Perşembe, Ocak 12, 2017

MEKTUP

akan-zaman, mektup,ben,
Gelincik

                         MEKTUP

         Bu gün yine çok geç kalktım, saat 15.10 gibiydi. Biliyorum nedenini: gecem gündüzüme karıştı son zamanlarda. Ne yatmak canım istiyor ne de uyumak.  Böyle olunca da sabaha kadar kumkuma kuşu gibi pinekliyorum kendi kendime. Genellikle okumak ve gelen bildirimleri takiple geçiyor zaman. Vakit çok hızlı geçiveriyor. Bazen acıktığımın farkına bile varmıyorum, midem guruldayarak haber veriyor “Bir şeyler gönder bu tarafa” dediğini duyuyorum. İşte o zaman kalkıp alel acele bir şeyler atıştırıp ayaküstü, dönüyorum tekrar geriye; bazen de ekmek arası yapıp hallediyorum işi.
            Hayatta çok şeyin pratik yollarını bulmayı becerdim çoğu zaman ama mutlu, rahat ve vurdumduymaz olmanın bir pratik yolunu bulamadım. Bazen kulaklarımı tıkayıp bütün seslere, bazen görmezlikten gelip etrafımdaki her şeyi; bazen de boş ver canım, ne olursa olsun “Elle gelen düğün bayram” nasılsa diyerek halletmeye çalıştım.
            Olmadı, olamadı, yapamadım gitti bir türlü. Bazen utandım kendimden, bazen sıkıldı; çoğu zaman da kendi kendimi suçladım. Çocukların geleceği geliverirdi aklıma çoğunlukla. “Haydi, bizden geçti artık da, çocuklar için geleceğe dair bir şeyler yapılmalı” gibilerinden gelecek kaygısı ağır basmaya başladı düşüncelerimde. İsmet İnönü’nün söylediği bir söz çınladı durdu böyle zamanlarda. “Bu Ülke’ de namuslular da namussuzlar kadar cesur olmalıdır.” Demiş zamanında.
            Yıllardır bir şeyleri birileri yapsın diye bekledi bu memleket. Şu anda da birilerinin bir şeyler yaptığı Ülke’ de yaşıyoruz artık. Öğrencilik yıllarımdan hatırlarım “Savaşma seviş” sloganını. Çiçekle böcekle uğraştırılmaya çalışıldı gençler yıllar boyu. Becerdiler de! Adı romantiklik oldu o akımın. Çiçek, böcekle ilgilenmeyenler anti romantik ve sevimsiz ilan edildiler çevrelerinde. Aynı siyasi gurup içinde arkadaşlıklar yasaklandı “Onlar bacılarımız” diyerek ve bacıların namusunu korudu gençlik yıllar boyu. Sevmek, sevilmek, âşık olmak horlandı düşünebiliyor musunuz?
            Hiç unutmuyorum o yıllardaki bir anımı. Kız arkadaşımdan bir mektup gelmiş okula ve öğrenci temsilcisi olan ve okulda hâkim durumdaki bir siyasi fraksiyonun temsilcisi mektupları inceliyormuş tıpkı asker mektupları, cezaevi mektupları gibi.
            Güneşli bir kış günüydü. Okula öğleden sonra erken gittim. Sabahleyin dersim yoktu çünkü. Daha okulun bahçesinden içeriye adım atar atmaz gardiyan gibi bir tanıdığım öğrenci beni birisinin çağırdığını söyledi ve onunla birlikte kantine doğru yürüdük. Kantin kapısında temsilci çıktı kapıdan ve yanımda gelen arkadaş ayrıldı bizden. Temsilciyle birlikte beş on adım yürüyüp güneş alan bir yana geçtik. Etrafta kimseler yoktu. “Tamam” dedim içimden   “Bir suçum var ve yakalandım” dedim. Ne olabileceği hakkında da hiçbir fikrim yoktu. Merak ve tedirginlikle bakıyordum yüzüne.
            “Aga, al mektubunu, çiçek böcekle uğraşıyorsun demek. Devrimci adam bu tür şeylerle uğraşmaz…” gibilerinden söylenmeye devam etti ve mektubu uzattı. Başım dönüyordu sinirden, sözleri uğultuya dönüşmüştü meselenin iç yüzünü anlayınca. “Sana ne benim mektuptan!” demek geliyordu içimden ama olmadı daha kibar söyledim “bir daha açılmasını istemiyorum mektuplarımın” diyebildim ve mektubumu alarak ayrıldım. O gün dersler güme gitti tabii ki. Kim dinler hocayı. “Aşk başımda duman.”
            Mektup kız arkadaşımdan geliyor ve O da kırlara gitmiş arkadaş gurubuyla ve kırmızı gelincikler, papatya, daha da bir sürü çiçek toplayıp getirmiş evlerine. İçlerinden bir tane gelincik çiçeğini mektubun arasına koyup göndermiş.
            Mektubu açanlar ve beni eleştirenler de benim sevip kıymet verdiğim arkadaşlarım. Gelin de ayıklayın bu pirincin taşını.
            Ne yazacaktım nerelere geldim gene. Sözde bu gün geç kalkmamın sebep ve sonuçlarını yazacaktım. Kelimeler çekti gene istedikleri tarafa. Peltor yapmıştır kesin bunu gene.
                                                                                                                                12:01:2017 
                                                                                                                                 Halil GÖNÜL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.