Pazar, Mart 29, 2020

Mağara'dan Vatan'a Evriliş mi gerçekleşiyor?

Yönetici ve Güven

            Malum, karantina günleri covit-19 yüzünden.  “Evde kalın” dediler, biz de yarı aç, yarı tok kalıyoruz evlerde. Kimseye ses edemiyorsun böyle zamanda. Bazıları var ki odalarından çıkmıyorlar. Dünyayla bağlarını kopardılar adeta. 
Şu 65 meselesi uygun bir şekilde anlatılamadı, 65’likler alındılar bu durumdan. Bazen sitem edenlere takılıyorum uzaktan uzaktan “ne yapsınlar, armut dibine düşer” diye. Hemen kabardı bir komşu alçak apartmanın ilerisindeki yüksek binadan “ne demek isteyon sen?”

“Heeeeeeeeeeeeç, bi şey istemirem men” dedim gülümseyerek. Yaşı seksenlerde falan olmalı. Meğer tanıyormuş beni, karşılaşmışız beş, altı sene öncesinden, hatta oturup çay bile içmişiz birkaç kişi aynı masada. Ben hatırlayamadım bir de onun için sitem etti “cezan çoğaldı” dedi parmak sallayarak. Torunu bağırdı “dede içeri” diye. “Şu iş bi bitsin hele, görüşeceğiz” dedi ve bastonuna yaslanarak gitti içeriye.
O gittikten sonra oturdum biraz haberleri seyrettim, sağı solu karıştırdım hoşuma gidecek bir şeyler bulabilir miyim diye ama yoktu kafama göre. Çekildim odama ve dizüstünü açtım. Niyetim bir şeyler karalamaktı, içimi dökmekti asıl derdim. 
Elimde kalemle yazmak daha kolay ve akıcı geliyor bana ama yazılanları bilgisayara aktarmak oldukça zor geliyor işte bu nedenle direkt olarak bilgisayara yazmak için zorluyorum kendimi.
“Güven” kelimesi döküldü dudaklarımın arasından hiç düşünmediğim halde. “Neden?” diye sordum sonra kendime. İçinde bulunduğumuz durumla ilgisi var mıydı? Evet, var galiba. İçinde bulunduğumuz durum tam bir muamma, bilinmezlikleri çok fazla. Kimsede de yok cevap. Cevap vermesi gerekenlerin önerisi de sabır ve dua.
Görünen o ki, ellerinden gelebilecek fazla bir şeyleri yok, olacak olanını da onlar istemiyorlar. Başka memleketlerin yetkilileri birinci ağızdan ekran karşısına geçip çatır çatır konuşuyorlar eveleyip gevelemeden ve ne yapılması gerekiyorsa yapacaklarını, kimse zarar görmeden bu zor zamanlardan çıkacaklarını, gerekli kaynağın ayrıldığını beyan ediyorlar.
Dünya tıkıldı evlere, bazı yerlerde kesin karantina tedbiri var, sokaklarda dolaşmak yasak. Böyle olunca da vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor devlet tarafından. Bizde bu durumdan kaçınılıyor sürekli. Kim ne yerse yesin, yeter ki evden çıkmasın. Çalışmak zorunda insanlar, geçimini günlük sağlıyor birikmişi yok. Kimsenin kulak astığı yok. Verilen sözler –kolonya, maske verilecekti- unutuldu gibi görünüyor. Bizimkiler günü kurtarmaya bakıyorlar adeta. İşte bu durum güveni yıkıyor.
Kendimce hayaller kurmaya başladım pencereden dışarıyı seyrederken. Gecenin oldukça geç vakti, evlerin çoğunda ışıklar yanmıyor, uykuda millet. Tek tük var pencerelerden görünen ışık.
Her ailenin başını sokacak kadar da olsa bir evi olabilse, devlet tarafından verilse ucuz taksitle. Her evden en az birinin işi olsa. Eğitim devlet tarafından karşılansa. İsteyen okusa istemeyen çalışsa. İsteyen kendi işini kursa.  Yaşlanınca başkalarına muhtaç olmasa insan, çoluk çocuğa yük olmasa. Sevgisiyle göçüp gitse bu dünyadan. İstekler yöneticiler ve diğer insanlar tarafından ciddiye alınsa, dinleseler ne diyor diye merak ederek. İnsan yerine konulsa herkes fakir zengin ayrımı yapılmadan. Kadın erkek diye de ayrım yapılmadan aklı yerinde farklı cinsiyette insanlar olarak bakılsa devlet ve insanlar tarafından.
İnsanlar çocuklarının eğitim ve iş derdine düşmeseler bir ömür boyu. Biraz zaman da kendilerine ayırabilseler. En büyük eziyet, çocukların işsiz aç açıkta kalacakları korkusudur anne ve babalar için. Daha rahat bir yaşam sürmelerini isterler daima. Bakmazlar kendi yaşamlarına çocukları için şu da olsun, bu da olsun derken yetmişlemişlerdir yaşı. Ondan sonra da yaş yetmiş işin bitmiştir. Evdeysen de evin bir köşesindesindir artık göçünceye kadar. Ayakaltında dolaşman göze batar daima.
