bir tavır oluyor elbette. Başarabildiğini, başarabileceğini düşünmeye başlıyorsun, bir süre devam ediyor bu duygu.

 Akşam olup başını yastığa koyduğunda istemeye istemeye tekrar geriye dönüyorsun, başlangıç noktasına. İşin en kötü yanı da bu. Her an yeniden yeniden mücadele ediyorsun kendinle ve kendi yetersizliklerinle. Ne bitip tükenmeyen bir savaştır bu böyle bilemez yaşamayanlar. Bilmelerini de istemem zaten çünkü öğrenilmesi yararlı bir şey değil hatta oldukça zararlı da denilebilir.  

Görsel: Google Görseller

2 yorum:

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.