Pazar, Ekim 13, 2019

Hamallar-Oğlan dükkân açmadı ama eşek aldı

               
eşek
              Adam yaşlandı iyice. Yollarda ölmesini istemedi oğlu. Evde bir köşe ayarladılar. Eve dönünce kendisine kitap okuyor veya okuduklarını anlatıveriyordu oğlu. Gülümseyerek dinliyordu her seferinde. Bir güne bir gün kendi fikrini söylemedi duydukları hakkında. Sormadı da herhangi bir soru.

                Bir akşam oğlunu bekliyordu her zamanki gibi. Sabırsızlanıyordu da bu sefer ne anlatacak diye. Bir eşek sesi duyduğunda şaşırdı önce şaka yapılıyor sandı kendisine. Ne de olsa kulakları tam işitmiyordu artık her şeyi. Bazen benzetiyordu da. Sağır duymaz yakıştırır diye dalga geçiyorlardı o zaman.
                Çok yakındaydı eşek sesi. Git gide de yakınlaşıyordu. Nihayet avlu kapısına dayandı bir eşek sırtındaki eski püskü heybeyle. Semersizdi. Daha genç sayılırdı ve bakımlıydı. Oğlu arkasında ağzı kulaklarında eşekle yarışıyordu adeta. Gözleri ışıl ışıl ateş saçıyordu çevresine. Birden daha fazla aydınlanıverdi sanki avlu.
                Oğlan elindeki kitabı heybeye koydu ve eşeği bağladı kazığa. Heybeyi de alıp kendi omuzuna attı. Basamakları çıktı yukarıya doğru. Babasının yanına çıktığında babasının şaşkınlığını görebiliyordu. Merakını gizlemeden sordu. “senin mi?”
                “evet baba, bizim” dedi ellerini alnına değdirip öperken. Bundan sonra daha fazla taşıyacağız. Daha fazla kazanacağız. Şimdilik kimsede yok eşek. Hamallar semer yeniliyor durmadan. Heybenin iki gözünü de doldurduk mu ver elini uzak yollar. Her yere gidebilirim artık.  Adam hiç sesini çıkarmadan dinledi oğlunun heyecanlı sözlerini.  “Hayırlı olsun evlat, hayırlı olsun.“
                Aradan birkaç hafta geçti, işlerin iyi gideceğinden emindiler baba oğul. Anne hiç karışmazdı işlerine. O akşam sofra toplandıktan sonra anası oğlanın kulağını çekti evlen diye. Babasıyla da konuştu. Düşündükleri bir gelin adayı vardı elbette. Kararını verdi ana-baba ve oğula da açtılar durumu. Kabul etti oğlan ve baş göz oldular. Bir oda çevirdiler eşeğin yanına derme çatma. Eşekle duvar duvara komşuydular artık.
Oğlan heybenin her iki gözünü de doldurur. Genellikle iki dağıtıcının yükünü taşır böylece. Daha fazla yük taşıyarak biraz daha fazla kazanır. Ayrıca kendisi de yürümekten kurtulur ve eşek sırtında yolculuk yapar kitabını okuyarak. Daha keyifli olmaya başlar böylece yapılan iş. Uzun yoldan da çekinmezdir artık. Ne yük çıkarsa hayır demez. Bazen günlerce yol teptiği olurdu ama şikâyet etmezdi hiç. Neden etsin ki, parası da iyi sayılırdı, değiyordu çekilen eziyete.

Kısa sürede adından söz ettirdi taşıyıcılar arasında. Yılların nasıl geçtiği de belli değildi. Çocukları nasıl büyüdüler anlayamadı. Her biri boyuyla yarışıyorlardı. İşlerine de yardım ediyorlardı. Okuyanı da vardı okumayanı da içlerinde. Hiç sorun değildi. Kaç boğaz olursa olsun bakabilecek durumdaydı şimdilik. Yeter ki kitaplar olsun, taşınsınlar. Kitapların başına bir iş geldi mi yandılar demektir. Başka ne iş yaparlar da karınlarını doyururlar bir fikri yoktu, düşünmemişti de bu güne kadar. Dedelerden torunlara geçen tek bildikleri işti hamallık, kitap taşımak. Kitaplar nasıl geliyor, nereden geliyor bir şey bilmezlerdi, sormayı da gerekli bulmamışlardı.

Görsel: Google Görseller

2 yorum:

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.