Zar İçindeki Kısıtlı Dünya
Zafer için bir tür evrimdi bu gelişme. Daha yaşamın ilk aşamalarındaki oluşan canlıların dış ortama kendilerini kapatmaları gibi kendisini dış dünyaya karşı kapatmış ve dış dünyadan gelecek her türlü etkiyi sıfırlayarak kendisini dinlemeye almıştı uzun bir süredir.
Bu yüzden hiç yerinden kıpırdamadan ve elinden geldiği kadarıyla hiç hareket etmeden hatta nefes alırken bile dikkatli davranarak yaşamını sürdürmeye çalışmasının getirdiği problemleri de aşmaya çalışıyordu.Nasıl ki ilk canlılar dış etkilerden kendilerini korumak için bir zar içine alıp hayatlarını korumaya çalıştılarsa Zafer de aynısını yapıyordu aslına bakılırsa. Ancak kendilerini dış dünyaya kapatarak kontrollü bir şekilde dış dünyanın etkilerini azaltabilmiş olan ilk canlılar oldukça fazla sorunla karşılaşmış oldukları da hakikattir. Daha öncesinde bolca bulunan va yararlandıkları besinler aza inmiş olmalıdır dışa kapandıklarında. Bir zar içine kendilerini hapsederek ancak dış dünyanın aynısını zar içine taşıyarak kendilerine mini minnacık bir dış dünya kurarak yaşamlarını kısıtlı besin ve imkânlarla idame ettirmeye yönelerek bu günkü bizler haline dönüşebilmişlerdir.
Zafer, kafasında tasarladığı
kısıtlı dünyasında yaşadığı sürede adeta hiçbir şeye ihtiyaç duymadan
yaşadığını değerlendirmeye başladığında ilk aklına gelen soru “Ne yapıyorum
ben?” olmuştu ve sorunun cevabını vermeye çalıştı uzun bir süre kendisine.
Artık zarı yırtıp dışarıya çıkmanın
bir yolunu bulmalıydı Zafer. Ne şekilde olursa olsun mutlaka yırtıp çıkmalıydı
bu daracık dünyadan. Başka türlüsü kendisini yok edecekti bir süre sonra.
Aslında yok olmayı istememiş veya istemiyor da değildi ama yaşamsal bir istek
uyanmaya başlamıştı yeni yeni ve değerlendirmeliydi bu isteği. Nerdeyse tutunabileceği tek daldı bu istek.
Uzun bir süredir ne böyle bir istek ne de yaşamsal bir derdi olmuştu. Adeta
yarı canlıydı ölü ve canlılık arası bir durumdaydı.
Hevesleniverdiği bir anda “nerede kalmıştık?” dediğinde fısıltıyla kendi kendisine cevabını bulamadığını hatırladı bir an ve uzaklara dalıp dalıp gittiğini düşündü.
İlk enerjinin yükselmesinde hemen harekete geçmenin önemini anladı. Yoksa kısa süre içinde o enerjisi bitip tükeniveriyordu ve yine olduğu yerde sayması demekti. Bütün mesele hareket etmekteydi sanki. Her şeyin çözümü gibiydi hareket etmek. Canlılık belirtisiydi hareket, ölüler hareket edemezdi çünkü. Artık sık sık kendisine yüksek sesle sorduğu bir soru olmaya başladı “Nerede kalmıştık?” sorusu. Kulakları duysun ki cevabını arasın ve canlansın diye.
Nerede kalmıştık?
Görsel: hg
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.