İzler
Zafer, arada bir cesaretleniyor, kendisini eskisi gibi güçlü hissediyordu ama devamlılığını sağlayamıyordu. Şüphe ve korkuları içini kemiriyordu ve birden tüm cesareti ve kendine güveni yerle bir oluveriyordu.
Korkularını yenmeye çalışması her zaman işe yaramıyordu ama yine de kendini korkularının eline teslim etmek istemiyordu. Adımlar atmalıydı mutlaka, ilk adım önemliydi Zafer için. Ne zaman adım atacağını, daha doğrusu atabileceğini bilmemesine rağmen adım atmayı çok istiyordu kendisine rağmen. Anlıyordu ki adım atmada tek engel kendisiydi. Her şeyden önce içindeki kuşku ve
kendisine güvensizlik veren korkularını yenmesi gerekiyordu ve bunun bilincine
varmıştı artık. Başkalarına göre çok basit sayılabilen şeyler kendisine aşılmaz
engeller gibi görünüyordu. Konuşacak kimse de aklına gelmemesine rağmen hem
konuşsa bile başkalarına komik geleceğinden ve çok basit geleceğinden emindi,
bu nedenle konuşmanın da bir anlamı yoktu. Hem o kadar yakını nerede bulacaktı
ki!
Uzun bir süredir kimsenin varlığını
önemsemeden yaşadığı için sevdiklerinin varlığını düşünmek bile korkutur olmaya
başlamıştı kendisini. Hem de ne kadar anlamsız olduğunu düşününce yıllar
sonrası hiç arayıp sormadıkları kişilerin karşısına hangi sıfat ve yüzle
çıkacaktı, cevap bulamadığı bir durumdu bu ve düşündüğü şeyler.
Sormayacak mıydı yavrusu kendisine:
sen neredeydin sana tam da ihtiyaç hissettiğim zaman? diye. Ne cevap verecekti
kendisine. Nasıl affettirecekti kendisini ve nasıl telafi edebilecekti geçmiş
yılları. Acılarını, hissettiklerini, yıllardır kendisini düşündüğünü mü
söyleyecekti? Kendisini yerine koyup düşündüğünde her şey olumsuz görünmesine
rağmen cesaret etmeliydi en olumsuz duruma bile adım atabilmek için ama nasıl
olabilecekti, nereden başlayacaktı? Hepsi de bulanıktı, aydınlık bir durum
bulamıyordu düşündükleri içinde.
Ya ailesi? Onlar nasıl
karşılayacaktı? Yıllardır acı çektirmişti kendilerine. Ellerinden geleni
yapamadıkları için kendisini suçlayacaklardı. Neden bize kapılarını kapattın
yıllarca? diye soracaklardı. Ne cevap verecekti. Verse bile cevapları veya
dediklerini nasıl anlayabileceklerdi? Yaşadığı ve hissettiklerini nasıl
anlatabilirdi bu basit kelimelerle. Tüm kelimeler hafif kalıyordu
anlatılacaklar için hatta hiçbir kelime ve işaret anlatamazdı anlatmaya
çalıştığı duygu ve düşüncelerini. Hatta gülünç bile bulunabilir bazılarına
göre.
Her insan kendi yaşadıklarını ancak
kendisi değerlendirebilir. Çünkü deneyip görmüştür olup bitenleri. Başkalarını
değerlendirirken işte kendi deneyimlerine göre değerlendireceklerdi ve
benzerlik olanlar ancak biraz yaklaşabilirler belki. Belki de anladıklarını
düşündükleri şeyin kendisinin yaşayıp ve düşündükleriyle uzaktan yakından
ilgisi olmayan şeyler olacaktı.
Bu gel-gitler, Zafer’in duygularını
alt üst etmeye yetip artıyordu ve günlerce etkisi devam ediyordu üzerinde.
Kendisine yüklenmeye yeniden başlıyordu “adım, adım” diye. Adım önemliydi, tek
bir adım, ilk adım çok önemliydi. Yoksa ölüm yakındı, ensesinde hissediyordu
Azrail’in nefesini. Hayır, ölmeyecekti, izin vermeyecekti bu duruma bile bile.
Bu kadarına aklı eriyordu, kendisinde o cesareti bulabiliyordu artık. Bu durum
ileri bir başarıydı Zafer için. Daha önceleri gibi hemen teslim olmuyordu
ölüme, ılıklığını hissetmiyordu artık, buz gibi geliyordu ölüm düşüncesi ve kış
ortasında sokakta kalmış gibi üşüyor iliklerine kadar ve titriyordu.
Hayır, teslim olmayacaktı, teslim olmayacaktı ne olursa
olsun. Gelecek için tüm şanslarını kullanacaktı mutlaka. Teslimiyet yoktu
kafasının içinde bundan sonra. Teslim alacaksa ancak sevdikleri teslim
alacaklardı Zafer’i ve kendilerinden gelecek her türlü nefret ve kızgınlığa
göğüs gerecekti. Katlanmak gerekenlere katlanacak acı varsa da acılara göğüs
germeye cesareti vardı. Daha ne kötülüğü olabilirdi ki artık bu yaşamdan, daha
doğrusu ölümden öte ne olabilirdi? Ölümü zaten tanıyordu, tanımıştı yıllarca,
kol kola gezmişlerdi ölümle. Yan yana ve kol kola hem de ölümle birlikte! Daha
kötüsü yoktu Zafer’e göre.
Görsel: hg
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.