Çarşamba, Haziran 19, 2019

Ağzı Olan Konuşuyor

Dil ve Konuşmak


                “Ağzı olan konuşuyor” denilir kızıldığı zaman.  Herkes konuşuyor, konuşuyor ama hiç kimse de hiçbir şey anlamıyor. Havada uçuşup gidiyor bütün zavallı kelimeler, cümleler. Niye konuşuluyor o zaman? Konuşmayalım mademki öyleyse.

                İnsanlık konuşmak uğruna o kadar emek verdiklerine göre bizler kıymetini bilmiyor muyuz acaba? Kim bilir, belki de öyledir. Baksanıza emoji falan icat ettik. Mağaralardan haberleri yok anlaşılan bu insanların. Emojiler çağdaş dil diyenler vardır elbette. Bilmem, ben öyle düşünmüyorum, belki de geri kafalı, bunağın biri olduğumdandır. Kıymetini anlayamadığımdan da olabilir. Olabilir evet,  her şey olabilir de dil olamaz. Yani insanları birbirine anlatacak dil olamaz.
                Bakın ne diyor Kemal Sayar kitabı YAVAŞLA’nın “Burukluk” başlığı altında:
İnsan yalnızlaşıyor. Şöyle dikkatlice etrafınıza bir bakın. Kaç kişi bir diğerini dikkatle dinliyor? Kaç kişi gönlünden geldiği gibi meramını ifade edebiliyor? İnsan dili kötürüm ve kekeme bir hal almış durumda. Televizyonun uğultusu, cep telefonunun zırıltısı, hayatın telaşı sahici bir konuşmayı giderek imkânsız hale getiriyor. Oysa insan hikâyeler anlatmak isteyen bir varlık. Anlattığı hikâyelerin yankılarını duymak isteyen, varoluşunu başkasının yüzünde seyretmek isteyen bir canlı. Can, dilde hayat buluyor. Düşünürün söylediği gibi, ‘dil varlığın evidir’. (…) İlişkilerin, aşkların, dostlukların ve hatta sohbetin bile kısa ömürlü ve sanal olduğu bir dünyada, insanların kendilerini gerçek olarak hissetmeleri zorlaşıyor. Ne dünya ne de kendileri gerçek. Her şey, ‘bir dürbünün tersinden bakıyor gibi’ bulanık.
                Aynı kitabın “Bolluk Çağı” başlığında:
Türkiye’de yaklaşık yirmi yıldır ilginç gelişmeler yaşanıyor. Türk modernleşmesi yoğun bir bireyselleşme şeklinde tecelli ediyor. Bu topraklarda son on yılda bu kadar çok alışveriş merkezi, bu kadar çok spor merkezi açılıp bir o kadar çok roman yazılmaya başlandıysa, “Ne oluyor?” diye sormak zamanıdır.
Pek çok insan anlattığı hikâyenin çok önemli olduğuna ve mutlaka anlatılması gerektiğine inanıyor. Kaldı ki roman yazarlığının da ‘bir başarı öyküsü’ne tahvil edilebildiği günlerde yaşıyoruz. Roman yazabilmek için bir meselenizin olması gerekmiyor, büyük anlatıların kayıplara karıştığı bir zamanda zaten küçük hikâyeler öne çıkıyor. Faulkner’in meşhur Nobel konuşmasında, ruhun ıstırabı ve teriyle karıldığını söylediği romanın yerini, artık hayal mühendisliği almış durumda. Romanın ahlaki meseleleri yok artık; roman ‘kalbin kendi çelişkileri’nden beslenmiyor. Dostoyevski kahramanlarının o yakıcı varoluşsal meseleleri, insanın özünün sorgulandığı o peygamberî söylem bir kenara bırakıldı. Varsa yoksa şaşırtmaca ve kurgu, varsa yoksa mühendislik! Her şeyin ruhunu kaybettiği bir çağda, romanı eğlencelik bir televizyon dizisinden ayıran özellik kayboluyor ve edebiyat, ruhu ve meselesi olmayan, edebi metni oyuncağa çeviren, egoperest oyunbazların elinde can çekişiyor.
Bolluk çağının bir diğer göstergesi, alışveriş merkezleri. Modern çağın devasa mabetleri günbegün hayatımızda daha merkezi bir rol üstleniyor. Canlı, coşkulu, ele avuca sığmaz çarşıların yerini, soğuk ve kaba alışveriş merkezleri alıyor. Geçmişin ruhu, tarihin sesleri, sokakları dolaşan uğultu artık orada değil. Alışveriş merkezi her şeyin bir intizam histerisine uygun olarak kodlandığı, size alışveriş kadar sınırlı sorumlu bir eğlence de vaat eden yeni yaşama mekânına işaret ediyor. Alışveriş merkezi, arzu ile mal arasındaki boşluğu ortadan kaldırıyor.




               
                 

Görsel: Google Görseller

6 yorum:

  1. Bireyseleşmeyi çok abartmamak şartıyla savunanlardanım . Ama israf tüketimine karşıyım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bi Çay [Bi Çaylak], söz konusu bireyselleşme bir tür kayboluş aslında, kişiliğin kayboluşu, kişilerin kayboluşu. bir kişinin başka bir kişiye duyarsızlaşması. olumlu anlamda bireysellik duyarlılıklar içerir; çevresine, kendisine karşı duyarlılıkları ve sorumlulukları olmalı bireyin. kısaca düşüncem böyle. toplumlara bakıldığında gitgide sorumsuzlaşıyor ve duyarsızlaşıyorlar. savaşlar kol geziyor dünyamızda.

      Sil
    2. Orası da öyle. Haklısınız

      Sil
    3. ama her şeye rağmen birbirimizi duymaya çalışmak gayreti önemli sanıyorum. sevgilerimle hoşça kalın.

      Sil
  2. Teknolojinin en olumsuz tarafı bu olsa gerek, artık konuşmuyoruz maalesef ki...

    YanıtlaSil

Hoş geldiniz.
İlginiz için teşekkür ederim.