Çarşamba, Ekim 30, 2019

Yaşlılar neden öğüt vermeye meyilli?

Yaşlılık ve Öğüt

            Kendi kendime söz veriyorum bazen “öğüt vermeyeceğim kimseye, sadece dinleyeceğim” diye ama bir türlü sözümde duramıyorum. Kendim fark ediyorum iş işten geçtikten sonra. Başkaları fark ediyorlar mı bilmem ama ben kendimi kendim fark ettiğim zaman utanıyorum kendimden ve karşımdakinden.

            “Seni kırmak değildi amacım, yaşlılık işte hoş gör beni” demek geçiyor içimden ama onu da yapamıyorum. Anladım ki yaşlılık başa bela galiba. Zaman içinde değişim oldukça hızlı, tam olarak ayak uydurulamasa da emek sarf etmek gerekli. Bu konuda gençlere de iş düşüyor sanıyorum kendisini ihtiyar hissedenlere karşı. Hırçınlık yapmadan onların gözünden bakabilmenin gayretini göstererek biraz daha yaklaşmış olurlar birbirlerine.
            Aslında kötü bir niyet yok öğüt vermenin altında ama zaman ve koşullar değişik olması nedeniyle yaşlıların deneyimlediği durumlar eski zamanlarda ve farklı koşullardaydı. Aynı deneyimleri şimdiye getirip uygulamaya sokulduklarında eminim doğru sonuçlar çıkmayacaktır ortaya. Mutlaka gözden geçirilmeleri gerekli geçmiş deneyimlerden çıkarılan derslerin. Yoksa kaş yapayım derken göz çıkarmak da vardır işin sonunda.
            Şimdiki olanaklar eskilere göre –gaz lambası çağı- çok fazla. Bilgiye ulaşmak anında mümkün. Bu yüzden yaşlıların deneyim olarak öğrendikleri şeyler gençlere göre devede kulak kalıyor mutlaka. Bilgi bombardımanı altındalar sürekli. İşte bu nedenle hangi bilgi kıymetli hangisi kıymetsiz karar vermek oldukça zorlu bir durum. Moda, medya bu durumu yönlendirerek rüzgârda savrulan yaprak örneği daima havalarda uçuşup duruyorlar ancak bitkin düştüklerinde rüzgâr kesiliyor pat diye yatakta buluyorlar kendilerini. 
            Öğüt değil ama sohbet edebiliriz gençlerle. Geçmişi ve bu günü karşılaştırarak onların geçmişi bizim de bu günü anlayabilmemizi sağlayabiliriz. Böylece daha da yakınlaşmış oluruz. İnsan ömrü hakikaten çok kısa görünüyor bir yerden sonra bakıldığında. Bu nedenle geçmişin geleceğe aktarılabilmesi için nesiller arasındaki diyalog kopmaması gerekli ki aynı şeyler tekrar tekrar yaşanıp durmasınlar.
            Anlaşılan o ki –bana göre- bütün insanlık tarihi genellikle benzer şeyleri yaşayıp durmuşlar. Her yaşanılan acı ve tatlılık geleceğe törensel değerler ve geleneklerle aktarılmaya çalışılmış. Artık çağımız daha da hızlı gelişerek her saniye sayılamayacak ve takibi yapılamayacak kadar fazla bilgi üretiliyor insanlar ve doğa tarafından. Deyim yerindeyse her şey birbirine karışıyor adeta. Sonrasında da pirincin taşı ayıklanmaya çalışılıyor.
            “Bir deli bir kuyuya taş atar, bin akıllı bir araya gelip çıkaramaz” sözü oldukça iyi açıklar bence dünyanın durumunu. Geçmişteki bilinen birkaç gelişmiş uygarlığın ne şekilde kaybolduklarına dair kesin bir bilgi edinilebilmiş değil, ne kadar gelişmiş oldukları da net değil. Ancak insanoğlunun merakı kendi başına çok şeyler getirdiği açıktır. Atom bombası, nötron bombası… biyolojik silahlar… 29.10.19



Görsel: Google Görseller

4 yorum:

  1. ne sıkıcı bişiydir öğüt dinlemek, yani eğer sormamışsan, öğüt istememişsen, çok sıkıcı dinlemek yaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. o kadar güzel anlatmışsınız ki, okurken dudaklarımı buruşturduğumu fark ettim. :)

      Sil
  2. Tecrübelerden yararlanmakta fayda var. ben de küçüklerime bazen farkında olmadan öğüt verirken buluyorum kendimi.. Ama kesinlikle onların faydasını gözeterek..

    YanıtlaSil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.