Çarşamba, Aralık 05, 2018

Kaç Çeşit Aydın Vardır?-1

Aydınlanma

                Bazen insanın aklına türlü türlü şeyler geliveriyor da şaşırtıyor insanı. Bir süre sonra da “nedir, neyin nesidir, nasıldır, nasıl oldu, nasıl olmalı?.. gibi binbir soruyla alıp yürüyor kendi kendine. Çıkmazlarla, hayallerle, gerçeklerle derken bazı uzuvları tam görünmeyen bir görüntü çıkıp dikiliveriyor gözlerinin önüne, insanın karşısına.
            Benim kafama da böyle sorular takılmaya başladığı zamanı kestiremiyorum şimdi ama mazisi oldukça eski; çocukluk yıllarıma doğru kayar. İlkokul, ortaokul derken lise sonra da ver elini üniversite derken fırsat ve imkan buldukça kitaplarla haşır neşirlik falan arada kafanın bulandığı zamanlar da oldu.
            Eskiden şimdilerdeki gibi miydi ya, ne kitap bulunabilirdi kolayca ne de yardım. Kasabalarda destanlar ve masallar, Nasrettin hoca, keloğlan gibi hikâye kitapları… Unutmadan söyleyeyim kemal Tuğcu da vardır bolca. Hele o “Köprü Altı Çocuğu” yok mu, oku ağla, oku ağla… İçi dışına çıkardı okuyanın. Hele okuyan iyi bir anlatıcıysa dinleyeni de benzetirdi bir güze.
            Ortaokulda edebiyat ve dilbilgisi öğretmenimiz vardı. Oldukça iyiydi diyebilirim. Kendine göre edebiyat ve dil aşığıydı. İşine âşıktı anlayacağınız. Kelime araştırmaları yapardı küçücük nahiyede, halkın kullandığı ama literatürde olmayan. Bulmuştu da birkaç kelime. Bir gün imla kurallarını anlatırken noktalamaların önemini anlattıktan sonra “Çocuklar, Kemalettin Tuğcu ’ya dikkat edin imla kuralları çok zayıftır ve birçok yanlışı vardır.” demişti.
            O gün bu gündür soğudum Kemalettin Tuğcu okumaktan. Haklıydı da. Öğrendiklerimizle karıştırıyorduk imla kurallarını O’nun kitaplarını okuyunca.  Öğretmenimize göre seçmeliydik okunacak kitapları. Klasikler olması daha iyiydi ancak yerli yazarlarımız okunmaya başlanırsa daha iyi olurdu, hem kendimizi tanırdık hem de memleketin durumunu öğrenmiş olurduk. Kısaca kazancımız çok yönlü olurdu farkına varmadan.
            Bu günlerde öğretmenimizin ne kadar haklı olduğunu görünce üzülmeden edemiyor insan ve “Aydın” kelimesi hakkında yukarıda bahsi geçen sorulardan soramadan edemiyor.
            Kimin olduğunu tam hatırlayamadığım için tam isim vermeyeceğim ama aklımdan geçen iki isim var: çetin Altan veya Atila İlhan’dan birisinin galiba:
            “Bizim aydınlarımız satır aralarını iyi okurlar” gibisinden bir söz söylemişti zamanın birinde köşe yazısında. Çok eskidir zamanı belki de kırk yıl geçmiştir üzerinden, bilemiyorum şimdi. Satır araları nasıl okunur? Çok sormuştum kendime o zamanlar ama iyi de anlayabildiğimi düşünmüyorum hala. Çok büyük bir maharet olmalı ki herkes beceremiyor o işi. Demek ki “Aydın'lık” zor sanat, “Aydın” kolay olunmuyor.

Devam edecek...

Devamı 1'de ...

Görsel: Google Görseller

4 yorum:

  1. Aydınlar üzerine güzel bir yazı olmuş.Kalemine yüreğine sağlık..
    Kişisel yorumuma gelince;
    Aydınlanamayan aydınlar.Aydınlatmayan aydınlar..Aydın görünen aydınlar..
    Aydınlık üzerine konuşulacak çok şey var.Bazen de konuşulacak bişey yok...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumunuza katılıyorum, haklısınız çok şey var konuşulacak. Özellikle bizim toplumda hala 1000 yıl öncesinden kalan çok derin izler var ve silinmeleri için özellikle çok çaba gerekiyor.
      Teşekkür ederim.

      Sil
  2. Cumhuriyet sonrası başlayan, bundan bir süre önce tamamen son bulan aydınlanma sürecine ihtiyacımız var.

    YanıtlaSil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.