İnsanın güven içinde yaşamını sürdürmesi ve kendisinden sonra gelenlerinde yaşamlarının rahat geçmesini istemek gibi garip bir durumla karşı karşıya olmak kölelik zincirlerinin kendin tarafından bağlanması demektir.
Güven, bir kere yıkılmaya görsün, tekrar geriye döndürülmesi mümkün olmayan bir kavramdır. Gitti mi gidiş o gidiştir.  Bizim topraklarda yaşayan insanların devlete olan güvenleri tam olmamış anlaşılan. Bu topraklar daima kan kusmuş, dağda, bayırda rahat edememiş insanlar. Ya devlet görevlileri, ya beyler, paşalar, hiç olmadı eşkıyalar talan edip eziyet etmişlerdir. Çilekeştir bu topraklarda yaşayan insanlar. Beyiyle, paşasıyla da öyledir. Hiçbir şey dışarıdan göründüğü gibi değildir bu topraklarda. Bir gün vezirken ertesi gün kelle gitmiştir.
Bir yönetici için güven önemlidir. Her alanda önemlidir. Yöneticilik de güven sağlamakla olur yoksa kimse kendisini yönetici falan saymasın. Bu topraklar bir söz icat etmiştir “çarıklı erkanı harp.”  “Sessiz atın çitmesi pek olur.” Mutlaka kulağınıza çalınmışlardır. Şu anda yazarken aklıma geldiği için yazdım, özellikle araştırmadım bu deyimlerin ifade ettiği anlamda başka kültürlerde ifadeler var mı diye. Sanmıyorum da doğrusu.
Hiçbir şekilde güven veremeyen, istese de veremeyecek durumda olan bir yönetim tarzı hâkim. Ortalık çok sessiz, adeta korkutan bir sessizlik var memlekette. Tam anlamıyla ıssızlık hâkim. Yönetimin durumun farkında bile değil çünkü yönetim tarağında bezi yok. Hele bu karantina, tam karantina olmasa da zor günlerin müjdeleyicisi sanki. İyi ki kışı bitirdi memleketin çok yeri. Kışın olsaydı ölenlerin çoğundan oldukça geç haber olunurdu. Havalar ısınmaya başladı, odun, kömür gibi ısınma gereçleri için masraf edilmeyecek. Gıdaya yatırım yapılabilecek.
Devletlerde, devlete güvensizliğin temelinde vatandaşın bilgisizliği, korkuları, devletin devlet olmaktan uzak oluşu vb. daha çoğaltılabilecek nedenler üretilebilir. Devlet ilk kez Platon tarafından tasarlanan bir yapıdır, bir tür polis devletidir. Ama yönetimdekilerin bilge olması düşünülür. Üzerinden geçen 2300 yılı aşkın bir sürede Polis devlet yapısı aşılamamıştır ve yöneticiler bilge değil tam tersine “halk” denilen geçmiş zamanlarda belli yönetim ve dini kademelerdeki insanlardan aşağıda görülen, günümüzde de temelde bir değişiklik olmayan kitle yoğunluğu dikkate alınarak adı demokrasi olan bir tür kelime oyunudur seçim ve demokrasi. Bazı insanlar demokrasi, Vatan, seçim, oy vb. kelimeleri daha fazla kullanırlar ama anlamlarını bilmeden ne işe yaradıklarını iyi bilirler. Galiba VATAN kelimesi de yeniden tariflenmeye başlandı Covit-19 sayesinde. Nasıl mı?
Ne ilginç bir durum değil mi, barınacak, kendisini koruyacak bir yere ihtiyaç duydular, MAĞARA'ydı. Mağara dönemi diye adlandırıldı. Yıl 2020 Corona kol geziyor dünyada ve sınırlar kapanıyor teker teker. İnsanlar kendilerini koruyacak, sığınacak mağara arıyorlar gene; adına VATAN diyorlar. Mağara'dan Vatan'a evriliş mi bu?
İçimde, yüreğimde bir sızı beliriveriyor bazen sebepsiz, olur olmadık yer ve zamanlarda. Bir iki, üç, …., derken yakaladım yüreğimi fısıldaşırken. Meğer çocukluk aşkımla fısıldaşıyormuş benden habersiz, beni duymasın diye. Üzüleceğimi düşünmüş, ele geçmez fırsatları duyurmanın anlamı yok diye. İyi oldu yakaladığım fısıltılarını. İyi ki de duydum, güvende hissettim bir an kendimi, sımsıcacık geldi dünya bu ayaz içinde. Ne covit-19 korkusu, ne fakirlik, ne de başka bir endişe, kayboluverdiler yüreğimi dinlerken. Kısa sürdü, olsun yetti bana!..
Kolay gelsin herkese, demekten başka bir şey gelmiyor maalesef insanın elinden. 28.03.20

Görsel: Google Görseller

2 yorum:

  1. İnsanlık olarak hepimiz sınavdayız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Profösör, hâlâ sınav mı var ya, hayat boyu neredeyse her saniye sınavdaydım ya!

      Sil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.