Perşembe, Ekim 18, 2018

Zafer Neyin Taraftarı?

Zafer Neyin Taraftarı?

                Zafer’in kafasında çok şey net görünüyordu aslına bakılırsa. Zafer düşüncelerini hiç çekinmeden söyleyen birisi olarak bilinir ve tanınır kendi yakın çevresinde. Bazı zamanlarda taraf olduğu durumlar olmuştur ama tam taraftarı olduğu durum ise iyi ve haklıdan yanaydı. Güzel olan ve insanları mutlu eden her şeye taraftı. Haksızlık yapılmadan adilce olan her duruma taraftardı.
            Yine benzer taraftarlığı var ancak artık O’nun taraftarlığına cevap verebilecek ne bir uygulama ne de bir siyaset veya felsefe var. O da kendi taraftarlık felsefesinin temellerini atmaya başladı bir zaman sonrasından beridir.
            “Ben idarecisi olmayan, herkesin kendi kendini idare edebildiği, kimsenin kimseye haksızlık ve üstünlük taslamadığı bir yaşam düzeni taraftarıyım.” Derken arada mülkiyetçilik alışkanlıklarından kaynaklı sorular kafasına takıldığında mülkiyet kavramını silmeye karar verdi sözlüğünden.
            “Mülkiyet olmayan, mülkü çektiği emek ve yaptığı katkı oranında üretimin dengeli paylaşımından yanayım. Evet, solcuyum ama sosyalist değilim, demokrat değilim. Komünist değilim şimdilik, ama uzak da değilim. Daha o kadar gelişmişliğim yok ne bilgi ne de beyinsel bakımdan.” Diyerek yürürken elleri arkasında, dalgalanan aklı yerden yere sürüklemeye başladı kendisini. Düşüncelerinde bir hareketlilik de arttı. Gözleri donuklaşıp sabitlendi bir noktaya. Ufka doğru bakıyordu sürekli.
            Bir insanın olası tüm ihtiyaçlarının karşılandığı bir yaşam biçimi. Hiç kimsenin kimseden farkı olmayan ve elinden geldiğince yaptığı katkıdan dolayı payına düşeni almak hakkının kullanılması ve kimsenin kimseye üstünlük taslamadığı, imrenmediği bir yaşam ortamını düşünmekle kendisini bulunduğu yerden başka bir yere taşımış gibi hayalini kurarak ayakları üstünde dimdik durarak ufka bakışı görülmeye değerdi o anda. Bir anda gözleri parlamaya başladı çocukların oyun oynarken gelen çığlıkları sonrasında.
            Çocukları düşünmeye başladı. Çocuklar hiçbir idareciye ihtiyaç duymadan hallediyorlar işlerini. Taa ki büyüyüp mülkün egemenlik anlayışını kazanıncaya kadar. Demek ki mülk anlayışı egemenlik ve hükümranlık kazandırıyor çocukluktan sonra. Arkasından da tüm yaşamı boyunca mülk artırma savaşı vererek çıplak olarak da ölüp gidiyor. O zaman bir ömür o mülkler uğruna savaşmak niye geride bırakıp gidecek olduktan sonra. Uğruna o kadar çok mutsuzluk yaşamak niye?
            Yöneticinin olduğu her yerde egemenlik vardır ve hükmeder idaresinde bulunduğu topluluğa. Küçük guruplarda da aynıdır büyük guruplarda da aynıdır durum. Devlet anlayışının temeli de hükmetmektir ve kim hükmetme gücünü ele geçirirse o hükmeden olup basamağın en üstünde yer alır tıpkı tanrı gibi. Tanrı da hükmedendir o yüzden.
            Tanrının suçu yoktur bu düşürüldüğü durumdan çünkü haberi yoktur. Tanrıyı insanlar yaratmıştır kendi üstünlüklerini ispatlamak için. Bu yüzden de yaptıkları her şeye yarattıkları tanrının şahitliğini gösterirler. Yaptıkları her şey kendi yarattıkları tanrılarının şahitliğindedir. Eğer o izin vermese yapamayacaklarını söylemeleri bu nedenledir. Ancak kimse tanrılara kızamaz çünkü ulaşılmaz, görünmez ve dokunulmazdır yarattıkları tanrıları insanların içine gömmüşlerdir ya da gökyüzünün en üst görünmez katlarında ikamet etmektedir. Eminim gökyüzüne çıkılabildiği çağlara girmiş bulunduğumuzdan dolayı yüce tanrıyı ikamet değişikliğine zorlayacaklardır insanlar.
            İnsanların büyük bir çoğunluğuna düşünülemeyecek konulardır bu konular, bazıları düşünüp söyleyemez bazıları da böyle bir şeye inanmaz. Kısacası karışık gelir alabildiğine çünkü mülkü koruyandır tanrı adaleti. Kul hakkını da koruduğu söylentileri varsa da böyle bir durum henüz tespit edilmiş değildir yeryüzünde ve gökyüzünde.
            Gökyüzündekileri bilemem ama yeryüzündeki tüm canlılar kendi haklarını kendisi korumak zorundalar yaşayabilmek için aksi halde yaşamları zora ya da tehlikeye giriyor. Güya koruyucu Devlet olduğu rivayet olunmuştur ancak bu rivayetin de görülüp duyulduğu olmamıştır.

Görsel: Google Görseller

6 yorum:

  1. Kimsenin yaptığı yanına kar kalmıyor..Özellikle de kendini tanrı yerine koyan yöneticilerin.Tarihe baktığımızda bunu net görüyoruz..Eski Nemurutlardan günümüz Nemrutlarına....Ama öyle bir şey ki ilahi adalet..Kimi hükümdar adeleti ile binlerce yıl sonra iyiliği ile anılırken..Bazıları ise kötülükleri ile iz bırakıyor..Tıpkı Hz Ömerin adaleti....Hitlerin cinayetleri gibi...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tarihin tozlu rafları arasında hepsi de, ne saklanır ne de gizlenebilirler. yeri geldiğinde açılır hepsi tekrar. Çok net özetlemişsiniz Sibel Hanım. Teşekkür ederim.

      Sil
  2. Zafer' in taraf olduğu ülkeye özlemim. Umarım ki haksızlıkları yaratanlar aynı haksızlıklardan nasip alırlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eminim alacaklardır da. Tarih hesabını yapıyor mutlaka.

      Sil
  3. bu konuda yaş aldıkça yaşadıkça kafam karışır oldu.kötü zamanlar .beklentiler çok ...ama beyaz yakalı yazmış ya:Umarım ki haksızlıkları yaratanlar aynı haksızlıklardan nasip alırlar. temennim ve duam o

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Alanay yıldırım, ne yazık ki evet, kötü beklentiler çok çünkü "görünen köy kılavuz istemez" sözü çok açık kendini gösteriyor. Tek temenni, iyiye doğru dönüş olması. :(

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.