Çarşamba, Eylül 09, 2020

Zafer'in Beynine Saplanan Hançer

zaferin_beyni

Ellem Amca Uçak Bile Yapar

            Zafer, A Emmi’yle epeyce soru cevap oynamıştı o zaman. Ne günlerdi o günler demekten alamadı kendini. Şimdi şuracıkta, yanımda olsaydı da sorabilseydim A Emmi’ye içimdeki sızının çaresini diye geçirdi içinden ister istemez. Bulurdu mutlaka çaresini, rahatlatırdı kendisini. Elinin sıcaklığını hissetmek bile gülümsetmişti ya, gidebilirdi de yanına ama yaşamıyordur, göçmüştür bu dünyadan diye saplanıverdi beynine cevap, tıpkı bir hançer gibiydi yüreğine ve beynine saplanan. Kanlar fışkırdı oluk oluk. Nefessiz hissetti kendisini. A Emmi, önce soluklaştı gözlerinin önünde ve sonra da yavaş yavaş kayboldu gitti uzaklara su buharı gibi, sigara dumanı gibi kıvrıla kıvrıla, şekilden şekile giriyordu giderken. Belki de çaresini söylüyordu derdinin, kim bilebilir ki!

            Yıldızların altında A Emmi’den sonra Ellem Amca yanaştı yanına. Sessizce oturdu toprak üstüne biraz temizleyerek.  O da yanağına dokunarak Derdin var senin ellem diyordu gözlerinin içine bakarken yanağında sıcaklığını hissettiği parmakların okşayışlarıyla.

            Hoş geldin Ellem Amca demek geçti içinden. Gülümsedikten sonra gönül koyacağını düşünerek “Hoş geldin Ellem Amca, ne zaman geldin anlayamadım” dedi fısıltıya. Gülümsemesi daha da sıcaktı Ellem Amca’nın.

            Ben her zaman seninleyim çocuk dedikten sonra elini çekip yıldızlara bakan Ellem Amca: “Sen uzaklardasın ellem, hadi gel sohbet edelim biraz” dercesine eliyle gel işareti yapıyordu. Elindeki tay yontusunu gösterdi “Hadi al, beğeneceksin ellem” diyerek uzattı Ellem Amca Zafer’e.

            Bir an ağlayacak oldu Zafer, yaşların gözpınarlarını doldurduğunu hissetti ama ayıp olurdu Ellem Amca’ya, yapamadı, ağlayamadı. Sıktı göz pınarlarını bıraktırmadı o iki damla suyu. Hiç unutamamıştı o tay yontusunu. Serçe yavrusundan bile daha güzeldi. Hep yanında taşımıştı çocukken, dağda taşta. Nereye gittiyse yanında olurdu tay. Bir türlü de büyüyememişti. Büyürse sevimliliği gidecekti sanki. Binmeye de kıymazdı, yan yana yürürlerdi yollarda. Bazen saçlarında hissederdi sıcak burnundan çıkan ılık nefesini. Yaz aylarının sıcağında serinletirdi adeta Zafer’i.

            “Elime imkân versinler, bir de o kadar kalın ağaç versinler, uçak bile yapabilirim” dediği anı düşündü Zafer. Ellem Amca kağnının kanatlarını yapıyordu. Yanı başında da bir tane kalın tomruk uzanıyordu. Yanına vardığında oturmuşlardı birlikte üstüne. “Bak çocuk, bundan kayık bile yapılabilir, denizlerde yüzer” demişti yontulmuş tomruğa elleriyle vurarak. Aslında okşamaydı O’nun vurmaları. İncitmeden keser, yontar ve biçerdi tüm ağaçları. İşi bittiğinde de bambaşka bir şey olup çıkarlardı ortaya. Nasıl da gururlanıyordu işini bitirdiğinde. Siparişi veren almaya geldiğinde vedalaşırdı onlarla. Vedalaşırdı ama “iyi bak bu evlada, şikâyetle bana gelirse alırım elinden ona göre” derdi yeni sahibine teslim ederken.

            Zafer’e teslim ettiklerine hiç de öyle veda etmemişti. İyi biliyordu çünkü kendisinden daha iyi bakılacaklarını. Her biri neredelerdir kim bilir. Kendisi gibi kayıptı her şey. Her biri bir yanlarda, uzaklardaydı. Biri yanında olabilseydi belki de bu kadar yalnızlık hissetmezdi kim bilir.


Devam edecek...
Görsel: Google Görseller

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.