![]() |
Hayat |
Başka
memleketlerdeki eşekler nasıl anırıyor?
Elli, altmış yıl öncesinde köyde yaşamak farklıydı. Köyden dışarıya çıkmayan o kadar çok insan vardı ki aklınız almaz, inanamazsınız. Kadın ya da erkek okuma yazma bilmez çoğunluğu çünkü okul yoktur köyde veya yakınlarda. Olanına da iki, üç saatlik yaya gidilerek varılır.
Erkekler kadınlara göre biraz daha
şanslıydı. Çünkü askerlikte “ali okulu” denen sistemde okuma, yazmayı alfabe
düzeyinde öğreniyorlardı. Normal eğitimlerin de geneli üçüncü sınıfa kadardı. Öğretmen
genellikle köy enstitülüydü. Askerde sadece alfabe değil sağlık, özellikle
koruyucu sağlık bilgileri de verilirdi. Örneğin doğum kontrolü bilgisi. Demek
istemem o ki, eldeki tüm imkânlar kullanılmaya çalışılıyordu kara ve kör talihi
yenmek için. Umutluydu insanlar. Nefretle bakmıyorlardı birbirlerine.
Köyün sınırları dışına çıkan
nahiyeye veya İl’e gitmiştir iş gereği. ya nüfus veya adli bir işle ilgilidir.
Bütün olanaklar seferber edilir özellikle oğlan çocuklarının okuması için ama
yeterli değildir elden gelenler. Kızlar nasılsa kocaya gidecek diye düşünülür
ve hallice bir dünür talip olursa şanslı sayılır kız. Sonrasında nasıl gelirse
gelsin hayat kucağına, yere serilmeye çalışılır elbirliğiyle.
İlk kez nahiyeye gittiğim zamanı hiç
unutmam. Sabah ezanı vaktinde eşek sırtında iki saat kadar yol gidilmiş
kalabalık olarak. Bir anda ıssızlaştı ortalık. İnsanlar şamatayı, konuşmayı
kesti. Yeşillik bir vadi ortasındayız. Zeytinyağı kokusu yayılmaya başladı
nemli ortamda. Ayın aydınlatması var, yüksek ağaçların gölgeleri dans ediyorlar
dört bir yanda. Yarım saate yakın yürüdük galiba, insanlar konuşmaya başladı.
“cennetin kapıları açıldı” dedi yaşlı bir teyze. Diğeri
“melekler gözlemeye çıktılar dünyayı…” bir başka yaşlı amca: “Allah’ın hekmeti
işte, amel defterine herkesin nasibini yazıyor kâtip melekler…” dedi. Yaşlılar
bir şeyler söylüyor orta yaşlı ve daha genler merakla dinliyor, kimisi fısır
fısır dualar okuyor, okuduğu duyulsun diye de fısırtı çıkarıyor bilinçli
olarak. Duası bitince de ellerini yanaklarına sürüyorlardı. Ben de yaptım,
okulda ezberlediğim dokuz surenin dokuzunu da okudum.
Daha sonraları da
birkaç kez gittim nahiyeye aynı yoldan pazara gidenlerle. Her seferinde aynı
hava ve çiğ zeytinyağı kokusunu duydum. İnsanların davranışları da aynıydı.
Okullar sırayla bittikçe başka okul geldi ve nihayet üniversite.
Bakmayın öyle üniversite dediğime. Geçen zaman farkında
olamadığım çocukluğuma bir şey yapmadı. Ben büyüdükçe fiziki olarak içimdeki
çocuk bir yerlerde sıkışıp kaldı. Ancak benim ona bakacak, onu dinleyecek
lüksüm yoktu.
Almanya’ya gittim son sınıfında üniversitenin. Havaalanında
indiğimde pek yadırgadığımı söyleyemem. Uçak yolculuğu, bir veya iki seferlik
hava boşluğuna düşmesinden başka keyifliydi.
O anda aklıma gelen şeyler sanki benimle dalga geçiyorlardı.
“Almanya da eşekler nasıl anırıyordu, tavuk ya da horozlar nasıl
gıdaklıyorlardı. inekler danalar nasıl böğürüyorlardı?.. Daha onlarca soru
dalgalanmaya başladı kafamın içinde.
İlk hafta fazla çıkamadım, sonraları dolaşıp kafamın içindeki
sorulara cevap bulmaya çalıştım. Çok ilginçti, tüm hayvanlar istisnasız bizim
memlekettekiler gibi ses çıkarıyor onlar gibi konuşup dertleşiyorlardı. Eşekler:
“AAAAAAAAİİİİİİİİİİİİİİİİİİİ” diye, kuzular, koyunlar “meeeeeeeee” diye
keçiler: “me ee Eeee eeeeeeeeee” inekler: “mööööööööööö”, öküzler:
“MÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖÖ” diye ses çıkarıyorlardı.
Televizyon kanallarında büyükbaşlarını –siyasilerini-
izledim. Bizimkilerden farklı gibiydiler ama tavır ve gayeleri benzer
görünüyordu. Vatandaşlarını kandırmak vardı arkalarında gizledikleri kirli
çıkılarının –bohçalarının- içinde. Nasıl oluyor da dünyanın her yerinde
hayvanlar benzer ses çıkarıyorlarsa, siyasiler de benzer amaçlar için farklı
sesler çıkarıyorlar.
Kısacası sınıflama yapanlar isabetli bir sınıflama yapmışlar,
“hayvanlar” ailesinden olmak bir ayrıcalıktır. Hem hayvanlar ailesine ait
olacaksın hem aileni beğenmeyerek horlayacaksın, elinden gelen kötülüğü
yapacaksın. Üstelik bütün bildiklerini hayvanlardan öğrendiğin halde. Oradan
nasıl görünüyor size göre.
Dönüşte kafamın içinde genişleme hissediyordum. Uçağın
penceresinden dışarıya baktığımda görüş açım çok genişlemişti adeta uçağın
dışındaymışım gibi görüyordum her yanı.
O bulutların süt beyazı pamuk yığınına benzer görüntüsü, cezbediyor
insanı, atlayıveresim geldi. Buluttan kurtulunca deniz, yeşillik daha bir başka
resim çiziyordu. 24.03.2021
Görsel: Halil Gönül
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.