Çarşamba, Aralık 05, 2018

Kaç Çeşit Aydın Vardır?-2

Aydın Türleri

Bizde batılılaşma hastalığı Osmanlı’nın ortalarından itibaren başlıyor, hatta daha öncelerinde de ufak denemeler var aslında.. Hani o Tanzimat dönemlerindeki tercüme büroları vasıtasıyla özellikle Fransızca’dan tercüme edilen eserler dönemi var ya. Kendi dilini doğru dürüst anlayamayan bir entel zümrenin halkı aydınlatmak için düşünülen kıymetli çalışmalar. Ancak, ne ilginçtir ki aynı dönemde neredeyse halkın tamamı sarayın dilini bilmiyor ve aynı dilden konuşmuyor, okuma yazma derseniz yok denecek kadar az. Ve bu aydınların Osmanlı’yı getirdikleri yer. Küçümsemiyorum, gelecek açısından çok şey yaptılar elbette. Türkiye Cumhuriyeti’nin tohumlarını attılar.
            Sırf mübalağa olsun diye bizim aydınları üçe ayıracağım. Birinci tür aydınlar: okuduğunu anlayan, kopya çekmeyen, analiz edebilen ve sade vatandaşa anlatabilen, sade vatandaşın anlayacağı dile indirgeyebilen ve vatandaştan korkmayıp arasında barınabilenler olarak kabaca değerlendiriyorum.
            İkinci tür aydınlar: okuduğunu kısmen anlayabilen, satır aralarını da okumayı beceren arada bir başına yıldız düşmüşçesine parıl parıl parlayan, kâh vatandaş arasında kâh Kaf dağında olan, vatandaşı keriz yerine koyan, bir türlü kendinin anlaşılmadığını, vatandaşın anlayamadığını düşünen aydınlardır.
            Gelelim üçüncü tür aydınlara: bunlar tam anlamıyla satır aralarını okuyabilirler, kendilerinden başka aydınlara burunlarından kıl aldırmazlar, Kaf dağından kat be kat yükseklerdedirler adeta uçarlar ancak kanatları olmadan uçma becerisini anlayamadım henüz. Halk sineklere benzer gözlerinde, uzak durulmalıdır, her an bir mikrop bulaştırabilirler kendilerine. Steril bir kavanoz içindedirler, dışarıdan seyredildiğinde pek de alımlıdırlar. Her şeyi bilirler, kimseye anlatmaya ihtiyaç hissetmezler. Kendi kendilerini tatminle meşguldürler. Göz baka baka mastürbasyondur işleri güçleri.
            Siz isterseniz başka türlü değerlendirebilir, başka türlü sınıflayabilirsiniz. Hiçbir diyeceğim yoktur. Ben mi? Sadece sade bir vatandaşım. Hakikaten yerli yazarlardan okumak insanı hem bilgilendiriyor hem de memleket havası teneffüs ettiriyor. Bütün bunları yazdıran şu an okumakta olduğum Reşat Nuri Güntekin’in “Anadolu Notları 1-2” dir. Sayesinde geç olsa da memleketi dolaşıyorum.  Tarihler olarak 1935-39’lu yılların Anadolu manzarası adeta. İnsanlar, yerler, sosyal, siyasal yaşam… Ne ararsan var hikâyelerde. İşin tuhafı bazıları çok aşina bana o kadar tanıdıklar ki neredeyse yaşamımdan kesitler denilebilecek kadar hissettiriyorlar kendilerini. 
                                           

 25.11.18- Halil Gönül

Başlangıca Dön... 1.

Görsel: Google Görseller

4 yorum:

  1. Reşat Nuri muhteşem bir kalemdir. Kitaplara az da olsa ilgisi olan herkesin okuması gereken bir yazardır bence. Aydın meselesine gelince gerçek aydın milletinin değerlerine sahip çıkan, fikirleriyle milletini çıkmaza değil aydınlığa çıkaran kimsedir. Yazınız için teşekkürler. Blogunuzu takibe aldım. Sizi de bloguma beklerim. Başarılar :)

    https://aylakeditor.blogspot.com/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, çok güzel özetlemişsiniz. :)

      Sil
  2. Günümüzde ise halktan ne kadar koparsan o kadar aydınsın düşüncesi gelişti. Halk da bir o kadar cahilleşti, sınıfsal fark oluştu. Halkı bilinçlendirmeye, eğitmeye, aydınları da halkı tanımaları için yönlendirmeye ihtiyacımız var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bahsettiğiniz uçurum kapanmadığı sürece toplumların ayakta kalması çok zorlaşıyor; tarihte örnekleri dopdolu.

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.