Perşembe, Mart 14, 2024

İbram’ın Anası

"ibram'ın anası"

İbram’ın Anası

            Aradan bir yıl kadar geçti. Arada bir oynuyorduk sokakta öğleden önceleri. Evlerimiz yakın olduğu için birbirlerine, ya onların kapı önünde ya da bizim kapının önünde olurduk. Başka yere, uzağa izin yoktu.

            Kimin kapısının önünde olursak kapı sahibi arada atıştırmalık verirdi, ya yağlı ekmek –ısıtılmış yufkaya zeytinyağı veya tereyağı sürülür- ellerimizin tozu toprağıyla tıkınırdık hemen. Ne lezzetli olurdular. İbram’ın anası “Gardaşlık” derdi anama. Kanları kaynamıştı iyice. “Gız, buralardan gitmek istemeyom hiç” der sarılırdı anamın boynuna. Birkaç kere görmüşlüğüm vardır.

Ev hanımıydı. Evi çekip çeviren oydu, elinden her iş gelirdi. Kocasına yardım olsun diye yevmiye işlerine de giderdi anamlarla birlikte. Anam giderse giderdi, anamın olmadığı yere güvenip de gitmezdi. Saftı. Herkesi kendi gibi iyi bilirdi, kimseden kötülük beklemez kendi aklından da kötülük geçmezdi hiç.

Bir gün İbram ağlaya ağlaya geldi eve akşam karanlığında. Kapı kırılacak gibi dövülüyordu. Ben açtım kapıyı, baktım İbram. İki gözü iki çeşme, sarıldı bana. Gözünden akan yaşlar boynumu ıslattı, ılıktılar. Ev ayaklandı İbram’ın halini öyle görünce. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu herkes. Anam, bağrına bastı İbram’ı. Bir süre kaldılar öyle. İbramın hıçkırıkları gitgide yavaşladı. Anam anladı sakinleşmeye başladığını. Sırtını okşarken: “noldu guzum sana, neden ağladın sen bu kadar?..”

“Bubam anamı govdu. Anam gitti, gızı da aldı yanına. Beni bırakmadı babam. Babamla kalacakmışım, babam öyle istemiş…” hıçkırıklar nefesini kesiyor, ne dediği doğru dürüst anlaşılamıyordu. Nihayet anam anladı. “amanııııın, şu herifin ettiğine bak sen!” derken bir yandan da İbram’ı bağrına bastırıyordu. İbram yuvasından düşmüş tüysüz serçe yavrusu gibi duruyordu anamın bağrında. Kendine yuva hissettiği kesin. Anamı Onu bağrına basışı benim de kanımı daha fazla kaynattı İbram’a. O günden sonra kardeş belledim kendime. Şımarmasın diye de hiç söylemedim. Bu geldiğinde söyleyeceğim artık. Yetmiş yaşında şımaracaksa şımarsın.

Anasız bir seneyi geçkin kaldı İbram. Genellikle öğünleri bizde geçerdi. Arada yattığı da olurdu. Birlikte yatardık. Sarılırmışız uykumuzda. Anam öyle söylüyor. Sabahları yufka yapar anam. Her sabah olmaz ama haftada en az iki gün yapar. İlk yufkayı sacdan aldığında hemen yağ sürer, çökelek de vardır yanında. Biraz da çökelek döker, boru yapar. “Kalkın, yavrılar, hadi guzularım, çökelek de ektim bu sefer…” derdi. Birincisinde duymazlıktan gelirdik. İkinci veya üçüncü deyişinde ses verir kıpırdanırdık. Ne kadar sıcak, duygulu söylerdi her seferinde. Kendimizi kral sanırdık. Her şeye gücümüzün yeteceğini düşündürürdü anamın o sevgi dolu sıcaklığı.

İbram’ın babası evlenmiş tekrar. İbram yanında yapamadı. Her şeyine karışır azarlarmış durmadan. O da koptuğu gibi bize kaçardı. Anam bırakmazdı o zaman. Arayıp soranı olmazdı genellikle ama ararlarsa da anam bırakmazdı o gece: “kalsın bu gece kardeşiyle” der geri çevirirdi geleni. Süklüm püklüm gelen babası olurdu, anama bir şey diyemezdi. Dese de anamdan okkalı zılgıt yerdi.

İbram en son geldiğinde, yine çökelekli boru ekmek yedik. Nam tavuk yumurtası haşlamış. Birer tane verdi. Suratına renk geldi sanki İbram’ın. Yedikten sonra: “ben gidiyom anamın yanına…” ağlamasını görmemizi istemiyor gibiydi. Domuran yaşları sildi hemen yanağına akmadan. “hakkınızı helal edin demeye geldim…” dedi büyüklerinin ellerini öptü. Hazırlıksız yakalanmıştık. Gönlünü almak için bir şeyler, özellikle üç beş de olsa para vermek lazımdı.

Anam hazırlıklıdır her daim. Ölüme bile çare yaratacak ya, işte! Yığılı yorgan, döşeklerin aralarına ellerini bir sokup bir çıkarırken, bir küçük kese çekip çıkardı. Açtı kesenin ağzını. Ne kadar çıkardı kimse bilemedi. Başka bir küçük keseye koyup göyneğinin iç cebine yerleştirdi. “bunu kimseye gösterme” diye de tembihledi.

Sarıldık İbram’la. “Ben gelirim ileride seni görmeye” dedi fısıltıyla, ben de ona “ben de gelirim” dedim. O gün İbram da gitti Kayseri’ye anasının ve kız kardeşinin yanına. O günden sonra epeyce içimizde burukluk oldu. Ben kendimi yalnız hissettim bir hafta boyunca. Nereye baksam İbram’ı görüyordum temreğili suratıyla, yırtık pantolonuyla, düğmeleri yanlış  iliklenmiş gömleğiyle. Gülümsediğim de oluyordu hallerine. Yokluğuna alışmanın ne demek olduğunu daha o yıllarda anlamıştım çocuk kafamla. İnsanın canını yakan bir şeydi yokluk. Hele sevilen bir kişinin yokluğu, öyle böyle yakmıyordu. Cayır cayır yansa o kadar canı acımaz gibi geliyor insana. Elden ayaktan kesiliyorsun yiyip içmediğin için.

Devam edecek...
Görsel: gg

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.