Cevher ’in Planı
Gece iyi uyuyamayan Cevher sabah trafiği, köpek havlamaları ve ezan sesiyle uyandı. Hava sıcak olduğu için pencereyi açık bıraktığını hatırladı. Havada da bir anormallik vardı. Havadan bana mı yoksa benden havaya mı bulaştı diye aklından geçti. Kafasını iki yana salladı uyku sersemiydi daha. Yatağından kalkıp pencereyi kapattı, dışarısı aydınlanmamıştı henüz. Saatine baktı. Çok erkendi kendisi için. Çalar saatini kurdu, bir saat kadar daha kestirmek için yatağına attı kendini. Yatağının sıcaklığı hoşuna gitti.
“Tam da rüyanın ortasında çalınır mı
ya” diyerek hırsla bastı çalar saatin düğmesine. Çalar saat bir anda sustu.
Sahibinin dilinden anlıyordu artık. Cevher yataktan fırladı iş bulmak umuduyla.
İçinde anlayamadığı bir rahatlık vardı. Banyoya gitti, yüzüne su çarptı.
Kendisinin kokup kokmadığını kontrol etti burnuyla. Tazı burnu vardır, tanrı
vergisi işte. Başkasını rahatsız edecek bir koku alamadı vücudundan.
Duş almaktan vazgeçti, geç kalacaktı zaten. Hemen üzerini değiştirip çıktı evden. Durağa doğru yürürken plan yaptı, nerelere gideceğiyle ilgili. Gerekirse tüm esnafları dolamaya kararlıydı. Ne yapıp edip bir iş bulacaktı bu sefer. Yılmayacaktı, aramaktan bıkmayacaktı, moralini bozmayacaktı… Kendine gaz veriyordu her nefeste.
“Bu ne ya” dedi alnından akan teri silerken. “Bu gün yakacak anlaşılan. Ee tabi gariban buldu, yaksın bakalım.” Adımlarını açtı ve hızlandı. Otobüsü kaçırmamalıydı. Diğer otobüsler yolunu uzatacaktı. Boşuna zaman kaybı yaşamak istemedi. İki adım kalmıştı ki durağa, otobüs geldi. Tıka basa doldu. Sanki mahalle taşınıyor gibiydi. Zor attı kendini otobüse. Kolunu kaldırıp tutundu diğer kolu yan tarafına yapışık kaldı, ayakları esas duruşta gibi. Kıprandı mı tekrar eski haline dönemiyordu. Askerlik talimleri ne ki otobüs talimlerinin yanında.
Olsun, şikâyet edecek hali yoktu. Koskoca otobüs içi tıkabasa doluydu. İğne atsan yere düşmeyecekti. Herkes eşitti burada. Yaşlı, genç yoktu. Herkes gençti. Fakir zengin desen ne yazar. Herkes zengindi. İspat mı? Otobüse bindiler ya. Binemeyenler de vardı, iki saat yürüyorlar akşam sabah her gün. Ömrün her günü. Çünkü ömürlerinin sonuna kadar çalışacaklar. Çok görülmüştür işe giderken pat diye düşüp ölen. Hastaneye falan gerek yoktur, doğru mezarlığadır artık yolculuk. Son yolculukları keyiflidir. Krallara layık yolculuk yaparlar, omuzlarda taşınırlar ve indirdiler mi olun sonuna gelindi demektir. Otobüsün yarısı boşaldı. Tam rahat
edecek zamanda ineceği durağa yaklaştığını fark etti. İndi, etrafına bakındı.
Ne yöne gideceğine karar verecekti. İçinden net bir yön tavsiyesi yoktu.
Aklında da yoktu. İş başa düştü yine. Zengin işyerlerine gitmeye gerek yoktu,
kıyafetinden dolayı kaybederdi. Kaybetmese bile zenginler çok cimriydi.
İnsafsızlardı. Utanmasalar bedava çalıştıracaklar ama bazılarında utanma var.
Orta halli esnafların olduğu sokağa baktı, hareket fena görünmüyor. Cesaretini ve umudunu topladı kendine güvenle yürüdü. İlk esnafa “günaydın, hayırlı işler” diyerek kendisine verilebilecek işi olup olmadığını sordu Cevher. Nezaketle kafasını arkaya atarak hayır dedi berber gülümseyerek.
İşte başlamıştı yine hayırlar, kafa kanırmalar, küçümseyen bakışlar, hakaretler, .. Açlıktan ve susuzluktan adım atmaya mecali kalmadı. Yaya kaldırımı üzerinde boş bir bank gözüne takıldı. Hemen canlanıp adımlarını açıp hızlandı kaptırmamak için. Böyleydi hayat, hep yarış hep yarış. Seçenek ve eğlence yoktu. Var veya yok. Öl veya yaşa. Bırakıverdi kendini banka. Saman çuvalından farkı yoktu. Aslandı arkasına, başını kaldırdı, tepesindeki kavak ağacının dalları arasından güneş göz atıyordu dalga geçer gibi. “saklandığını mı sanıyorsun tıfıl” diyor göz kırpıyordu. Güneşe kafa tutacak hali yoktu ya. Gülümsedi güneşe el sallayarak. Gelip geçerken bakanlara aldırdığı yoktu. Kimse umurunda değildi o an güneşten başka. Güneşle arasını düzeltmeye gayret ediyordu.
“Kalk ulan hıyar, babanın oteli mi
burası. Utanmıyor musun insanların ortasında oranı buranı dağıtmaya. Suratına
yediği tokatın acısıyla irkilerek uyandı. Kendinden geçmiş uyuyakalmıştı.
Gözlerini açtığında bank üzerinde yan yatıyordu. Devrildiğini çat pat
hatırladı, rüya sanmıştı o zaman. Karşısındaki adama baktı, iyice korku sardı
içini. Hemen toparlandı. Esnaflar kapıya çıkmış meraklı gözlerle bakıyorlardı.
Tabanları yağladı tek kelime etmeden. Adam yakalasa kemiklerini kırardı.
Kemikler de lazımdı kendisine. Güneş ha battı ha batacak. Eve gitme zamanıydı,
iki saat civarında yürüyeceğini de hesaba dâhil etti.
Umudunu kaybetmemeliydi. Bu günde
olmadı, eski günlerdeki gibi ama bir gün mutlaka olacak. Senin de bir işin
olacak evlat. Gayret eşin de olur bakarsın, boy boy çocuklar da. Oldu olacak
kat yat da olsun bari… Hızlı yürüdüğünü fark etti her şeyi olunca. Aç tavuk
kendini darı ambarında görürmüş. Cebine attı elini. Eline gelen parayı çıkardı
baktı. Yaya günleri gelip çattığını gördü. “Sabah ne rahat yolculuktu be” dedi
fısıltıyla. Yürü oğlum yürü hayallere dalmanın zamanı değil şimdi. Yarına
hazırlanmamız gerek. Maraton var önümüzdeki günlerde. Bakalım kaç maratona
katılmak nasip olacak bu bedene.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.