Zafer, şimdi sana hatırlatmak istediğim şeyler var. Eminim sen de hatırlayacaksın onları. Belki seni biraz olsun etkiler diye düşünerek anlatmak istiyorum.
Hani bir gün çarşıda dolaşırken güzel bir ilkbahar gününde
yedi, sekiz yaşlarında bir çocuk elindeki müzik aletiyle melodiler çalıyordu
bir banka köşesinde. Sen de ben de hemfikirdik yardımcı olmak için ve çıkarıp
para koyuvermiştik müzik aletinin kutusuna. Çocuk hemen alıp cebine koymuştu
verdiğimiz parayı da düşünmüştük nedenini. Belki de çok para göründüğünde
insanlar para vermiyordur diye karar vermiştik veya başka birinden kaçırma
ihtimali üstünde de durmuştuk. Ama mesele parayı kaçırması değildi, bizim için
önemli olan o çocuğun içinde bulunduğu zorlukları aşabilmesi için o yaşıyla
yapabileceği işlerden birini yapmaya gayret etmesiydi.
Belki de ailesi vardı, kardeşi veya kardeşleri vardı
kedisinden ekmek bekleyen. Gayret etmesi gerekiyordu her şeye rağmen. Daha
önceleri de birkaç kez görmüştük hatırladın mı? Kolay para vermiyorduk
dilencilere ama bu çocuk emek çekiyordu bir iş yapmak için ve dilencilik
yapmıyordu. Şimdi o küçük çocuğu düşünmeni ve yerine kendini koymanı düşün bir
kere. Zamanında sen de çok şeye göğüs
gerdin biliyorum ama o eskilerde kaldı, şimdi ise farklı bir zamandayız ve
yeterince büyüğüz. Hatta abartmadan söylersek seninle birlikte makul ölçülerde
olan her şeyi yapabilecek kapasitemiz var ama sen beni yalnız bırakarak kendi
kabuğuna kapattın kendini ve başını bile çıkarmıyorsun oradan dışarıya. Şöyle
bir bak dışarıda neler olup bitiyor!
Bir başkası daha, o yaşlı kadın vardı hani, elinde kalemler olan yaşlı kadın. Yanına yaklaşırken umutlandığı için nasıl da bakıyordu gözleri. Onun bir kalem satma sevincini duyabildin miydi Zafer bakışından. Hatta bir maviyi aldıktan sonra sen arkasından bir de kırmızı al demiştin bana. Tekrar elimi uzattığımda yaşlı kadından bir kırmızı tükenmez kalem almak için, gözleri daha da parlamıştı. Eminim sen de hissettin ki bir kalem daha al demiştin bana. Ne demişti ikinci kalemi alırken yaşlı kadın, hatırlıyor musun? Elbette hatırladığından eminim sen bir şey demesen de şimdi. “Torun kızım çok sevinecek sabahleyin elinde beş lira görünce” demişti. Neden? diye sorduğumuzda ise “öğretmeni resim kağıdı parası istemiş beş lira, daha önceleri verememiştim de üzülmüştü ama ben üzülmeyeyim diye gözyaşlarını içine akıtmıştı” dememiş miydi? Kız torunu daha ilk bire gidiyormuş ya hani. Hatırladın tabii ki. O yoldan her geçtiğimizde oradaysa daima iki kalem alıyorduk.
Zafer, daha da fazla anlatabilirim sana örneklerden ama gerek
yok fazlasına. Eğer seni, bu anlatılanlar ve benim bu zamana kadar
söylediklerim bir şeyler ifade etmiyorlarsa daha farklı olarak ne anlatabilir
veya nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Dilim ancak bu kadar dönüyor Zafer. Bir
taş parçasının karşısına geçip anlatsam bunları her halde bu zamana kadar
çatlayabilirdi de beni anladığını belli ederdi ancak senden hiçbir kıpırtı
olmuyor. Bu durum da benim yeterince enerjimi tüketiyor ve adım atamaz,
yerimden kıpırdayamaz kalıyorum tıpkı sen gibi. Kendine benzettin beni de. Yani
son haldeki kötü olan kendine. Hareketsiz, dünyadan bezmiş olan kendine, ölümü
isteyen kendine…. Daha sayayım mı? Say dersen binlerce olumsuzluğunu
söyleyebilirim son hallerinden yana.
Çarşı, Pazar dolaştığında gözlerine takılıyordur mutlaka
insanların halleri. Yüzlerinden açıkça okunmuyor mu, her çoğunluğunun
ayaklarını sürüdükleri. Neredeyse ayakları kendilerini taşımaktan şikâyet eder
gibiler ama onlar yine de direniyorlar ve mücadeleye devam diyorlar eşleri,
çocukları veya sevdikleri için. Kimse de senin gibi dünyaya kapatıp kendisini
kendisinden kaçarak kurtulabileceğini düşünmüyordur eminim. Yoksa dışarıda bir
telaş içinde olmazlardı.
Görsel: H.G.
nice your post
YanıtlaSilteşekkür ederim.
Sil